He translate Turkish
2,001,093 parallel translation
Deep Throat, he knows what happened.
Derin Gırtlak ne olduğunu biliyor.
I can't... ask Deep Throat to... confront his anxiety about the threats he believes he's received to his family.
Derin Gırtlak'tan ailesine karşı yapıldığına inandığı bu tehditler ile yüzleşmesini isteyemem.
I think many people wish that he would come forward and stand up to the camera and tell the world.
Bence birçok kişi onun ortaya çıkıp, kameraların karşısına geçip hikayesini dünyaya anlatmasını istiyor.
Because so much of it was he said, she said.
Çünkü çoğu çakışan ifadelerdi.
But in this case, it was he said, she said, she said, she said, she said.
Ama bu davada, adamın ifadesi birçok kadının ifadesiyle çakışıyordu.
I wanted to see him sitting in jail for what he had done.
Yaptığı şeyler yüzünden hapiste yatmasını istedim.
It made me really happy because I wanted the world to know what horrible things he did.
Bu beni mutlu etmişti çünkü yaptığı korkunç şeyleri tüm dünyanın duymasını istiyordum.
From what I understand after our meeting, our source, Deep Throat, shared with us that he knows almost a hundred women came forward, and that they all came to the police department
Kaynağımız Derin Gırtlak'ın, görüşmemizde paylaştıklarından anladığım kadarıyla neredeyse yüz kadının öne çıkıp emniyete geldiğini biliyormuş.
Maskell delivered Mass, and he had a voice that was very soothing and very calming.
Maskell ayini gerçekleştirdi. Sesi çok huzur vericiydi, sakinleştiriciydi.
And he came into that program as a student.
O programa öğrenci olarak katılmıştı.
One, he was a priest, and the other that he was extremely bright.
Birincisi, rahipti, ikincisi, son derece zekiydi.
Joe wrote like few students can write, and his speech was wonderful, so, he was just extremely good as a student.
Joe diğer öğrencilere nazaran çok iyi yazı yazıyordu ve şahane konuşuyordu, o yüzden son derece başarılı bir öğrenciydi.
The things that I thought were unusual, but I understood, he...
Sıra dışı olduğunu düşündüğüm ama yine de anladığım şey...
He liked guns and he...
Tabancaları seviyordu.
He told me that, and he had a collection of them, I think.
Bunu söylemişti ve bir tabanca koleksiyonu vardı sanırım.
So, I thought he might be interested in playing cops and robbers.
Ben de hırsız ve polis oynamaktan hoşlandığını falan düşünmüştüm.
I also remember visiting him once when he was...
Hatırlıyorum da bir keresinde onu ziyaret edecektim.
I was supposed to visit him at a certain time and he said he was busy in a cemetery, he was digging in a cemetery.
Onu belirli bir saatte ziyaret edecektim ve bana bir mezarlıkta meşgul olduğunu söyledi, kazı yapıyormuş.
He said it's a very old cemetery and it was unkept.
Eski bir mezarlıkmış ve çok bakımsızmış.
And besides, he had to bury some psychological papers there.
Ayrıca oraya bazı psikoloji raporları gömmesi gerekiyormuş.
He says, " Know where the farmers'market parking lot is?
"Pazarın otoparkı nerede, biliyor musunuz?" dedi.
When he gets in the car and says, "Start driving." So we do.
Arabamıza bindi ve "Yola koyulun" dedi. Biz de öyle yaptık.
He goes, "Go to the back."
"Arka tarafa sürün" dedi.
He can't do it.
Bunu yapamaz.
Even though he knows he can't get to it, he knows it's there.
Buna ulaşamayacağını bilse bile orada olduğunu bilecektir.
I cannot, as part of my case in chief, bring in Betty Jones and Arthur Robinson to say he's guilty as to the victim charge because he also did something to these other people allegedly.
Betty Jones'u ve Arthur Robinson'ı da olaya dâhil edip "Bu adam suçludur çünkü bu kişiler de kendilerine bir şeyler yapıldığını iddia ediyor" diyemem.
But he wasn't there.
Ama orada değildi.
He was apparently hospitalized.
Anlaşılan, bir hastaneye yatırılmış.
He did it, you know.
O bunu yaptı.
And then why else did the Church move him around, why else was he unavailable, why else did he get rid of his records?
Yoksa kilise neden onu oradan oraya yolladı, neden müsait değildi, neden kayıtlarından kurtuldu?
Richter said, "He really must love you to be in here, with us."
Richter şöyle dedi : "Bizimle beraber burada duruyorsa herhalde seni çok seviyor."
The doctor admitted to me he allowed Maskell to remain in the room.
Doktor bana Maskell'ı odaya aldığını itiraf etti.
He made a statement... With a chuckle, said, as a priest, it was his only opportunity to see a woman in that position.
İfadesi sırasında gülerek rahibin bir kadını bu pozisyonda görebilmesi için tek fırsatının bu olduğunu söylemiş.
But because he was a priest and a friend...
Ama bir rahip ve arkadaşı olduğu için...
They agreed to let Mike sit in... but he had to sit behind me.
Mike'ın da gelmesine izin verdiler ama arkamda oturmalıydı.
And if he opened his mouth, he would have to leave.
Ağzını açarsa odadan çıkmak zorunda kalacaktı.
And Mike knew if he left, I left.
Mike biliyordu ki o giderse ben de giderdim.
So, he sat behind me, and you could feel like it was a lion, and I just was waiting for him to go over my head and grab one of these guys by the throat.
Arkamda oturdu ve bir aslan gibiydi. Her an tepemden atlayıp o adamlardan birini boğazlayabilirdi.
We wanted to depose Father Maskell... but... he disappeared.
Rahip Maskell'ın da yeminli ifadesini almak istemiştik ama ortadan kayboldu.
He was taken out of his church, but we weren't sure where he was.
Kilisesinden çıkarılmıştı ve nerede olduğundan emin değildik.
Somebody called me and said, "Joe, he wasn't doing well."
Birisi beni aradı ve "Joe'nun durumu iyi değil" dedi.
I did go down to the rectory where he was being housed.
Yaşadığı papaz konutuna gittim.
He looked sick.
Hasta gözüküyordu.
He was reading these papers that were accusing him of priest's abuse.
Onu cinsel tacizle suçlayan gazeteleri okuyordu.
He didn't answer and I said, "Do you think it's moral?"
Cevap vermedi, ben de dedim ki "Sence bu ahlaka uygun mu?"
He told me that he thought it was moral because he was protecting the Church at the time.
Bana uygun olduğunu düşündüğünü söyledi çünkü o anda kiliseyi koruyormuş.
He was a very manipulative guy.
O çok çıkarcı birisiydi.
And when we would ask him where Maskell was, um, his response was that he had... He was living in Ireland.
Ona Maskell'ın nerede olduğunu sorduğumuzda bize İrlanda'da yaşadığını söyledi.
We have no idea what he was doing in Ireland, whether or not he was working in some sort of religious facility, whether he had access to children there.
İrlanda'da ne yaptığını, dini bir tesiste çalışıp çalışmadığını, orada çocuklara erişimi olup olmadığını hiç bilmiyoruz.
But if the judge accepts that the women only recently remembered other instances of abuse, he could clear the way for the case to go to trial.
Ama yargıç, kadınların taciz olaylarını daha yeni hatırladıklarını kabul ederse dava mahkemeye sevk edilebilir.
I mean... And he is a giant in the field.
Yani o bu sektörde bir devdir.