Forsaken translate Turkish
562 parallel translation
I have forsaken God I have lied
Geri alıyorum. Yalan söyledim.
What a... What a forsaken place.
Ne başıboş kalmış bir yer.
Stones, god-forsaken holes, monuments!
Taşlar, tanrının terkettiği delikler, anıtlar!
God's chosen... before him whom God had forsaken.
# Tanrı'nın sırtını döndüğü kişinin karşısında... #... Tanrı'nın seçtiği kişi.
Forsaken, desolate, shunned by every traveller, and why?
Her yolcu tarafından kaçılan, ıssız, harap bir yer, neden?
Schultz, why have you forsaken me?
Schultz, neden beni terk ettin?
Don't tell me you've forsaken your beloved whiskey and whiskeys.
Tabii. Yadigar viski ve viskilerinden vazgeçtiğini söyleme sakın.
In some dozens of years, in place of those forsaken villages cities will rise, with wide streets, along which carriages or some amazing vehicles will be scurrying.
Onlarca yıl boyunca bu köyler terkedilip, şehirlerde, sokaklar çoğalacak, boydan boya arabalar ya da inanılmaz araçlar koşuşturup duracak.
God has not forsaken me.
Tanrım beni terk etmemiş!
God has not forsaken this place, Mr. Allnut, as my brother's presence here bears witness.
Tanrı bu yeri unutmadı Bay Allnutt,... kardeşimin varlığı bunun en büyük kanıtıdır.
The king has forsaken the people for wine and harlots.
Kral, şarap ve fahişeler uğruna halka sırt çevirdi!
I thought my God had forsaken me.
Tanrımın beni terk edeceğine inanmıyordum.
You go about looking as though God has forsaken you.
Sanki Tanrı seni yüzüstü bırakmış gibi davranıyorsun.
Torn from the pinnacle of royal power ; stripped of all rank and earthly wealth, a forsaken man without a country, without a hope.
Kraliyet gücünün zirvesinden koparılmış, her türlü rütbe ve dünyevi zenginliği elinden alınmış, ülkesi ve umudu olmayan çaresiz bir adam.
In this God-forsaken city?
Koşun gelin.
A decaying house out on the God-forsaken tip of the island.
Adada terkedilmiş, çürümeye bırakılmış bir ev.
Got to have some air in this God-forsaken office.
Bu berbat yerde biraz hava almaya ihtiyacım var.
If there can be such a thing in this forsaken land.
Bu ıssız ülkede böyle birşey olabilirse.
Your God has forsaken you.
Tanrın seni terk etti.
To those who, in any area of human enterprise, be it the settlement of wild forsaken lands or a daring dash into space, follow the difficult route of the pioneers, to the Soviet people this film is dedicated.
Bu film, herhangi bir yerde terkedilmiş yabani yerleşim alanlarında... ... insani atılım gerçekleştiren ya da uzaya yapılan cesur bir hamle ile önderlerin zorlu yolunu takip eden Sovyet halkına adanmıştır.
O my God... why hast thou forsaken me?
Tanrım neden beni terk ettin?
IN THIS GOD FORSAKEN PLACE THAT CAN HELP KEEP US ALIVE.
Artık evimiz burası, beyler.
Who would ever need this God-forsaken taiga?
Tanrı aşkına! Kime gerek bu Taiga? Kime?
If you think I'll stay in this God-forsaken town and have people gossip about me, you've got another think coming.
Beni bu berbat kasabada tutabileceğini düşünüyorsan başka şeyler düşünmeye başlasan iyi olur.
" By the noonday brightness and by the night when it darkeneth thy Lord hath not forsaken thee neither hath He been displeased.
" Kuşluk vaktine and olsun. Karardığı zaman geceye and olsun ki Rabb'in seni bırakmadı ve sana darılmadı.
I'm squatting here on this God-forsaken airfield... ... with only two planes, two stinking crates!
Tanrı'nın siktir ettiği bu havaalanında derme çatma iki uçak bozuntusuyla çakıldım kaldım!
Why have you forsaken me?
Neden beni terk ettin?
"Why hast thou forsaken me?"
"Neden beni terk ettin?"
The gods have not forsaken me
Tanrılar benden vazgeçmediler.
It's cold and forsaken here.
Burası soğuk ve terk edilmiş.
- We lost five hours in this God forsaken place.
- Tanrının unuttuğu bu yerde beş saat yitirdik.
My God, why hast thou forsaken me?
Tanrım, beni neden bıraktın?
A God-forsaken Carpathian region.
Issız bir Karpat Bölgesi.
My God, my God, Why hast thou forsaken me?
Tanrım, Tanrım, neden beni terk ettin?
Why hast Thou forsaken me?
Neden... beni terk ettin?
My God, why hast thou forsaken me?
Tanrım, neden beni yüzüstü bırakıyorsun?
I walked out of that God-forsaken jail on crutches.
O Allah'ın unuttuğu cezaevinden kol değnekleriyle çıktım.
God, why have you forsaken me?
Tanrım, neden terk ettin beni?
Better than this forsaken place, where they call us beasts all the time!
Bize canavar dedikleri yüz üstü bırakıldığımız bu yerden daha iyiydi!
Is Rosaline, that thou didst love so dear, so soon forsaken?
Öylesine aşık olduğun Rosaline'i yüzüstü bıraktın. öyle mi?
As a matter of fact, you are highly motivated to stay in this forsaken waste.
Aslında bu unutulmuş çöplükte kalmak için amaçların var.
Why have you forsaken me?
Beni neden terkettin?
Think anyone would tell us anything in this God-forsaken spot?
Bu Tanrının terkettiği yerde bize bir şey söylemeyi düşünen var mı?
My God, my God, why have you forsaken me?
Tanrım, Tanrım, neden beni yüzüstü bıraktın?
I'll be bored to death here, in this god forsaken place.
Burada sıkıntıdan öleceğim, tanrının terkedilmiş yerinde.
Jesus has forsaken us.
Tanrı bizi terk etti.
And forsaken research for a while.
Araştırmayı da bir süreliğine bırakmıştır.
So I'm still just a stray dog, forsaken even by the Bohachi?
Bohachi'ler tarafından bile terk edilmiş bir sokak köpeğiyim demek.
For how long will you be quiet and forsaken?
Uzun süre sessiz ve terkedilmiş kalacak?
Is this silent, empty castle a sign He has forsaken us?
Bu sessiz, boş kale O'nun bizi terkettiğinin işareti mi?
Ever since priests were sent to god forsaken places like this.
Rahipler iş icabı böylesine Allah'ın unuttuğu yerlere gönderilmesinden beridir.