Crowns translate Turkish
424 parallel translation
Methinks, from such a feast the heir to King Attilla's crowns should not be absent!
Bence, böyle bir kutlamada Kral Attilla'nın halefi de olmalı!
If you promise me a thousand crowns.
Bana 1000 crown vaat edersen?
A thousand crowns.
1000 crown! ..
I gave the gendarme 50 crowns.
Bir jandarmaya 50 crown verdim.
Plates of gold, robes, crowns
# Altın tabaklar, kaftanlar, taçlar
Because you are the queen, and queens always wear crowns.
Çünkü kraliçe sensin, kraliçeler hep taç takar.
If I lent you 3,000 crowns, you dissapear to the North or the South and I can whistle for my money.
Sana 3,000 daha borç versem... Kuzey'e yada Güney'e gözden kaybolursun ben de paramın üstüne bir bardak su içerim.
50,000 crowns if you give the order to stop fighting.
- Savaşı durdurursanız 50 bin.
The peasant girl who leads armies, crowns Kings, and sets soldiers quaking in their boots.
Orduları yönlendiren, kralla taç takan askerlere korku salan köylü kızı sensin.
The times have been, that, when the brains were out, the man would die, and there an end ; but now they rise again, with twenty mortal murders on their crowns, and push us from our stools.
Ama eskiden, beyni paralanınca... insan ölür gider, herşey bitermiş. Şimdi, ölenler diriliyor... Kafalarında yirmi bıçak yarasıyla kalkıp, iskemlemizi alıyorlar altımızdan.
- You borrowed 35 crowns the other day.
- Dünden 35 Kron borcun var.
Then we have ice cream and fireworks in the garden, and we wear our new frocks... and we dance, and Mother makes us gold and silver crowns.
Sonra bahçede dondurma yiyip havai fişek atacağız, yeni elbiseler giyeceğiz, dans edeceğiz ve annem bize altın ve gümüş taçlar takacak.
I ought to be knitting socks for my next baby... but I love making fairy crowns.
Bir sonraki bebeğim için çorap örmem gerek... ama ben perilere layık taçlar yapmayı seviyorum.
So many children have socks... so few have crowns.
Bir sürü çocuğun çorabı vardır... ama pek azının tacı vardır.
I'd give a thousand crowns for the sight of brother Michael's face when he sees the pair of us.
İkimizi birlikte gördüğünde kardeşim Michael'ın suratının tam karşısına bin tane taç koyacağım.
- Five crowns.
- 5 kron.
" Give crowns and pounds and guineas But not your heart away.
"Tacını, altınını, servetini ver ama, Sakın verme yüreğini."
We'll say 10 crowns i kiss the lady before almhult.
10 Kron'a bahse varım ki Älmhult'a varmadan onu öpeceğim.
Crowns your gold hair
Taçlandırsın altın saçlarını
Ravaged hearts, squandered fortunes, the saraband of lovers, scepters, crowns, an authentic revolution.
Tahrip olmuş kalpler, israf edilmiş servetler aşıkların dansı, saltanatlar taçlar, otantik bir devrim.
I began to look at it... me too... to watch it, to look after it... to weave crowns for it and keep it under glass.
Ben de... O'nu aramaya başladım... izlemeye, ardından bakmaya... O'na çiçeklerden taçlar yapmaya ve kavanozlarda saklamaya başladım.
The crowns on his shoulders look a bit new.
Omzundaki rütbeler biraz yeni gibi.
Well, you know, crowns are sometimes lost by smiles and dimples.
Gülümsemeler ve gamzeler taht kaybettirebilir.
Ultimately, fulfillment crowns the dream. "
Eninde sonunda, rüyalar ödüllendirilir. "
The first lightweight champion to hold three crowns.
Üç kez şampiyon olan tüy sıklet boks şampiyonu kim?
First light heavyweight to hold three crowns?
Üç kez şampiyon olan tüy sıklet boks şampiyonu kimdir?
"My dear child, on this festive day, this with so much shine the end of the school year crowns..."
"Sevgili çocuğum, Bu festival günü, Çok parlak öğrenim yıIı sonunda..." taçlandırıImıştır
But... these capes, like mountains of gold, these crowns, like small petrified souls... Who could have told, in'45?
fakat... şu pelerinler, altın dağları gibi, şu taçlar, ufak taşlaştırılmış cinler gibi... 1945'te kim diyebilirdi?
Have you ever heard of the three crowns of the Saxon kings?
Sakson krallarının üç tacını duymuş muydunuz?
It seems that one of the crowns was adorned with a great jewel.
Taçlardan bir tanesi muhteşem bir mücevherle kaplıymış.
The three crowns have been lost for many years but I feel, sire, that if we organized a proper expedition it would be quite possible to find them.
Bu üç taç, yıllardır kayıpmış. Ben diyorum ki, majesteleri, uzun bir sefer ayarlayabilirsek onları bulmamız mümkün olabilir.
If I'm not out of here by sundown, I'm to be done for 20 crowns.
Eğer gün batmadan buradan ayrılmazsam 20 Pound * ceza alacakmışım.
But don't keep comin'around counting'on'alf crowns from me!
Ama peşimde dolaşıp benden sürekli para dilenmeyi bırak!
He will not break a bruised reed or quench a smouldering wick until the time comes when he crowns his judgement with victory.
Ezilmiş bir kamışı bile kırmayacak, tüten fitili söndürmeyecek. Adaleti zafere ulaştırıncaya dek. "
Give him ten crowns.
Şuna on kron ver.
Take 50 cubic meters of wood at 1 500 crowns that is three times five.
1500 Crown'a 50 metreküp tahta alsan üç kere beş eder.
You'll get it, let's see six or seven hundred Crowns a month.
Bir bakalım, ayda altı yedi yüz Crown alırsın.
80 crowns, ma'am.
80 Crown, bayan.
Look, she's got at least five crowns here.
En azından beş papel var burada!
Five... five crowns.
Beş... beş kron.
May I remind you that you owe me 10 crowns?
Bana 10 kron borcun olduğunu hatırlatabilir miyim?
Five crowns.
Beş kron.
Here, take this in to Mr.Christie, and he'll give you 10 crowns.
Al bunu Bay Christie'ye götür, sana 10 kron verecektir.
There'll be 10 crowns waiting for you outside.
10 kron seni bekliyor olacak.
I have 10 crowns waiting for me at my editorial office.
Editörün ofisinden 10 kron alacağım var.
Then you shall have 5 crowns.
Daha sonra 5 kron alacaksınız.
You shall have 10 crowns.
10 kron alırsınız. 10!
4 crowns 75 cents.
4 kron 75 sent.
You just talk and talk and give me change of 5 crowns - - I'd never given you.
Konuşup konuşup bana 5 kron para üstü verdin hiç ödeme yapmadığım halde.
They wear the people's cap on their heads, but their underwear's embroidered with crowns and if so much as a shop gets looted they squeal : "Beggars, villains, gutter rats!"
Kafalarına halk başlığı takıyorlar, ama iç çamaşırlarına kraliyet arması işlenmiş bir dükkan yağmalanmaya görsün, basarlar çığlığı : "Dilenciler, hainler, lağım fareleri!"
Crowns have I in my purse, and goods at home... and so am come abroad to see the world.
Malımı evde bıraktım, paramı keseme koydum. Gördüğün gibi yollara düşüp,