Haven translate Turkish
100,630 parallel translation
I haven't seen this in a century.
Bunu bir asırdır görmüyordum.
You know, I'm surprised your parents haven't stormed down here looking for you.
Ailenin buraya akın edip seni aramamasına şaşırdım.
Davina, I haven't called out to you in a lot of years.
Davina, yıllardır sana seslenmiyordum.
I know we haven't always seen eye-to-eye, but... well, I suppose family rarely does.
Her konuda anlaştığımız söylenemez ama aile içinde bu durum olağan bir şey olsa gerek.
I haven't seen vampires die like this since... you were killed.
Senin öldüğün andan beri..... vampirlerin böyle öldüğünü görmemiştim.
All right, then listen up. The only way you're gonna get to Vincent is over my dead body, and in case you haven't heard, I can't die.
O halde dinleyin Vincent'a ulaşmak için cesedimi çiğnemelisiniz.
I haven't seen him since he left for Marcel's last night.
Geçen gece Marcel'e gittiğinden beri görmedim.
Seek safe haven someplace else.
Güvenli yerler arayın.
You probably tell yourself that because you haven't got anybody else.
Bunu kendine söylemenin sebebi muhtemelen başka kimsen olmaması.
I haven't seen you since Tommy...
Ne zamandır görüşemedik...
That you haven't used since Charlotte was born.
Yıllardır kullanmadın.
They haven't seen Ruth and the boys since this morning.
Sabahtan beri Ruth'u görmemişler.
In three hours, I want you to call the sheriff, and I want you to tell the sheriff that I haven't come back
Üç saat sonra Şerif'i ara ve motele dönmediğim için
I look for people that are passionate about what they do, and for some reason, they haven't found success.
Yaptıkları işe dört elle sarılan ama nedendir bilinmez, yine de başarılı olamamış insanlara.
We figured it out by now, haven't we?
Şimdiye kadar anladık, değil mi?
I can see you've done that a few times, haven't you, young lady?
Birkaç kez yapmışsın belli değil mi genç hanım?
You haven't been home in ages.
Yıllardır eve gelmedin.
We haven't seen you in 20 years, not since the time you ran away because your parents threw out your Play-Doh statues.
Sizi 20 yıldır görmedik. Ebeveynleriniz oyun hamuru heykellerinizi attığı için kaçtığınız günden beri.
All right, uh, haven't shown it to her yet, but...
Pekâlâ, ona daha göstermedim ama...
Something weak barons call for when they haven't got the stomach for battle.
Zayıf baronların savaşı kaldıramayacaklarında düzenledikleri bir şey.
Dad, I haven't even gotten to the groom yet.
Baba daha damada bile gelmedim.
They haven't found anything yet.
Henüz bir şey bulamadılar.
You've got to, haven't you?
Sen hiç var değil?
I haven't seen any livestock yet.
Ben henüz bir hayvancılık görmedik.
Despite appearances, they haven't been dead very long.
Dış görünüşüne rağmen, çok uzun zaman önce ölmüş olmamıştır.
Haven't had that one in a while.
Epeydir çalışmıyordum orada.
We haven't seen them.
Biz niye görmedik?
Don't think I haven't considered the consequences, Doctor.
- Sonuçlarını düşünmediğimi mi sanıyorsun Doktor?
I haven't had visitors in such a long time.
O kadar uzun zamandır ziyaretçim olmamıştı ki.
You haven't given me an answer.
Bana cevap vermedin.
You haven't been drinking.
Alkol almamışsın.
And I'm sorry we haven't all had more success.
Başarıyla sonuçlandıramadığımız için gerçekten üzgünüm.
You haven't identified an isolated market segment, haven't truly branded your concept.
İzole bir piyasa segmenti tanımlamadın, konsepti bir markaya dönüştüremedin.
If it makes you feel better, I haven't had a letter since he's been back in Zurich. Not even a postcard.
İçini rahatlatacaksa Zürih'e döndüğünden beri hiç mektup almadım, kartpostal bile.
But you haven't supported my studies.
Ama çalışmalarıma destek olmadın.
You haven't helped me catch up.
Derslere yetişmeme yardım etmedin.
You haven't even tried to understand me.
Beni anlamaya çalışmadın bile.
I haven't had a play produced in New York.
New York'ta sahnelenmiş oyunum yok.
And I haven't gotten anything from anybody except for Shandra.
Shandra hariç kimseden bir şey gelmedi.
Well, because I'm 25 and I haven't been completely broken by life yet.
Çünkü 25 yaşımdayım ve henüz hayatın tokadını tam olarak yemiş değilim.
He told me to tell you that he's glad that you haven't been broken by life yet.
Henüz hayatın tokadını yemediğinize sevindiğini size söylememi istedi.
I haven't made up my mind yet.
Henüz karar veremedim.
- No, I haven't.
Hayır, gitmedim.
I understand you're upset I haven't written, but I've been terribly busy.
Sana yazmadığım için üzgünsün biliyorum,... ama aşırı derecede yoğunum.
And while I'd love nothing more than to have you visit, I haven't had time to furnish my new dwelling.
Ve senin ziyaretinden başka hiçbir şeyi o kadar çok istemesem de yeni evimi düzenlemeye vakit bulamadım.
I haven't been sleeping...
Uyuyamıyorum...
You haven't told me your name.
Adınızı söylemediniz.
I haven't seen anything like this since Newton's annus mirabilis.
Newton'un "Annus Mirabilis" inden beri böyle bir şey görmedim.
It's a Ken Burns documentary we haven't seen.
Şu Ken Burns'ün belgeselini izlemedik.
Haven't you heard?
– Duymadın mı?
Now, we haven't spoken for... a very long time.
Şimdiyse çok uzun zamandır konuşmadık.