Giving translate Turkish
32,742 parallel translation
We're giving him some of Jones'accounts.
Jones'un müşterilerinden bazılarını ona veriyoruz.
And I'm giving that up instantly and without hesitation.
Ve ben de bu teklifi tereddüt etmeden bile reddettim.
Is your boring, elitist, federal judge giving you problems?
Senin sıkıcı, elitist, federal yargıcın sana sorun mu çıkardı?
Taking torrio up on his offer, Capone decides to move to Chicago, giving up his job in Baltimore and planning to call for his family once he gets himself set up.
Torrio'nun teklifinden sonra..... Capone, Baltimore'daki işini bırakarak..... Chicago'ya taşınmaya karar verir.
But when you're done with your stupid thing, you're giving us a ride home.
Ama o salak işini bitirir bitirmez bizi eve götürüyorsun.
If you think ordering us to stay in this rover to watch you die is the right thing to do, you shouldn't be giving orders.
Eğer ölmeni izlemek için burada kalmamız emrini vermenin yapılacak doğru şey olduğunu düşünüyorsan emir falan verme.
You're giving people something optimistic to pursue.
İnsanlara peşinden gidecek iyimser bir hedef veriyorsunuz.
We're giving you the chance to fix it whether you like it or not.
Hoşuna gitse de gitmese de sana düzeltmen için bir şans veriyoruz.
We're giving them the chance to paint him as a drug user and a criminal.
Leonard'ı suçlu ve uyuşturucu bağımlısı olarak göstermeye çalışacaklar.
Dude, she's trying so hard, and you're giving her nothing!
Kız elinden geleni yapıyor ve sense hiçbir şey yapmıyorsun.
Point is she knows that she doesn't belong here, and she's giving up.
Kısacası o da buraya ait olmadığını biliyor ve pes ediyor.
Fake Eleanor, are you giving up?
Her şeyden vaz mı geçiyorsun?
We're not letting Fake Eleanor go, and we're not giving you anything.
Sahte Eleanor'u göndermeyeceğiz karşılığında da bir şey vermeyeceğiz.
You can summon every evil creature you have, every weapon in your arsenal, every four-headed flying bear... they have them down there... but we are not giving up.
İstediğin yaratığı üstümüze salabilir tüm silahlarınla bize saldırabilirsin uçan dört başlı ayılarınızla bile, o tarafta onlardan cidden var ama pes etmeyeceğiz.
Mr. Murphy is no longer giving oral inoculations anymore.
Bakın. Bay Murphy artık oral aşılama yapmıyor.
Well she was giving Murphy some booster shots to keep him from turning more zombie.
Murphy'e güçlendirici iğineler yapıyordu. Daha da zombi tarafa geçmesini engellemek için.
Or it might also be whatever cocktail of Murphy blood they're giving the blends.
Ya da insanlara verdikleri Murphy kanı karışımı da olabilir. Ya da insanlara verdikleri Murphy kanı karışımı da olabilir.
You're giving me a complex.
Bana Kompleks yaptırıyosun.
We're not giving up, Mrs. Gardner.
Pes etmiyoruz Bayan Gardner.
I'm not giving up.
Pes etmiyorum.
It's-it's-it's complex. But I'm not giving up.
Biraz karmaşık bir plan ama pes etmeyeceğim.
We hang the fourth arm above the patient, giving us an extra 12 degrees of rotation for each device.
Hastanın üzerine dördüncü bir kol yerleştireceğiz. Böylece her alet için fazladan 12 derecelik dönme açısı elde etmiş olacağız.
We have too many laws locking too many people up for too many things, giving them sentences that are too harsh, putting them in prison, and while they're in prison, doing very little, if anything, to rehabilitate them
Çok fazla şey için çok fazla insanı hapsetmenin çok fazla yolu var. Ağır cezalar veriyor, onları hapse atıyoruz ve hapiste bulundukları sürede çıktıklarında sivil topluma dahil olabilsinler diye onları rehabilite etmek için pek az şey yapıyoruz.
There's someone in here trying to kill you and I'm giving you a way out.
Burada seni öldürmeye çalışan biri var. - Ben de sana bir çıkış yolu sunuyorum.
No, Mike. It's about giving you a chance to get your life back while it still looks the same.
Hayır Mike, bu hala çok şey değişmemişken sana hayatını geri vermekle alakalı.
You asked me to take a chance on you, and now you march in here and tell me you're giving up?
Benden şans vermemi istedin şimdi ise buraya gelip bana pes ettiğini mi söylüyorsun?
That sounds like giving up to me.
Bu bana pes etmek demek gibi geldi.
I mean, we're playing cards, and Harvey's here to see you, and then next thing I know, you're giving me some death stare, and you come out here.
Birlikte kart oynuyoruz sonra Harvey seni görmeye geliyor sonra bir bakmışım bana ters ters bakışlar atıp buraya çıkıyorsun.
You've been giving me this song and dance about not colluding, and it didn't matter what I said back to you, as long as it was something to let you believe we wouldn't.
Tezgah çevirmeme konusunda inanılması zor bir bahaneyle gelen sendin, ve seni yapmayacağımıza inandırdığımız sürece cevap olarak ne söylediğimizin bir önemi yoktu.
I've had just about enough of you giving me shit for what I did.
Yaptığım şey için bana boktan şeyler söylediğin yeter.
Well, maybe I'll stop giving you shit when your story starts adding up.
Belki de hikayen anlaşılmaya başladığında o boktan şeyleri söylemeyi keserim.
The next time I see you, you'd better be giving the most kick-ass opening statement the world's ever seen.
Seni bir dahaki görüşümde, dünyanın en iyi açılış konuşmasını yapıyor olsan iyi olur.
We have a witness that can document giving inside information to William Sutter time and time again over the last ten years.
Son on yıldır zaman zaman William Sutter'a içeriden bilgi verdiğini kanıtlayabilecek bir tanığımız var.
Glen Donovan, he's always giving you such a hard time
Glen Donovan, sana her zaman zor zamanlar yaşatıyor.
You're taking our phones and giving us phones?
Kendi telefonlarımızı alıp bize telefon mu veriyorsun?
I was giving her an opportunity.
Ona bir fırsat veriyorum.
Thanks for giving me a question mark.
Bana soru işareti koyduğun için teşekkürler.
That would be great, but... by giving Taiwan the Seal it could increase tensions between them and mainland China.
Bu harika olurdu, ama mührü Tayvan'a vermek anakara Çin'le aralarındaki tansiyonu yükseltir.
Two seconds later, you'd be giving me mercy.
İki saniye sonra olsaydı, bana sen merhamet ederdin.
And what will you be giving me in return?
Peki karşılığında bana ne vereceksin?
Fine, but when you're done with your stupid thing you're giving us a ride home.
Öyle olsun. Ama o salak işini bitirir bitirmez bizi eve götürüyorsun.
A prenup protects the wealthier person, him, in a divorce from giving his money to the poorer person, you.
Evlilik öncesi anlaşma daha çok kazananı, yani onu boşanma hâlinde daha az kazanana, yani sana para vermekten korur.
Nutz, you're giving the toast tonight.
Nutz, bu geceki konuşmayı sen yapıyorsun.
And a lot of the, your campaign was based on um, giving people an understanding of what's at risk here.
Kampanyanız da insanlara karşılaştığımız riskleri anlatmak üzerine kuruluydu.
If you sign this, you'll be giving up everything... Your freedom, your rights, your name.
Eğer onu imzalarsan her şeyden vaz geçmiş olacaksın özgürlüğün, hakların, ismin.
Lauren and I are giving her her first grandchild.
Lauren'la ben ona ilk torununu vereceğiz.
- Not after I caught you giving away free beer.
- Beleş bira verdiğini yakaladığım için hiç şansın yok.
I'm giving Al the season.
Bu sezonu Al'a vereceğim.
Giving up now could be a great embarrassment.
Şimdi pes etmek çok utanç verici olur.
Somebody's finally giving us hope.
Birileri sonunda bize umut veriyor.
- He's too nice to say this, but you are a weak, self-involved little girl who does whatever you want without giving a damn about the carnage you reap. You destroyed Matt but that wasn't enough.
Matt'i mahvettin ama bu yeterli değildi.