English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ F ] / Flashes

Flashes translate Turkish

739 parallel translation
I see flashes of gunfire from ships in the harbor!
Limandaki gemilerin top ateşlerini gördüm!
A comet, my friend, is a star... that flashes across the sky... lighting up the heavens with its fiery brilliance and then — Yes?
Göktaşı, bir yıldızdır... gökyüzünde kayan ve ışıklar saçan... bir kuyruklu yıldızdır ve... - evet?
When the girl firefly wants to let the man firefly know That she sort of likes him a little bit, She flashes that little light in exact two-second intervals,
Dişi ateş böceği kendisini erkek ateşböceğin bilmesi için onun hoşlanacağı şekilde ışığını iki saniyede bir ısrarla hafifçe yakar.
And what have the lightning flashes illuminated so far?
Peki, bu şimşekler şu ana kadar neyi aydınlattı?
- I could never understand... why somebody like Don, a person with such talent... such flashes of real brilliance...
- Don gibi yetenekli zeka parlaklığı olan birinin niçin böyle olduğunu hiç anlayamadım.
Those gun flashes look like fireflies.
Silahlardan çıkan ışıklar ateşböceklerine benziyor.
I've never understood it. There were boots running, flashes.
Kim olduklarını hiç bilmediğim çizmeli adamlar ortalıkta koşturup duruyordu.
I remember flashes... And boots runnin'.
Yanıp sönen ışıkları ve çizmeleriyle koşturan adamları anımsıyorum.
- Something about boots and flashes of light.
- Çizmeli adamlar ve yanan sönen ışıklardan.
How I saw the boots of the pallbearers, The flashes of light. I had that feeling some lost and awful thing come over me again.
Tabutu taşıyan adamların parlayan çizmelerini görünce çoktandır hatırlamadığım o korkunç his yeniden ortaya çıktı.
The flashes were gunfire,
Durmadan patlayan silahlar her yeri aydınlatıyordu.
Where be your jibes now, your songs, your gambols, your flashes of merriment that were wont to set the table on a roar?
Nerede o şakaların şimdi? O şarkıların, o hoş deliliklerin? O birden sofrayı kahkahalara boğan parlak buluşların?
Minor awards are for such as the writer and director, since they merely construct a tower so that the world can applaud a light which flashes on top of it.
Küçük ödüller, yazar ve yönetmen gibileri için olanlardır.. .. çünkü onların işlevi, sadece üstünde parlayan ışığı.. .. bütün dünya alkışlayabilsin diye bir kule inşa etmektir.
And the silting up of those faces, which once bore flashes of desire like ink splattered on a wall, which were like shooting stars.
Ve bir zamanlar duvar üzerinde kayan yıldızlar gibi benek benek duran mürekkep lekeleri gibi arzu pırıltıları taşıyan o yüzlerin çamura bulanması.
Try to emit flashes.
Flaş çak.
They say when a man falls from a great height, his whole life flashes by.
Bir insan yüksekten düştüğü zaman tüm hayatını görürmüş.
Those flashes of light, they're meteors.
Şu yanıp sönen ışıklar, hepsi göktaşı.
His scythe flashes above your heads.
Tırpanı kafalarınızı sıyırıyor.
"I will try it again," the old man promised, and he could only see well in flashes.
"Tekrar deneyeceğim." diye söz verdi ve sadece gündüzleri iyi görebiliyordu.
Father's robes are of silk, his helm is of gold and his lance flashes like gold in the sun
Babamın elbisesi ipekten Şapkası altından ve mızrağı da güneşteki altın gibi parlar
These dreams are flashes from the unresolved past, flashes that illuminate moments... previously lived in confusion and doubt.
Bu rüyalar, azmedilememiş geçmişin parlamalarıdır, karmaşa ve şüphe içinde yaşanmış zamanları aydınlatan parlamalar...
The knife flashes.
Bıçak parlıyor.
A while ago the sergeant picked up some flashes from the destroyers.
Çavuş az önce destroyerlerden bazı ışık sinyalleri aldı.
Look at those flashes!
Alevlere bakın!
I've told you : no flashes.
Size söylemiştim :
They do have flashes of sanity.
Demek ki, tamamen delirmemişler.
Followed by hot and cold flashes.
Bunu, ateşlenme ve üşüme nöbetleri izler.
Two flashes mean no.
İki sinyal hayır anlamına geliyor.
Gentlemen... in a few hours the horizon will be lit up by the flashes of 7,000 guns - our guns.
Baylar birkaç saat içinde gökyüzü, 7000 silahın alevi ile parlayacak, bizim silahlarımızın.
EVERY TEN YEARS, IT SHINES, IT FLASHES
IŞIĞI ; PARLAYARAK BİZİ AYDINLATIR
ESPers are simply people with flashes of insight.
EDS'li insanlar yalnızca daha geniş algılama yeteneği olan insanlardır.
I don't even think you're ugly, but what attracted me were flashes of ugliness in your face.
Çirkin olduğunu bile düşünmüyorum. Beni cezbeden şey suratındaki çirkinlik yansımalarıydı.
Get ready to start clocking the flashes.
Işıkları ölçmeye hazır ol.
The roof of sheet zinc, typical of cheap postwar houses, flashes in the sun.
Savaş sonrası ucuza yapılan her ev gibi, çinko sac çatısı gün ışığıyla parlıyor.
I get those hot flashes once in a while.
- Birden aklıma geliverdi. - Sağ ol Tony.
Millions of brief flashes in millions of individuals'eyes.
Kısacası milyonların gözü yanıp sönen ışıkta, yani sizin üzerinizde olsun.
You've probably noticed that Lt. Schaffer... wears the shoulder flashes of the American Ranger division.
Dikkat etmişsinizdir, Teğmen Schaffer... Amerikan komando tümeninin nişanını taşıyor.
But what happens to me is this big thing goes "uuurrrah" up my spine! And flashes in my brain!
Bana olan şey, acaip güçlü birşey ve belkemiğimden gelip beynimin içine dolup çakan bir enerji.
I only caught him in flashes, but...
Onu sadece bir an için gördüm...
We'll have news flashes on TV every 30 minutes.
Yarım saatte bir televizyonda haber geçilecek.
We saw two flashes distinct when the bombs had reached the water.
Bombalar suya düştükten birkaç saniye sonra, iki ayrı ışık gördük.
Any flashes, any scoops?
Son dakika haberleri, gelişmeler neler?
He flashes across the line there!
Ve işte bitiş çizgisini geçiyor!
But on stage, you have Virginia having hot flashes.
Ama senin yazdığın Virginia'nın sıcak basmaları oluyor.
I don't have hot flashes.
Ben sıcak basmaları yaşamıyorum.
Its multicolored clouds studded with flashes of lightning.
Renkli bulutları yıldırımlarla aydınlanıyor.
And then two lights, like flashes.
Ve sonra yanıp söner gibi iki ışık.
I like the globe that flashes red like our Krypton sun.
Tepedeki yuvarlak şeyi sevdim. Kırmızı Kripton güneşi gibi parlıyor.
We'll send out volunteers to re-create the flashes of light, and draw Earth's attention away from Naska.
Yeniden ışık parlamaları yaratmak için gönüllüler göndereceğiz böylece Dünyalıların ilgisini Naska'dan uzaklaştırabiliriz.
You don't mind if Eric flashes, do you?
Eric biraz ışık tutsa sorun olmaz, değil mi?
He just flashes his badge and throws his weight around.
Rozetini gösterip bildiğini okuyor.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]