English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Fishes

Fishes translate Turkish

475 parallel translation
Channy bear sleeps with the fishes.
- Evet. Channy Ayıcığı balıklarla uyuyor.
So big tough fisherman is gonna throw him back to the fishes, huh?
Taş yürekli balıkçı onu denize geri atacaktı, öyle mi?
- Sure he does. He fishes hand line.
— Tabii tutuyor.
Everybody comes here and fishes last because it's the biggest and best bank, huh?
Herkes buraya, en büyük... ve en iyi sığlık olduğu için mi en son geliyor?
He'll dream you into the Hudson, where all you'll do is poison the fishes...
Rüyasında seni Hudson Nehri'nde görecek. Orada balıkları zehirleyeceksin.
In the sea are fishes as big as the great temple... and little ones as tiny as my little finger, with wings.
Denizde büyük tapınak kadar büyük balıklar var... küçük olanlar ise serçe parmağım kadar küçük ve kanatlı.
The blight is in Davey Jones'locker and feeding the fishes he is, deader than a blinking mackerel.
Namussuz denizin dibinde yatıyor parlayan bir uskumrudan daha ölü balıklara yem oluyor.
Ye Gods and little fishes!
Siz, tanrılar ve küçük balıklar.
Fishes!
Balıklar.
Fishes number five and six are beginning to nibble.
Beş ve altı numaralı balıklar oltaya geliyor.
When the Reverend Penniman sermonized on the loaves and fishes, they were right before you.
Papaz Penniman, somun ve balık üzerine vaaz verdiğinde önünde belirirlerdi sanki.
You're a treasure hunter who sets out to sea and fishes for sunken planets.
Batık gezegenleri ağına düşürmek için denize yelken açmış bir hazine avcısısın.
And welcomes little fishes in With gently smiling jaws.
Küçük balıklar ağzına kaçar.
The river had its own life - fishes and porpoise, turtles and birds... and people who were born and lived and died on it.
Nehirin kendine has bir yaşamı vardı. Balıklar ve nehirköpekleri, kaplumbağalar ile kuşlar... Ve üzerinde doğup, yaşayıp ölen insanlarıyla...
I wonder what the other fishes are thinking.
Acaba diğer balıklar ne düşünüyordur?
Ah, they're only fishes.
Onlar yalnızca balık.
Only fishes.
Yalnızca balık...
Only fishes.
Yalnızca balık.
He used to feed his slaves to the fishes.
Kölelerini balıklara yem yapardı.
Methought I saw a thousand fearful wrecks... 10,000 men that fishes gnawed upon... wedges of gold, great anchors, heaps of pearl... inestimable stones, unvalued jewels... all scattered at the bottom of the sea.
Binlerce ürkütücü gemi enkazı görüyorum, etleri balıklar tarafından didiklenmiş on binlerce insan görüyorum. Külçe külçe altın, pahalı kolyeler, öbek öbek inciler, değerli taşlar, paha biçilmez mücevherler görüyorum, hepsi denizin dibine saçılmış.
We burned fishes on the Volga.
Volga da balıkları yakardık.
Is it your desire that the fishes, they swim away?
Balıkları kaçırmak mı istiyorsun?
Cutie pie, if you don't give back the dough, you'll sleep with the fishes. Got it?
Lan hanım evladı bana paramı geri vermezsen, seni balıklara yem ederim.
If he's still alive when the tide turns, then any fool who fishes him out can have him!
Sular yükseldiğinde hala hayattaysa o zaman onu isteyen bir aptal alabilir.
And 5,000 people were fed with five little fishes and two little itty-bitty loaves of bread?
Ya 5000 kişinin beş küçük balık ve iki minnacık somunla beslendiğine?
Then comes the fishes, and reptiles and mammals.
Ardından balıklar, sürüngenler ve memeliler gelmiş.
I took a tip from the fishes.
Balıklardan öğrendiğim bir şey var.
Take a few tips from the fishes.
Balıklardan bir şey daha öğren.
I'll breed fishes for him!
Onun için balık üreteceğim.
Can you imagine an ocean populated by people capable of breathing under water like fishes?
Su altında balıklar gibi nefes alan insanların yaşadığı bir okyanus hayal edebilir misin?
I don't want to live among the fishes anymore.
Daha fazla balıkların arasında yaşamak istemiyorum.
The fascinating star is interested in the cleaning of eels and shows an amused disgust at the spectacle of disembowled fishes.
çekici star yılanbalıklarının temizlemesiyle ilgileniyor, ve bıcakla kesilmiş balıklara hafif bir nefretle bakıyor.
Thousands of people from a few loaves and fishes.
Binlerce insanı... azıcık ekmek ve balıkla doyurdu.
We're only 30 miles from where the flying fishes play.
Uçan balıklar 45 km ötede.
- Two fishes, a garlic soup...
İki balık, sarımsaklı çorba...
- I'm up to me neck in drowning fishes.
- Boğazıma kadar boğulan balıkla doldum.
See the little fishes! Come on, Sarah!
Küçük balıkları gör.
And multiplied the loaves and fishes. In the presence of thousands.
Binlerce kişinin önünde ekmek ve balığı çoğalttınız.
It means Luca Brasi sleeps with the fishes.
Luca Brasi balıklarla beraber uyuyor demek.
What in fact it succeeded was that, in the previous morning to the taking off, we find two boats of it fishes Japanese.
O sabah kalkıştan hemen önce başımıza bir olay geldi. İki Japon balıkçı teknesiyle karşılaştık.
They had been transferred of completely distinct missions e ece of fishes to the service of the Coastal Command.
( Hava Tümgeneral Wilfred Oulton, Sahil Güvenlik Komutanlığı ) Sahil güvenliğe verilen bu uçaklar tamamen farklı tipte uçaklardı.
I bought in some fishes. Oh, shit!
Ne zaman ihtiyacim olsa ortadan kayboluyorsun.
The fishes came to a river bend,
Balıklar akıntıya karşı yüzerdi,
Like fishes?
Balıklar gibi mi?
- Yes, just like fishes.
- Evet, tıpkı balıklar gibi.
Just like litttle fishes.
Tıpkı küçük balıklar gibi.
Hold on. - The fish. The fishes!
- Balıklar balıklar!
Little fishes.
Ufak balıklar.
Dead fishes.
Ölü balıklar.
We have only five loaves and two fishes.
Yalnızca beş ekmek ve iki balığımız var.
I have two fishes here
... yanımda 2 balık getirdim!

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]