English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ G ] / Grasses

Grasses translate Turkish

168 parallel translation
There will be those who, I think, understandably, will argue that we humans should remain hidden in the great galactic tall grasses, because, of course, maybe they're hungry, for example, and would like some hors d'oeuves.
Benim anladığım kadarıyla bu insanlar insanoğlunun evrenin uzun çayırları Arsında gizli kalmasını doğru buluyorlar, Çünkü, elbette, Onlar aç olabilir, örneğin,
Flowers nod, grasses bow Around our lovely house
Çiçekler sallanır, çimenler eğilir sevimli evimizin etrafında.
Leaves and grasses will keep you alive.
Yapraklar ve otlar seni canlı tutar.
Don't forget insects, grasses, water, metals.
Böcekleri, çimleri, su ve metalleri de unutmayın.
"When the white man first came among us, " we were as many as the grasses of the prairie.
Beyaz insanlar bölgemize gelmeden önce bozkırlardaki çayırlar gibiydik.
If we find this grass we'll hear the trees and grasses grow. And people will never lie to us.
Bu çimi bulursak, ağaçları duyarız, çimler büyür ve insanlar bize asla yalan söylemez.
If God so clothes the grasses of the field which today live and will feed the oven tomorrow will he not be much more ready to clothe you, men of little faith?
Bugün var olup yarın ocağa atılacak olan kır otunu böyle giydiren Tanrı'nın sizi de giydireceği daha şüphesiz değil mi, ey kıt imanlılar?
On an island covered with tall, fragrant grasses,
Ada uzun ve güzel kokulu çimenlerle örtülüydü.
When I got here there was only wild grasses here.
Buraya geldiğimde, etrafı ot bürümüştü.
Green grow the grasses Of North Ameriky
Kuzey Amerika'nın Yemyeşil çayırları
The grasses.
Çimenler!
I should be teaching Greek in one of those pleasant schools... of which our province is so proud... but instead here I am under a summer sky... wandering through virgin savannahs... picking native grasses and collecting mineral specimens.
Uzmanlık dalıma göre güzel bir okulda Yunanca dersi verebilirdim ancak burada sıcağın alnında el değmemiş savanalarda dolaşıp yöresel otlar ve mineral numuneleri toplamaktayım.
Listen, Erroll, the only decent grass is the grass that grasses to me, right?
Dinle Eroll, namuslu muhbir sadece bana muhbirlik yapandır, tamam mı?
The grasses... can bend, can wave, but what can the thick trees do?
Çimenler eğilebilir sallanabilirler. Peki kalın gövdeli ağaçlar ne yapsın?
Grasses are green on the hillside.
Tepelerde otlar yeşildir
Rocks, grasses... dogs... sky, sun... maybe a human.
Kayalar, otlar, köpekler gökyüzü, güneş belki de bir insan.
They base their guilty verdicts exclusively on the declarations of the repentants, the so-called super-grasses!
Onlar pişmanlık beyanlarına münhasıran sözde uyuşturucuyu kendi suçlarının temeli haline getirdiler!
Tare, clover, goose grasses orange trees, bearberries thyme, savory.
Burçak, yonca, beşparmakotu portakal ağaçları, ayıüzümü dağ kekiği, zaferotu.
She knew the name of all the grasses... the wild flowers. The song that told where her people came from... how they lived... what they belived in.
Bütün otların, yaban çiçeklerinin adını bilirdi halkının nereden geldiğini, nasıl yaşadıklarını neye inandıklarını anlatan şarkılar söylerdi.
Feeding on grasses adjacent to the woodlands, grazers come under an ever watchful eye.
Ağaçlıklara yakın yerlerde otlanan otçullar dikkatli gözlerle çevrelerini gözetlerler.
" They come to feed off the tundra grasses...
" Tundradaki bitkileri yiyerek beslenmeye...
These floating clumps of twigs and grasses even remind me of the great floating islands of upturned trees, creepers and bushes that make their way down the great river.
Bu yüzen dal ve çim yığınları bile bana nehre doğru ilerleyen yüzen ters dönmüş ağaçlardan adaları,... sarmaşıkları ve çalıları hatırlatıyor.
Cloaked by the high grasses of the African savanna... the stalking cheetah moves stealthily towards his prey.
Büyük otlarla kaplı Afrika'nın savanalarında çitanın avına doğru sakin bir şekilde yürüyüşü.
I find grasses grow in prison yard, rye and such.
Hapishane bahçesinde yetişen otlar buldum, çavdar gibi.
Ergot is a parasite that lives off of rye and related grasses.
Ergot, çavdar ve benzeri otlarda yaşayan bir tür parazittir.
There were trees and plants and grasses, and they were all alive.
Ve ağaçlar vardı ve bitkiler ve çimenler, hepsi canlıydılar.
Grasses emerge, fueled by up to 24 hours of sunlight a day.
24 saat boyunca parlayan güneş ışığı Otların büyümesini sağlar.
The days lengthen, grasses reemerge and along stream bottoms the promise of the future is renewed.
Günler uzar, otlar tekrar görünür Ve dere tabanları boyunca Gelecek kendini yeniler.
Years ago, they, like the hawks and eagles, would have travelled on south from here and spread over the plains of northern South America to feed on the seeds of wild grasses.
Yıllar önce, atmaca ve kartallar gibi güneyden buraya gelip Güney Amerika'nın kuzey ovalarına yayılıp yaban otları tohumlarıyla beslenirlerdi.
Call it "sweet grasses".
Buna "tatlı ot" arayışı diyelim.
Tall grasses, shorter grasses... dark grass, blond grass.
Uzun otlar, daha kısa otlar... koyu otlar ve sarı otlar.
So long, sweet grasses.
Elveda, tatlı otlar.
We're all fucking grasses now.
Hepimiz siki tuttuk şimdi.
'Wild grasses...''peons...''irises...''who fell?
'Yabani otlar...''piyonlar...''süsenler...''kim düştü?
Call it "sweet grasses".
Kısaca şöyle diyelim "tatlı çimenler"
Tall grasses, shorter grasses... dark grass, blond grass.
Uzun çimenler, kısa çimenler... esmer çimenler, sarışın çimenler.
So long, sweet grasses.
Uzun, tatlı çimenler.
Let's see, dust mites, oak pollen, tropical grasses. Oh, here it is.
Görünüşe göre, böcek ilacı, meşe, polen tropikal otlar... işte burada!
They time their migration to arrive on the short grass plains of the Serengeti just as phosphorus-rich grasses are beginning to sprout.
Balina leşi bir aileden daha da fazlasını besleyebilir. Ama burayı ilk keşfedenler de onlar değil.
There is a dry wind blowing through the East and the parched grasses wait the spark.
Doğudan esen kuru bir rüzgar var ve kavrulmuş çimenler kıvılcımı bekliyor...
- Indeed I have. - You're a snake in the grasses!
- Tabii ki yetenekliyim.
Too many grasses around.
Etrafta çok ispiyoncu var.
Close at hand, the mosses and grasses were full of tiny flowers.
Yakından bakıldığında yosun ve çimlerin birçok küçük çiçekle dolu olduğu görülebiliyor.
Growing wild between the trees were two cereal grasses... barley and wheat... far more plentiful and nutritious than sago.
Ağaçların arasında yabani olarak yetişen iki tahıl vardı... arpa ve buğday. Sagudan çok daha fazla miktarda ve çok daha besleyici.
These simple grasses would have a profound impact, setting humanity on a course towards modern civilization.
Bu basit bitkiler insanlığı, modern medeniyete götüren... yola sokarak büyük bir etkide bulunacaklardı.
While other plants were no longer available, these cereal grasses were Hardy enough to survive and durable enough to be stored for years.
Diğer bitkileri bulmak artık mümkün değilken... bu tahıllar hayatta kalacak kadar sağlam... ve yıllarca depolanacak kadar dayanıklıydı.
It's at moments like this I'd like to believe that there's a heaven just for horses - rolling meadows, lush grasses... the spirits of deceased horses galloping to and fro.
Pekâlâ, flaş haber Paula. İlk ölüm haberi geldi : Bir at ;
There is a very strong culture in all those range states of burning grasses every year.
Her yıl yanan tüm bu geniş çimenlik alanlarda çok güçlü bir ekin var.
" I know where the pale green grasses show
"Biliyorum solgun yeşil çimenlerin boy gösterdiği yeri"
Nectar from six flowers and seven grasses.
Altı çiçek ve yedi otun nektarı.
How do we get rid of the greenouse grasses?
Peki, bu seya gazlarından nasıl kurtulacağız?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]