He lies translate Turkish
834 parallel translation
And he lies flat on his face
# Sonra da yüzükoyun uzanır.
For10 years I've cared for the doctor, and now he lies down there in the morgue.
10 yıl boyunca Doktor'a baktım. Ve şimdi o morgda yatıyor.
Then I went inside and looked at the tomb where he lies.
Sonra içeri girip yattığı mezara baktım.
Ray Todd must think it makes a difference where he lies out there.
Ray Todd şurda yattığı yerde farkettiğini düşünüyor olmalı..
Whenever he lies, it shows right away.
Yalan söylediğinde hemen belli eder.
Here he lies where he longed to be
Özlemini duyduğu bu yerde yatıyor...
Well, he lies, of course, but he's frightened... and he seems to be more than usually bitter and resentful.
Elbette yalan söylüyor ama korkmuş ve acı ve kızgınlıktan daha fazlası varmış gibi görünüyor.
Oh, stop. "Count Dracula must return to his coffin before sunrise, " where he lies helpless during the day. "
"Kont Drakula gün doğumundan önce bütün gün boyunca çaresizce yattığı tabutuna geri dönmek zorundadır."
The boy whose nose grew longer because of all the lies he told
Yalan söyleyince burnu uzayan bir çocuk varmış.
Rome is ruled by a monster, who tells you the Christians burned Rome, but he lies!
Ülke, Roma'yı Hristiyanların yaktığı söyleyen bir canavar tarafından yönetilmekte! Ama yalan söylüyor!
From what he said - or from the lies he told us -
Rommel uzun menzilli silahlarını bize mevzilendiriyor. - Aldığımız hasarlardan açıkça belli oluyor.
He lies, sire.
- Yalan söylüyor efendim.
He lies in his sack all day long and bores me silly with great moronic plots against the Captain.
Doktor, bütün gün yatağında yatıp Kaptan'a... karşı kurduğu planlarla beni sıkıyor.
And now he lies there too.
Şimdi o da yerde yatıyor.
If the seducer is too enthusiastic she will think that he lies and the game is lost.
Ayartan kişi çok hevesli davranırsa, yalan söylediği zannedilecek ve oyun kaybedilecektir.
Since you are minister of the interior, and he lies in our interior you proceed.
Sen içişleri bakanısın, o da içişlerini ilgilendiriyor. Sen önden git.
He lies and then begins to think it's all true.
Yalan söylüyor, sonra yalanlarına kendisi de inanıyor.
He lies.
Yalan söylemiş!
He lies with all your breath away.
Her nefesinde yalan konuşuyor.
Soon he lies in the way if we fight.
Dövüşürken ayağımıza takılabilir.
He's scrambling for a foothold, and therein lies our opportunity to wait and to watch.
Tutunacak dal arıyor. Şimdi bize düşen ne yapacağını bekleyip izlemek olacak.
What can he hope to gain by such lies?
Böyle yalanlara eline ne geçeceğini sanıyor olabilir?
He tells me any more of his lies, and I'm gonna kick in his face.
Yalan söylemeye devam ederse tekmeyi basacağım suratına.
He died before they reached port, not before the skipper had a description of the island and got an idea of where it lies.
O da limana ulaşamadan ölmüş, ama ölmeden önce kaptana adanın görünümü ve yeri hakkında bir şeyler söylemiş.
He's turned your head with his lies, poor actor.
Kafanı yalanlarıyla doldurdu, zavallı aktör.
Behind that lies a long list of infractions based on his attitude that he's a special, privileged character.
Bunun arkasında uzun bir ihlaller listesi var. Sebebi, özel, ayrıcalıklı biri olduğunu düşünmesi.
The Lord don't hold with anybody that steals around planting time and he sure don't hold with anybody that steals and then lies and says he didn't.
Tanrı, ekin vakti hırsızlık yapandan haz etmez. Hele hele çaldıktan sonra yalan söyleyip yapmadım diyenden hiç haz etmez.
He does not tell lies!
- Babam yalan söylemiyor!
He gets to his restaurant, he puts her on the table then swaps a few lies with his pals without danger of interruption.
Lokantaya gider, kadını masanın üzerine koyar sonra sözü kesilmeden dostlarıyla bol keseden atar.
He came back with the same lies.
Aynı yalanlarla döndü.
No one lies after he says he's going to do so.
Bunu böyle yapacağını söyledikten sonra kimse yalan söylemez
He won't hand us no more lies.
Daha fazla yalan söyleyemez artık.
Now lies he there, and none so poor to do him reverence.
Şimdiyse serilmiş yatıyor şurada. Bir dilenci bile eğilmez olmuş önünde.
He told you lies about me.
Benim hakkımda yalan söylemiş.
He'll only tell you lies.
Size yalan söyleyecektir.
- Arthur's the only one he ever talks to. - Pack of lies, that's what he says.
- Tek konuştuğu kişi Arthur.
He remembers the brass cannon... the kind of buttons Fremont wore on his coat... a lot of other little things that couldn't be lies.
Palavralarını hatırlatıyor... Fremont un giydiği kabanın düğmelerini... ve yalan olamayacak bir çok küçük şey.
He's got to show us where his weakness lies before we can use it to destroy him.
Bize açığını gösterecek ki, onu yıkmak için kullanabilelim.
He just lies and stares.
Öylece yatıp boşluğa bakıyor.
It means he went back to Shep's ranch to beat some lies out of Shep's widow.
Demek ki Shep'in çiftliğine, onun karısını döverek yalan söyletmeye gitti.
Can this be he, who lies there, crying in fear of the law and of the tongues of men, when he himself is the law and the measure of right and wrong?
Bu o olabilir mi, şurada uzanan, töreden ve insanların dillerinden korktuğu için ağlayan ki kendisi töreyken, doğrunun ve yanlışın terazisiyken?
If these sources tell the truth, and my calculations are not faulty... he now swims the waters off Good Hope... and all the Indian Ocean lies before him.
Eğer bu kaynaklar doğruyu söylüyorsa ve hesaplamalarım yanlış değilse şu an Ümit Burnu sularında yüzüyor olmalı ve önünde koca Hint okyanusu var.
He does it all with lies, trickery.
Hepsini yalanlarla, sahtekarlıkla yapıyor.
When he tells you dirty lies and stories about me, why believe him?
Benimle ilgili çirkin yalanlar söyleyince ona neden inanıyorsun?
- He lies.
- Yalan söylüyor.
He wants me to lie to my men, too. Keep'em here with lies.
Adamlarımıza yalan söylememizi istiyor, sen de dinliyorsun.
Maybe the old man be loony, and maybe they be lies he be telling our womenfolk.
Belki o ihtiyar delinin tekidir. Belki de kadınlarımıza yalan söylüyordur.
Did he put these lies down year by year?
Yıllar boyu bir yalanın peşinden mi sürüklendi?
He gets his head full of jealous lies and I get...
Bir sürü kıskançlık yalanı... - Bunu unutmalısın artık.
But a man who tells half-lies has forgotten where he put it.
Kısmen yalan söyleyenler, gerçeği nereye koyduğunu unutur.
The power of Acrisius lies in the mercenaries he pays for, but the populace hates both he and his son.
Acrisius yalanlarının gücü paralı askerlerine ödeme yapıyor, ama halk ondan ve oğlundan nefret ediyor.
lies 336
liesl 23
liesel 47
he lives 86
he likes you 223
he lives there 19
he lives here 59
he lived 21
he likes me 76
he likes it 89
liesl 23
liesel 47
he lives 86
he likes you 223
he lives there 19
he lives here 59
he lived 21
he likes me 76
he likes it 89
he lied 153
he lied to me 77
he lied to you 43
he liked it 29
he likes her 22
he likes that 24
he liked you 28
he listens to you 23
he lied to us 40
he lied to me 77
he lied to you 43
he liked it 29
he likes her 22
he likes that 24
he liked you 28
he listens to you 23
he lied to us 40