English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ E ] / Extraordinarily

Extraordinarily translate Turkish

371 parallel translation
MANNING : From the unique rocks at Barberton, Maarten has been able to build up an extraordinarily vivid picture of the young Earth.
Barberton'daki eşsiz kayalardan Maarten, genç Dünya'nın sıradışı biçimde canlı bir resmini çıkarmayı başardı.
Particularly if she's a woman who looks extraordinarily beautiful when she's doing it.
Özellikle de bunu yaparken fevkalade güzel görünen bir kadınsa.
Extraordinarily fertile, this volcanic dust.
Bu volkanik toz olağanüstü bereketli.
Mr. Stevens is an extraordinarily fine person.
Bay Stevens fevkalade iyi bir insan.
Extraordinarily lucky.
Olağanüstü şanslıyız.
If you don't mind my saying, I find you extraordinarily attractive.
Eğer söylediklerimin bir mahsuru yoksa, seni fazlasıyla çekici bulduğumu söyleyeyim.
The whole thing is extraordinarily interesting.
Tüm olay tamamen ilgi çekici.
Extraordinarily beautiful.
Olağanüstü güzel.
An extraordinarily elaborate practical joke at my expense.
Benim açımdan, son derece karmaşık bir eşek şakası. - Hadi ya!
But they're extraordinarily familiar with the terrain and the Burmese language.
Ama araziyi ve Burma dilini çok iyi biliyorlar.
You seem extraordinarily eager to protect this man from even suspicion of involvement.
Bu adamı korumak için çok isteklisiniz. Şüphelenmemden bile rahatsız oldunuz.
You've been extraordinarily kind and you know nothing whatsoever about me.
Bana çok iyi davrandınız ama beni tanımıyorsunuz bile.
Why do you wish to leave these children, all of whom are loving you so extraordinarily?
Seni bu kadar çok seven bu çocukları neden terk etmek istiyorsun?
I love them too, quite extraordinarily.
Ben de onları çok, hem de çok seviyorum.
He was extraordinarily friendly.
Çok nazik birisi.
I find this extraordinarily fascinating.
Bunu olağanüstü muhteşem buluyorum.
Really, Eloise is extraordinarily good at putting people at their ease.
Eloise insanlara kendilerini rahat hissettirmekte doğuştan yetenekli.
This is an extraordinarily embarrassing item, one of the classic blackmail items of all time.
Bu fevkalade utanç verici bir nesne, Tüm zamanların klasik şantaj araçlarından biri.
You know, you two make me feel quite extraordinarily happy.
Siz ikiniz kendimi olağanüstü iyi hissetmemi sağladınız.
The streets are extraordinarily quiet, Jim.
- Sokaklar sessiz.
Your duties will be extraordinarily light.
- Göreviniz çok hafif olacak.
Of course, the main thing is we're getting color pictures - of an extraordinarily high quality. Extraordinarily high quality.
En önemlisi, yüksek kaliteli renkli görüntü almamız.
Women like that are extraordinarily sensual.
Onun gibi kadınlar aşırı derecede duygusaldır.
You look extraordinarily like him!
Sen de onun gibi olağanüstü görünüyorsun.
Well, as you know, I'm extraordinarily ticklish so I had a rough time there.
Bildiğiniz gibi ben çok gıdıklanırım. Orada epey zor anlar yaşadım.
Well, this is an extraordinarily difficult situation.
Hayli olağanüstü zor bir durum bu.
- Extraordinarily funny.
- Fevkalade komik.
I am extraordinarily busy, sir.
Bay Wonka? Olağanüstü derecede meşgulüm, bayım.
But we've been extraordinarily busy today. There's no more coffee nor milk.
Ama bugün olağandışı bir kalabalık oldu, bu yüzden ne sütümüz kaldı, ne kahvemiz ne de çayımız efendim.
That's an extraordinarily precise description, Miss Barling.
Olağanüstü hassasiyette bir tarif yaptınız, Bayan Barling.
And if I didn't find you an extraordinarily amusing fellow, I might even be offended.
Ve ben eğer sizi son derecede eğlendirici bir dost olarak görmeseydim, size darılabilirdim bile.
See how you were getting along? No. You know Jake... the foundation subsidizes, fully and partially, an extraordinarily eclectic group of scientists, artists, writers, 2 medical research centers, a library, a yearly international students conference...
Hayır... seçilmiş bilim adamlarını, sanatçıları, yazarları, iki tıp araştırma merkezini, bir kütüphaneyi
This applied to people from all over the world, and Bomber Command was an extraordinarily cosmopolitan command.
Bu, dünyanın her yerinden gelen tüm insanlar için böyleydi. Bomdardıman Komutanlığı fevkalade, çok uluslu bir kuvvetti.
You are an extraordinarily rude little girl... who's going to do exactly as I say.
O kadar kaba bir kızsın ki şu andan itibaren ne söylersem yapacaksın.
I think you're extraordinarily beautiful.
Bence çok sıradışı bir güzelliğin var.
She's an extraordinarily gifted nursery school teacher.
O olağanüstü yetenekli bir anaokulu öğretmeni.
But I understand that Gino is an extraordinarily fine young man.
Ama anladığım kadarıyla Gino olağanüstü bir genç adammış.
In reality, Houdini's life was extraordinarily dramatic.
Aslında, Houdini'nin hayatı oldukça dramatik.
Metabolism slowed extraordinarily.
Metabolizmaları aşırı derece yavaşlatıldı.
Extraordinarily average, Mr Maybaum.
İnanılmaz derecede sıradan Bay Maybaum.
Everything I've told you... is either an extraordinarily elaborate lie... or the very simple truth.
Sana söylediğim her şey ya çok iyi hazırlanmış birer yalan ya da basit birer gerçek.
Although Dr. Santano could only slightly improve on her beauty, we may soon see an extraordinarily beautiful being, a new Eve.
Dr. Santano güzelliğini ancak biraz arttırabildiğine rağmen, yakında olağandışı bir güzellik görebiliriz, yeni Havva.
Ray, this looks extraordinarily bad.
Ray, bu çok çok kötü görünüyor.
It really is an extraordinarily nice day for a trip.
Bugün dolaşmak için gerçekten harika bir gün.
But extraordinarily good people?
Ama olağandışı iyi insanlar?
You know, I find that extraordinarily interesting.
Bence bu olay çok ilginç.
You're right, I'm extraordinarily selfish.
Yine haklısın, fevkalade bencilim.
When Wesley was growing up, he was an extraordinarily bright boy.
Wesley büyürken, çok aşırı zeki bir çocuktu.
And you're off to an extraordinarily unimpressive start.
Ve hiç de etkileyici bir başlangıç yapmıyorsun.
Bottom line, Michael Grazier's put us in an extraordinarily difficult position.
Sonuçta, Michael bizi çok zor bir duruma soktu.
He must think we're extraordinarily naive.
Fevkalade saf olduğumuzu sanıyor olmalı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]