Embarrassment translate Turkish
1,268 parallel translation
To save her embarrassment.
Onu bu utançtan kurtarmak için.
It's an embarrassment.
Bu utanç verici.
But I am not prepared to allow her to suffer the embarrassment of seeing me flaunted before the public like a... half-dressed performing dog!
Ancak karımın, insanların önüne yarı çıplak bir. gösteri köpeği gibi çıkmamın utancını yaşamasına izin vermeye hazır değilim!
Now I'm left alone with the embarrassment and alienation of having to go stag to one of the biggest nights of our lives?
Şimdi hayatımızın en önemli gecesine tek başıma gideceğim için utanç duymam ve kendimi yalnız hissetmem mi gerekiyor?
Because you're such an embarrassment, they couldn't bear to live anymore.
Çünkü utanç verici birisin ve buna dayanamadılar.
I think people have forgotten my last embarrassment.
Çünkü Naomi birazdan burada olur ve ben başlamak için sabırsızlanıyorum.
In here we will die of embarrassment.
Burada utançtan ölürüz.
But the embarrassment that he caused you, I suspect it'll be gone by next week.
Ama onun sebep olduğu utanç? Bunu gelecek hafta hatırlayacağını bile sanmam.
I was trying to mitigate somebody's lifetime embarrassment. No.
Birini hayat boyu yaşayacağı bir utançtan kurtarmaya çalışıyordum.
The way you've handled this is an embarrassment to the Council.
Bu olaydaki davranışların konsey açısından bir utanç kaynağı.
Except for ones of utter embarrassment.
Utanç verici durum dışında mı?
I'm an adult. What's a little embarrassment?
Ben bir yetişkinim neticede.
My life is an embarrassment.
Hayatım bir utanç kaynağı.
This embarrassment thing is all in your head.
Bu utanç verici şey aklının her yerinde.
Whatever embarrassment it's caused you, wearing the red jersey and movin'away, - I apologise on behalf of my people.
Herhangi bir şekilde seni utandırdıysak, ya da rahatsız ettiysek bölümümdekiler adına senden özür dilerim.
It was the single supreme embarrassment of your life.
Hayatındaki en utanç verici andı.
There I was hanging right next to Martha Stewart Living Carrie Bradshaw, dying of embarrassment.
Oradaydım tam karşımda duruyordu ve Carrie Bradshaw, utançtan ölmek üzereydi.
Yes! And when viewed in that light, why, your life is an embarrassment of riches.
Başarılı olursa, kazandığın parayı koyacak yer bulamazsın.
Grace... look. I'm sorry your mother causes you so much pain and embarrassment.
Annen sana bu kadar acı ve utanç verdiği için üzgünüm ama bir de şu yanından bak :
We laughed in embarrassment, and then David asked if we could meet in his room after rehearsals.
Sıkıntı içinde güldük, sonra David provalardan sonra odasında görüşüp görüşemeyeceğimizi sordu.
What an embarrassment!
Ne utanç verici!
So after the ensuing scandal and bankruptcy and embarrassment my wife and her mother decided it would be best that we move back here.
Skandalı, iflası, rezilliği kabullendikten sonra Karımın annesi ve ben buraya taşınmanın en dogru yol olduğuna karar verdik.
Harding! You're a disgrace and an embarrassment to our family!
sen ailemizin utanç kaynağısın
I'm an embarrassment to her.
Ben onun için utanç kaynağıyım.
Then, I'll forgive you... for all the embarrassment you caused.
Böylece, bana yaşattığın tüm utanç için seni affedeceğim.
- Your client made the remarks to a group where she knew it would cause embarrassment.
- Müvekkiliniz bu ifadeleri utanca neden olacağını bildiği bir grup önünde söyledi.
If you had just asked my permission, you would have saved yourself the embarrassment of having to tell that boy to go home.
İznimi isteseydin, o çocuğa evine gitmesini söylerken yasayacağın..... utançtan kurtulurdun.
The one with the least opportunity for embarrassment.
En az mahcup olacakları fırsatlara.
You're an embarrassment, Zelkin.
Sen bir utançsın, Zelkin.
- You're worse than an embarrassment.
- Sen utançtan da ötesin.
I asked Judge McEvoy to dismiss in chambers, without prejudice, to spare any further public embarrassment.
Daha fazla sıkıntıya meydan vermemek için Yargıç McEvoy'dan kızınızın salıverilme kararını odasında açıklamasını rica ettim.
I find myself so overcome with embarrassment I can't stop clicking.
Kendimi o kadar... utançtan mağlup olmuş hissediyorum ki tıklamadan duramıyorum.
I've had enough embarrassment for one week.
Bu hafta için yeterince utandım.
I couldn't sleep from the embarrassment.
Utancımdan bir türlü uyuyamadım.
You mean you distanced yourself in order to spare him embarrassment.
Yani ona mesafe koyarak senden utanç duymasını engelledin.
But hey! There's an embarrassment of riches at the Caesar's Pow-Wow Indian Casino!
Ama bak, Sezar'ın Pow Wow Kızılderili kumarhanesinde bir sürü utanç verici şey var.
- Embarrassment and fear.
Çok rahatlatıcı.
Imagine my embarrassment when he found the darn thing.
Onu bulduğunda ne kadar küçük düştüğümü düşünsene.
For the embarrassment, you pay in kind.
Verdiğin mahcubiyet daha masraflı olacak. Ve bunu da ödeyeceksin.
You're an embarrassment to my family.
Sen benim ailemin utanç kaynağısın.
You put the "ass" in "embarrassment," the "boo" in "taboo."
Sen "bozuntu" nun "göt" ü, "tabu" nun "yuh" usın.
I wish to save you the embarrassment of having your secretary... taken from your office by the police on a charge of murder.
Sizi sekreterinizin, ofisinizden cinayet suçlamasıyla polis tarafından götürülmesi utancından kurtarmak istiyorum.
You're an embarrassment.
Canımı sıkıyorsunuz.
I won't presume to know the depth of your embarrassment but I will presume prison is not the answer.
Utancını anladığımı söyleyecek kadar ileri gitmeyeceğim ama hapishanenin çözüm olmayacağına seni temin edebilirim.
It's like all those sex scenes when you were a kid... they were always timed for maximum embarrassment.
- Ç0cukken seks k0nuşmak gibi. Her zaman ç0k utanırsın.
Yes, it would have saved us a lot of embarrassment.
Evet. Bir sürü dertten de kurtulmuş olurduk.
Whoa, that is an embarrassment of riches.
Duke ile bir günü anlatıyor. Demek seçim yapmakta zorlanacağız.
- You do? Yeah, and to save you from any embarrassment, I should talk first.
Evet, ve senin utandırmamak için, ilk ben konuşacağım.
Beyond embarrassment.
Utanç vericidirler.
Perhaps to spare you some embarrassment, sir,
- İzninizle efendim. - Sizi zor durumdan kurtarmak istedim.
I guess I am an embarrassment.
Kardeşim Jimmy Orta Doğu'yla barış yaparken beni göbek atma akademisine göndermişti. Sanırım benden utanıyor.