English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ D ] / Don't believe them

Don't believe them translate Turkish

393 parallel translation
And if it's the people across the street from that church, just tell them I don't believe and will never believe.
Ve karşı sokaktaki kiliseden gelen insanlarsa sadece inanmadığımı ve asla inanamayacağımı söyle.
You don't believe in them any more than I do.
Artık benim inandığımdan daha fazla inanmıyorsunuz.
If you don't believe me, go in and ask them.
Bana inanmıyorsanız, gidin ve onlara sorun.
I don't believe in them.
İşe yaradıklarına inanmam.
I'm afraid I don't believe in them.
Korkarım onlara inanmam.Ya siz?
I don't believe in them, really... and I'd be interested, not scared, wouldn't you?
Hayaletlere inanmıyorum. Aslına bakarsan korku değil de merak duyarım, ya sen?
I don't believe them.
Hiçbirisine inanmıyorum.
Don't you believe in them, Rusty?
Sen güvenmiyor musun, Rusty?
I don't have to believe everything I see in them.
Okuduğum her şeye inanmak zorunda değilim.
Mommy told me if things don't turn out the way you want them to you still got to believe.
Annem eğer istediklerin ilk seferinde gerçekleşmezse... yine de inancını kaybetmemelisin demişti.
Well I don't believe, sir, that the Home Guard nor anybody else can stop them.
Ne Milis Kuvvetleri, ne de başka biri bunu durdurabilir, efendim.
I don't believe in coddling them.
İhtimam göstermek yanlış geliyor.
They want us to trust them, to believe that Frank and George... are in no danger as long as we don't interfere with them, to give them time, time!
Onlara güvenmemizi, işlerine karışmadığımız onlara zaman verdiğimiz sürece Frank ve George'un tehlikede olmadığını söylediler.
- But you don't believe in them.
- Ama sen bunlara inanmıyorsun.
I don't know why, but I do believe in them.
Nedenini bilmiyorum, ama inanıyorum.
Mrs. Crawford don't believe in them, sir.
Bayan Crawford onlara inanmaz efendim.
- Professor, don't believe them.
- Profesör, inanmayın bunlara.
Look for them yourself, if you don't believe me.
Bana inanmıyorsanız, kendiniz bakabilirsiniz.
And if any of the girls try and tell you how wonderful you are, don't believe them.
Kızlardan biri sana ne kadar güzel olduğunu söylerse sakın inanma.
Don't believe them!
Onlara inanma!
I just don't believe in them.
Sadece inanmıyorum.
Tell me somethin', Jim boy. I know you got one of them Pulitzer prizes, but you don't really believe in all that evolution junk, now do you?
Söylesene dostum, Pulitzer ödülü aldığını biliyorum, ama bütün şu evrim zırvalıklarına artık inanmıyorsun değil mi?
Yet you don't refuse to believe in them?
Yine de onlara inandığını inkar etmiyorsun.
Don't believe them, son.
Onlara inanma, oğlum.
Have you got a lawyer? No, sir. Don't believe in them.
Bu, Sosyal Hizmetler Departmanının burada gördüğüm üç çocuğun kontrol ve vesayetinin Departmana verilmesi talebiyle ilgili ön duruşmadır.
They've all asked me, every single one of them. And they look at me as if they don't believe me.
Hepsi sordu, tek tek sordular bana inanmıyormuş gibi bir halleri vardı.
But don't forget that they're books you give me! And I believe them.
Ama bunu unutma, bunlar sadece bana verdiğin kitaplar ve ben onlara inanıyorum.
Please believe me, David, sometimes I don't like my instructions, but I follow them.
İnan bana, David, bazen talimatlarımı sevmiyorum ama uyguluyorum.
Listen, if you don't believe that I'm a member of Interpol, go in there and ask them.
İnterpol'de görevli olduğuma inanmıyorsan gidip kendin sorabilirsin.
- I don't believe them.
- Orada olan başkaları da vardı.
- I don't believe it - that you can get cancer from using them.
Ah, pantolonla. Şimdi, anlıyorum. Bir şey daha, madam.
I don't believe in them.
Ehliyetlere inanmam.
You can ask them if you don't believe me.
Onlara sor istersen, onlarda şahitler!
I don't believe in them!
Onlara inanmıyorum!
Don't believe them.
İnanma onlara.
You don't believe that they wouldn't look for them otherwise?
Yoksa, taşları aramayacaklarına inanmıyor musunuz?
You didn't read the last paragraph. They'll believe it if you tell them you've lost your interest in chemicals, you don't care about working here any more and you're going to Europe.
Son paragrafı oku, eğer kimyasallara ilgini kaybettiğini, işinden istifa edip..
- Luckily, you don't believe in them.
- Fakat tesadüflere inanmazsınız.
I don't believe in them.
Onlara inanmıyorum.
But I don't believe you have to kill them.
Ama onları öldürmemiz gerektiğini düşünmüyorum.
To me they seem to be a part of a rotten scheme. I don't believe them, the people of this country.
Bana iğrenç bir komplonun parçasıymışlar gibi göründü onlara inanmıyorum, bu ülkenin insanları
Anyway, they don't believe you as you don't believe them.
Şu da var, senin onlara inanmadığın kadar, onlar da sana inanmıyor.
Let's keep going and make believe we don't know them.
Tanımamış gibi yapıp geçelim.
You know, if no one fears them... I don't believe they will kill everyone.
Eğer kimse korkmaz ise... onlarda kimseye zarar veremez!
But I don't believe them.
Ama ben inanmıyorum.
Them that don't believe me is gonna die.
Bana inanmayan ölür.
I don't believe them.
İnanılmaz.
Don't believe them.
Onlara inanma.
Don't believe them, Nicky!
Onlara inanma Nicky!
But you don't believe them.
Ama siz onlara inanmıyorsunuz.
No, it's not that I don't believe them, but they didn't know her.
Hayır, bu onlara inanmayışımdan değil, ama onu tanımıyorlardı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]