English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ G ] / Grinder

Grinder translate Turkish

418 parallel translation
Be an organ grinder?
Laternacı mı olayım?
I'll get a job, if I have to be an organ grinder.
Bir laternacı olsaydım hemen iş bulurdum.
I suppose you need an organ-grinder to work with.
Sanırım havaya girmen için bir laternacıya ihtiyacın var?
If you spoil Troop D's record I'll run you through a meat-grinder.
D Birliğinin sicil notu düşerse sizi mahvederim.
Very high and mighty now but your mother married an Italian organ-grinder.
Şu an havalarda ve kudretlisin ama annen bir İtalyan çalgıcıyla evliydi.
In it there was an organ grinder.
Laterna çalan biri vardı.
Fix it so he doesn't walk into a meat grinder.
Kıyma makinesine girmemesini ayarla.
It's like being put through a meat grinder.
Kıyma makinasından geçmek gibi.
Verdi, Rossini, Puccini that's music for an organ grinder with a monkey.
Verdi, Rossini, Puccini..... bunları maymunlar bile çalabilir.
You look like an organ grinder's monkey!
Lâternacı maymununa benziyorsun!
An organ grinder's monkey?
Lâternacı maymunu mu?
Welcome to the meat-grinder.
Kıyma makinesine hoşgeldiniz.
Do you want to run the jury through a meat grinder so they're all the same?
Ne yapmak istiyorsunuz? Hepsi aynı olsun diye jüriyi kıyma makinesinden mi geçireceksiniz?
[organ grinder plays East Side, West Side]
Yalnızca ses ve görüntünün değil aynı zamanda zihnin boyutu. Hayal gücünün esrarengiz diyarına bir yolculuk.
- I've been through a meat grinder.
- Kıyma makinesinden geçmiş gibiyim.
I'm, uh, taking this, uh, grinder in for repairs.
Bu yeni öğütücüyü tamire götürüyorum.
Inspector Grinder from Scotland Yard
Scotland Yard'dan Müfettiş Grinder.
I feel like an organ grinder, look at this. Look.
Sanki bir şey öğütüyorum, baksana şuna.
Any knife to grinder!
Bilemeci geldi!
Knowing it was Burton's day off, he had no difficulty in entering Hellrake Hall unobserved... And murdering Sir Mortimer with the arrow from the astrolabe... which he had sharpened on the stone knife grinder by the scullery window.
Burton'un izin günü olduğunu bildiği için, Hellrake Hall'a gizlice girmekte zorlanmadı ve Sör Mortimer'ı daha önce bulaşıkhane penceresinin yanındaki bileği taşında keskinleştirdiği usturlabın okuyla öldürdü.
Thats the Point grinder, huh?
Bu da Point'un öğütücüsü, değil mi?
The old meat grinder's humming tonight, eh?
Bu gece ambulansa çok iş çıkıyor, ha?
Pulling your lame ass outta the grinder, shithead.
Kıçını öğütücüden çıkarıyordum. Bana teşekkür etmek zorunda değilsin, bokkafalı!
- What if somebody finds out... what the night crew at Doggie King is feeding into their grinder?
- Peki ya biri Doggie King'deki gece çalışanlarının öğütücüye ne attığını fark ederse?
I do not think we need go into the attributes of the codling grinder!
'Bamya Öğütücü'nün niteliklerini saymamıza da hiç gerek yok sanırım!
Valium, yellow ones, red ones, cocaine grinder, drug needles.
Valium, sarı haplar, kırmızılar, Kokain öğütücü, iğneler.
I'll find you an organ grinder.
Size bir laternacı bulacağım.
He who, from angel of poetry that he was... became the organ grinder ignored or mocked... outside, on the threshold of no man's land.
Şiirin melekliğinden... bir org öğütücüye dönüşen, aldırış edilmeyen, alay edilen biri haline geldi. dışarda, kimsesiz toprakların eşiğinde.
So the bartender asked the organ grinder, "Hey, does your monkey sing any opera?"
Barmen, laternacıya "Senin maymun arya söyler mi?" diye sordu.
The gas, the grinder and the ashes.
Benzin, öğütücü, küller.
So you cooked up a story and dropped the six of us in a meat grinder.
Ve bir hikaye uydurup altımızı bir kıyma makinesine attın.
- Do you know "The Plague" by Camus? I do not put my nose continuously into books, I am no grinder!
Kitapta herkes adamın aptal olduğunu düşünüyor ancak o çok zeki.
So you can make a grinder without a model.
Yani, elinde bir model olmadan da bir öğütücü yapabilirsin.
Hey, Cox, somebody's ass is going in the meat grinder.
Cox, birisinin götü kıyma makinesine gidecek.
You might as well stick your dick in a meat grinder, Cody.
Şeyini kıyma makinesine atsan daha iyi Cody.
"I produced a coffee grinder, something none of them had seen before."
Onlara bir kahve değirmeni gösterdim, daha önce hiç birinin görmediği bir şey. "
- No, just an old coffee grinder.
- Hayır, eski bir kahve öğütücüsü işte.
Into the meat grinder.
Zevk değirmeninin içinde.
Get an organ grinder.
Bir laternacı getir.
The organ grinder who owns the monkey doesn't let him have the check.
Sokak çalgıcısı, maymununa hiç para bırakmıyor.
You're the organ grinder, all right.
Sen de sokak çalgıcısı oluyorsun tabi.
Even worse than the lady with the meat grinder.
Et öğütücüsündeki kadından bile berbat.
Come on, Sam, you're the organ grinder here!
Hadi Sam, burada yok edici sensin.
I'm talking to the organ grinder, not the monkey!
Ben laternacıyla konuşuyorum, maymunla değil!
The Mutai isn't a prizefight, it's a meat grinder.
Mutai ödüllü bir dövüş değil, kıyma makinesidir.
Rule three : It is okay to put all bad people in a giant meat grinder.
Bütün kötü insanları dev bir et öğütücüsüne koymak serbest.
I want a grinder, a sub, a footlong hero.
Küçük sandviç yemekten bıktım. İçi dışı kıymalı ayak kadar bir şey istiyorum.
- Yeah. Well, doesn't it scream when they stuff it in the grinder?
Peki inekler kıyma yapılırken bağırmıyor mu?
Obviously, you didn't see how I was tap dancing up there like an organ grinder's monkey.
Belli ki laternacının maymunu gibi dans ettiğimi görmedin.
MOMMIES PUT YOUR FINGERS IN THE MEAT GRINDER.
Onlar benim renklerimdi.
I'll listen to the organ grinder in church on Sunday..... not his monkey at the village hall midweek.
Hafta ortasında köy meclisindeki maymunu değil.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]