He's in his room translate Turkish
487 parallel translation
And as he says in his memoirs, "I came into the room, which was half dark, and presently spotted Lord Kelvin in the audience " and realised that I was in for trouble
Ve anılarında dediğine göre " Yarı karanlık odaya girdiğimde, ışıklar dinleyiciler arasındaki Lord Kelvin'deydi ve başımın dertte olduğunu farkettim.
If he's in continual fear and suspicion he's bound to lose his head and do something... that will make his guilt as plain... as the fact that there's no poker in this room.
Eğer sürekli korku ve şüphe içindeyse kafasının karışması kaçınılmazdır ve suçunu açığa çıkaracak bir şeyler yapar. Tıpkı, aslında bu odada soba maşası olması gerekirken hiç olmaması gibi.
A man's got to have one room in his own house that he can feel at home in!
Bir erkeğin evinde, kendini yuvasındaymış gibi hissettirecek bir odası olmalı!
- He's probably in his room.
- Muhtemelen odasındadır.
I bet you anything he's smoking up in his room again.
Her şeyine bahse girerim ki, yine odasında sigara içiyordur.
Now for all his fine talk, he's out there in the dining room... with one of those girls.
O kadar konuştuktan sonra şimdi de içerde o tip kızlardan biriyle oturuyor.
Durand lives there, but in case they search his room, he hides his cards in the attic where they could be anyone's.
Durand orada oturuyor ama odası aranırsa diye tavan arasında saklıyor. Oraya herhangi biri koymuş olabilir.
- He's not in his room
- Odasında değil.
I looked in his room, Miss, but he's not there.
- Odasına baktım ama yoktu.
You're crazy, he's in his dressing room.
Delisin sen. O, soyunma odasında.
He's not in his room either.
Odasında da değil.
Something happened to him here - perhaps in his childhood - and he'd made a resolution in this room to kill.
Ona burada bir şey olmuş, belki çocukluğunda. Bu yüzden bu odada öldürmek için bir karar almış.
I remember once when he was only ten I locked him in his room, just to tease him.
Hatırlıyorum da daha on yaşındayken sırf onu kızdırmak için odasına kapatmıştım.
It's a nice state of affairs if a man can't accidentally fire his own gun in his own drawing room, without Scotland Yard pestering him as if he were a criminal.
Scotland Yard bir suçluymuş gibi rahatsız etmiyorsa, bir adamın kendi oturma odasında silahını kullanamaması hoş bir durum.
- He's not up in his room.
- Odasında değil.
He's not in his room.
Odasında yok.
He's not there, but look what I found in his room.
Orada değil, ama odasında bulduğum şeye bak.
He's still in his room.
Hala odasında.
He's in his room.
Odasındaydı.
He's not in his room.
Odasında değil.
He's in his room and he won't go out.
O odasında ve dışarı çıkmayacak.
But he's a very old man and he spends most of his time in his own room.
Fakat o çok yaşlı bir adam ve zamanının çoğunu kendi odasında geçirir.
He owns a great deal of real estate in this town, plus whatever bonds and things he keeps in his room.
Bu kasabada çok sayıda taşınmazı var, ek olarak odasında sakladığı sayısız hisse senetleri falan.
Why, he's up in his room, number seven.
Odasında, yedi numarada.
He's not in his room...
Odasında değil.
HE'S NOT IN HIS DRESSING ROOM.
"ARTHUR CURTIS'İN ÖZEL DÜNYASI"
He's probably in his room laying'there like a lead ball.
Muhtemelen odasında bir kurşun top gibi yatıyordur.
He's not in his room?
Odasında yok mu?
He's got her in his room.
Odasında tutuyor.
Decent person should go through the entrance hall, often looking into the maiden's room. But always he's in his office.
Hole giren iyi biri olmalıdır, sık sık bekar odasına bakmalı, ama daima ofiste kalmalıdır.
He's in his room.
Odasında şu an.
He's in his room.
Nerede o? Odasında.
Velázquez is the painter of the evening, of open spaces and of silence, even when he paints in broad daylight or in a closed room, even with the din of battle or of the hunt in his ears.
Velázquez zıtlıkların ressamıdır. Gün ışığında olsa bile geceyi küçük bir odada olsa bile geniş toprakları veya savaşın ortasındaki cehennemde yaşasa bile sessizliği ve huzuru resmeder.
Signorino Gianni - he's not in his room!
Bay Gianni odasında değil.
I find your husband dead in my room as he's coming out of his?
Kocanızı odamda ölü buluyorum, ama sonra kendi odasından çıkıp geliyor!
Secondly, he should have been in a corner booth with his back to the room.
İkincisi, sırtı odaya dönük olacak şekilde bir köşede oturmalıydı.
Yes, he's in his room.
Evet, odasında.
He must sleep in here till his room's finished.
Odası bitene kadar burada yatmak zorunda.
He sank to his knees at the back of the room and began to talk fluently... in a language which no one had ever heard before.
Hemen oracıkta dizlerinin üstüne çökmüş ve o güne kadar kimsenin duymadığı bu lisanla konuşmaya başlamış.
He's lying in room 126... with three bullets in his chest.
Cinayet! 126 numaralı odada, göğsünde 3 kurşunla yatıyor.
If an unlucky accident should befall him, if he should be shot by a police officer, or if he should hang himself in his jail cell, or if he's struck by a bolt of lightning, then I'm going to blame some of the people in this room.
Talihsiz bir kazanın kurbanı olursa, veya polis tarafından vurulursa veya hapis hücresinde kendini asarsa veya onu yıldırım çarparsa o zaman, bu salondaki bazı kişileri suçlayacağım.
If the man is sitting in his room with his own official stationery, and he seals the note in his own official envelope, how come he wrote the note itself... on just some plain little piece of white paper from a pad?
Adam odasında kendi resmi yazı malzemesiyle birikte oturuyorsa, ve notu kendi resmi zarfının içine koyup mühürlüyorsa, notun kendisini nasıl olup da bir bloknottan koparttığı küçük bir parça beyaz kağıt üzerine yazmış olabiliyor?
He goes into the next room, gets a gun, puts it in his mouth....
Sonra öbür odaya geçmiş, silahı almış, ağzına dayamış.
He's locked in his room, sulking! He's a drag.
Odasına kapanmış durumda, bizi de yoruyor.
He's not in his room?
Odasında değil.
For example, right now he should be in his room practising.
Örneğin şu anda odasında çalışıyor olması gerekiyordu.
I get him his breakfast, I take it all the way upstairs, I lay it in front of him, hand him his newspaper, I tidy the room, draw the curtains, guess what he says?
Kahvaltısını götürüyorum, taa yukarı çıkıyorum... önüne koyuyorum, gazetesini uzatıyorum... odayı derleyip topluyorum, perdeleri açıyorum ve bil bakalım ne diyor?
Evelyn, he's not even in his room.
Evelyn odasında bile değil.
Kept thinking about Billy and I was thinking about him waking up in his room with his little clouds all around that I painted and I thought I should have painted clouds downtown because then he would think that he was waking up at home.
Billy'yi düşünüp durdum ve odasında uyanışını düşünüyordum. Her yana boyadığım küçük bulutları içinde. Evimde de bulutlar boyamalıyım diye düşündüm.
That's where he was killed, in his room.
Bu öldürüldüğü yer, odası!
He's locked in his room and won't answer the door.
Odasına kapandı ve cevap vermiyor.
he's in the shower 29
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's insane 97
he's in the hospital 85
he's in a meeting 50
he's in the wind 39
he's in bad shape 31
he's in the house 19
he's in the kitchen 33
he's in v 53
he's in the bathroom 49
he's insane 97
he's in the hospital 85
he's in a meeting 50
he's in the wind 39
he's in bad shape 31