English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ T ] / Them

Them translate Turkish

506,724 parallel translation
You know, we were trying to do one of them- - them quick changes that they do at a Katheryn Perry concert, but I got stuck.
Aslında şu Katheryn Perry konserlerinde yaptıkları gibi kostüm değiştirmeye çalışıyorum ama sıkıştım.
The beauty of it is, they already hate their wives for bringing them.
Karılarından zaten nefret ediyorlar.
- Oh. [mouths words] - And I should know. Because I've done EpiPens on both of them.
Biliyorum çünkü her ikisine de epinefrin iğnesi yaptım.
[Titus] I would run and get them for her from the ship's salad bar before every performance.
Her gösteri öncesi geminin salata büfesine koşup onlardan getirirdim.
- [Dionne Warwick] Oh. Let me get some corn juice to baste them with.
Biraz mısır suyu bulayım da şunları sulayayım.
I sprayed them until the bottle was empty, but it turned out I wasn't only spraying them.
Şişe boşalana kadar püskürttüm. Ama bir tek onlara püskürtmemişim.
You had them all along!
Baştan beri sendeymiş.
We'll just tell them you're our Emotional Support Human.
Duygusal destek insanımız, deriz.
Victor stepped on one of the cats and twisted his ankle, so I'm gonna see if I can get the vet to treat them both.
Victor kedilerden birine basmış ve bileği burkulmuş, bu yüzden veterinere gidip ikisini tedavi ettireceğim.
That's how you flip a flapjack. Or, as I like to call them, a Doddcake.
Ya da benim deyişimle "Doddlama".
And I can't get them to understand a concept like loyalty if I'm spending time with someone who went after one of the team.
Ve ekibin bir üyesinin peşine düşen biriyle vakit geçirirsem, onların sadakat fikrini anlamasını sağlayamam.
She is particular as to when she shares them.
Ne zaman paylaştığına göre değişiklik gösterir.
It's an odd style, yes, but it doesn't look like a single bird, much less a large number of them.
Doğru, garip bir model ama bırak çok sayıda kuşu tek bir kuşa bile benzemiyor.
It's killed thousands of them. But we've identified a rare endangered monkey species called the Humboldt Capuchin whose show no ill effects from the virus ; We believe it is immune.
Fakat hastalık belirtisi göstermeyen, nesli tükenmekte olan Humboldt Capuchin denilen nadir bir maymun türü tespit ettik ; bağışıklığı olduğuna inanıyoruz.
And with them goes potential disease cures.
Ve onlarla birlikte olası hastalık tedavileri de yok oluyor.
Not a lot of them left, guys.
- Onlardan fazla kalmadı çocuklar.
Big risk to just go up to them.
Onların yanına gitmek bile tehlikeli.
Now, we'll chop down some vines and then tie them into a rope.
- Biraz sarmaşık kesip, onları... -... halat şeklinde birleştireceğiz.
- I never doubted them for a second.
- Onlardan bir saniye bile şüphe etmedim.
Got to fall deeper in to beat them.
Onları yenmek için daha derine inmeliyim.
Starting to think like them, starting to survive like them.
Onlar gibi düşünüp davranmaya başlıyorum.
Hey, I... I have new running shoes and I haven't broken them in yet.
Yeni koşu ayakkabıları aldım ve henüz yumuşamadılar.
Because he held on to them for a week before killing them.
Çünkü onları öldürmeden önce bir hafta tutmuş.
Do you think your family's still angry you lied to them?
Ailen onlara yalan söylediğin için kızgın mıdır sence?
Nobody out there looking for them.
- Kimse onları aramıyordu.
Do you mind if I speak to them?
Sakıncası yoksa ben konuşabilir miyim?
Making an effort to clean them shows remorse.
Onları temizlemeye çalışması pişmanlık göstergesi.
And he didn't leave them face-down.
Yüzüstü de yatırmamış.
He placed them face-up, hands folded.
Sırtüstü yatırıp ellerini birleştirmiş.
Some of them were never found, so we can't be sure, but the ones that were, the average captivity time was 6 days.
Bazısı bulunamadığından emin olamıyoruz, ama bulunanların ortalama tutulma süresi 6 günmüş.
Leaving them in the light looking like angels.
Onları melek gibi ışığa bırakıyor.
Maybe he's thanking them for their sacrifice.
Belki fedakarlıkları için teşekkür ediyordur. Olabilir.
He's gotta have a big enough vehicle to transport them.
Onları taşımak için büyük bir aracı olmalı.
You've lived with them.
Yanlarında yaşadın.
All of the women had zinc on them.
- Tüm kadınlarda çinko vardı. - Güneş kremindeki gibi mi?
I'm starting to think like them. I'm starting to survive like them.
Onlar gibi düşünüp davranmaya başlıyorum.
Which is why it falls to us to rescue them.
O yüzden onları kurtarmak bize düşüyor.
So all we have to do is help us... I mean, them...
Yani tek yapmamız gereken, mızrağı yok etmemize...
Destroy the Spear without them knowing that we're helping.
Yani yok etmelerine onların haberi olmadan yardım etmek.
- Just deal with them.
- İlgilenin onlarla.
We have to stop them from getting to the ship.
Gemiye binmelerine engel olmalıyız.
You'll have to ask them that.
- Onlara sormanız gerekecek.
You shut them down?
Sistemi kapattın mı?
Do whatever you can to keep them off of our backs as long as you can.
Peşimizden gelmelerine olabildiğinde engel olmak için elinden geleni yap.
Jiya, we can't let them have the time machine, all right?
Jiya, zaman makinesini ele geçirmelerine izin veremeyiz, tamam mı?
I just can't help but put them together.
Hem de piramidin tepesindeydim. Yıllardır intikam anımı düşündüm.
I've lost them.
Ne demek onları kaybettim?
What do you mean, you've lost them?
Sıçradılar.
- Get them up.
Nereye gittiler?
And lost them in bank failures.
Paraları bankaya el konulduğunda kaybetmiştim.
For some reason, none of them good,
Bir sebepten ki kötü bir sebep,

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]