Entree translate Turkish
217 parallel translation
Entree. Mr. Leyden, i was so glad to get your letter.
Bay Leyden, mektubunuzu alınca çok sevindim.
They're going to be ready for the entree in no time.
Kısa süre sonra başlangıç yemeği isteyecekler.
The man you are looking at is Nicholas Groat, whose reputation as a brilliant chess master has given him entree and enabled him to con and steal on an international scale.
Gördüğün adamın adı Nicholas Groat kendisine giriş izni ve dolandırıp çalması için yetki verilmiş çok zeki ve ünlü bir satranç ustası.
As for the wine... they would always have a Bianco Lela 1961 with the pasta... and the Carba De Salaparucta with the entree.
Şarap olarak, hamur işiyle 1961 Biancolella ana yemekle birlikte Corvo di Salaparuta alırlardı.
Any special entree that they liked?
Özellikle beğendikleri bir yemek var mıydı?
In spite of a nagging suspicion that somewhere, you have an ulterior motive hidden between the entree and dessert.
Ama yemeğe başladığımızdan tatlıya geçene kadar ki bölüme kadar, bu kadar konuşmana rağmen, her nasılsa, bana içinde saklı tuttuğun gizli birşeyler var gibi geldi.
Anything we can use as an entree?
Giriş izni olarak kullanabileceğimiz bir şey var mı?
Your entree is ready.
Siparişiniz hazır.
I mean some evenings, I'll fix him a hot entree, vegetable, and a light dessert...
Yani bazı akşamlar hafif yiyecekler hazırlıyorum. Sebze veya hafif bir tatlı gibi.
It's the tale of a young Sicilian in Little Italy... who slits a merchant's throat as an entree into the Mafia.
Mafia'ya girebilmek için bir tüccarın boğazını kesen... Küçük İtalya'daki genç bir Sicilyalının öyküsüdür bu.
He looks just like a little entree.
Bakışları sseninkine benziyor.
Today we'll start with the entree.
Bugün ana yemekle başlayacağız.
I was at this fancy restaurant having lunch... and the waiter brought me my entree.
oldukça hoş bir restoranda öğle yemeği yiyordum.. ve garson bana başlangıç olarak salatamı getirdi.
Enough to know not to call him that. Last one who did wound up an entree.
Ona böyle hitap edenlerin yere halı olarak serildiğini biliyorum.
My face was an Italian entree.
Yüzüm İtalyan yemeği gibiydi.
Uh, for the entree we're featuring... a complex shellfish pan roast with orso, a touch of comfit and a broth thickened with lobster shell oil.
Ana yemek için karışık kabuklu deniz mahsulü kızartması. lstakoz kabuğu yağı ile demlendirilmiş.
Includes entree, cracker pack, cheese spread mixed fruit, beverage powder, spoon, coffee, cream substitute, candy, salt, matches, toilet tissue.
İçinde antre, kraker, peynir, karışık meyve, içecek tozu, kaşık, kahve, toz krem, tatlı, tuz, kibrit ve tuvalet kağıdı var.
He didn't make an entree.
Ana yemeği yapmamış.
Peasant soup is an entree.
Çiftlik çorbası ana yemektir.
Entree. Entree.
girebilirmiyim girebilirmiyim.
You would have to take an entree test.
Sen de bir ön mülâkata tabi tutulacaksın.
Time for the entree.
Şimdi ara sıcaklar.
Joey, you wanna be the appetizer or the entree? I'm on it.
Çıtır çerez mi olmamızı istiyorsun?
And tonight's entree...
Biriyle olabilir miyim?
I'm sampling yet another entree on the menu of pleasure that you have opened up for me.
Benim için açtığınız zevk menüsünden başka tadlara bakıyorum.
If she plans this right, she'll announce that she's leaving him right after the entree and then use dessert to lift his depression.
Ayrılacağını yemekten sonra söyleyecektir ardından da üzülmesin diye tatlı getirecektir.
You haven't had your entree.
Giriş yemeğini bile yemediniz.
I don't know what we're going to do about the entree, but we'll think of something.
Antre için ne yapacağız bilmiyorum ama bir şeyler düşünürüz.
Can't wait to see the entree.
Giriş yemeğini görmeye sabırsızlanıyorum.
Your list is short and unworthy of entree to this ship of horror.
Listen kısa ve bu korku gemisine yeni girmiş birine yakışmıyor.
For the entrée : Venison and hominy grits.
Giriş olarak, geyik eti ve mısır lapası olsun.
You know, it may be she made up to him deliberately in order to gain entrée into these houses so as to, as you would put it, case the joints for her real paramour Compton.
Belki de ona bilerek yanaşmış olabilir, bu şekilde o evlere giriş imkanına sahip olacak ve gerçek aşkı olan Compton'ı izleyebilecekti.
And Alagretti's your entrée to DeBennedeto.
Ve Alagretti de, DeBennedeto ile bağlantını sağlayabilir.
The entrée consists of boiled dog.
Baslangiç yemegi olarak haslama köpek var.
And for our entrée, Campbell mushroom barley.
Ve "entreé" için Campbell mantar arpası.
It's their best entrée!
En iyi yemekleri o!
The straight shot is they turned you down for the entrée programme again.
Bütün programı tekrar alman gerekiyor.
I've been trying to get into the entrée programme and this would be a big push.
Faaliyete katılmaya çalışıyorum ve bu büyük bir atılım olabilir.
A wild chicken whose entire life's purpose is to serve as an entrée.
Olan tüm hayatın amaçlı bir entrée olarak hizmet etmektir vahşi bir tavuk.
Every entrée comes with soup or a trip to the salad bar.
Her antrenin yanında çorba veya salata gelir. Salatayı bir kez alabilirsiniz.
One entrée per person.
Herkes için tek yemek.
Potato is an entrée?
Patates yemek mi?
- Since when is potato an entrée?
- Ne zamandan beri patates yemek oldu?
When I went here you could get two potatoes, sometimes, and an entrée.
Buraya geldiğimden iki patates, bazen, yemek verirdin.
Poor kid's gonna be the entrée.
Zavallı çocuk, vampirlerin akşam yemeği olacak.
I don't think he wants to spend time on your little entrée dilemma right now.
Şu an, senin yemek ikilemin için vakit harcayacağını zannetmiyorum.
That being said, I need to talk to you about my entrée, because I'm getting the run-around here.
Bunu da söylemişken seninle ana yemek hakkında konuşmam gerekiyor. Çünkü burada büyük bir çıkmaz içindeyim.
'cause I'm about to serve the entrée.
Başlangıçları sunacağım.
Because I grew up on Beacon Hill... which gave you entrée to wealthy family friends... who could invest in all your business ventures.
Böylece varlıklı aile dostlarımızın girişimlerine yatırım yapmalarını sağlayabildin.
Just order an entrée, chew a little bit, smile and go.
Sadece giriş için birşeyler iste, bir iki çiğne, gülümse ve git.
When somebody takes trouble to make your entrée look like a hat... you hate to mess it up.
Yemeğime minik bir şapka şeklini vermişler. Haliyle insan bozmaya kıyamıyor.