English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I'll have

I'll have translate Turkish

39,113 parallel translation
You'll have to pay for the things you've done, but so will I and we'll do it together.
Yaptığın şeylerin hesabını ödemek zorundasın aynı şekilde ben de. Ve bunu birlikte yapacağız.
They'll have no more problems for the rest of their lives, I give you my word.
Hayatlarının geri kalan kısmında problem yaşamayacaklar, sana söz veriyorum.
Honey, I have a few things to do, I'll see you later.
Sevgilim, halletmem gereken işler var, sonra görüşürüz.
Do you think I'll have trouble selling my stuff?
Malımı satmakta sıkıntı yaşar mıyım sanıyorsun?
I have to pay you? Now you'll buy the stuff from our Honduran friends to give it to me.
Şimdi Honduraslı arkadaşlardan satın aldıklarını bana vereceksin.
I'll have some of this.
Biraz da bundan alacağım.
Well, I guess we'll just have to wait until...
Sanırım, beklemeliyiz şey...
If this doesn't work, I'll have to run a few programs, try and brute-force a key code.
Eğer işe yaramazsa, birkaç program deneyeceğim. Kodu kırmaya çalışacağım.
I'll admit I have a lot to learn.
Daha öğrenmem gereken çok şey olduğunu kabul ediyorum.
I'll have that article for you in a jiffy.
Makaleyi anında size gönderiyorum.
Because if I have, I'll issue a retraction immediately.
Yaptıysam, hemen geri çekeceğim de.
I'll have a talk with her.
Onunla konuşacağım.
The mission didn't go as planned, I'll have to explain.
Görev planlandığı gibi gitmedi, açıklamak zorundayım.
I think I'm going to get Reed started, then tell him I have to go, and then I'll just meet you back here with the Bella wig.
Reed ile bir süre çalışıp, sonra gitmem gerektiğini söyleyeceğim. Sonra da, beni tekrar Bella yapman için burada buluşuruz.
I don't know. You'll have nerds fawning all over you. If you don't love that, this marriage is in trouble.
İneklerin etrafına doluşması hoşuna gitmiyorsa bu ilişki sıkıntıda demektir.
With our wayward Daxamite locked up, I don't think we'll have any problems.
Dik başlı Daxamlımız hücrede olduğundan bir sorun çıkacağını sanmıyorum.
I'll have to increase its power.
Gücünü arttırmam gerekecek.
There is a transmitter on the device, but we will not have two-way communication, so I'll leave it up to your discretion.
Cihazda bir verici var, ancak iki yönlü iletişimimiz olmayacak, Bu yüzden kendi takdirine bırakacağım.
You have a gun. I'll teach you how to shoot.
Sana nasıl ateş edileceğini öğreteceğim.
Actually, I'll have the veggie wrap, please.
Aslında, vejeteryan dürüm yiyeceğim. - Bu güzel.
- Yeah. I'll have some.
Biraz alayım.
I'm sorry, ma'am, you'll have to wrap this up.
Affedersiniz hanımefendi ama sadede gelmeniz gerek.
I have a feeling if we find her, we'll find him.
Onu bulursak, Garrett'ı da bulacağımızı düşünüyorum.
All right, let me call Cutter and cover. I'll tell her we don't have any news yet.
Pekala, Cutter'ı arayıp yeni bir gelişme olmadığını söyleyeyim.
I'll have Mrs. Booth hold them after the last bell.
Bayan Booth'a söylerim onları çıkışta tutar.
Oh. I'm sorry. You'll have to stay out of here.
özür dilerim dışarda kalmalısınız.
Either way... I'll have to feed the pigs and milk the cow in the morning.
Her iki şekilde de sabah inekleri sağmak ve domuzları beslemek zorundayım.
No, everything she predicted has come true, and I don't know if she's gonna be there, but I know that they'll have archived her work wherever she taught.
Hayır, beklediği her şey gerçekleşti ve orada olacak mı bilmiyorum ama bize öğrettiği şeyleri orada arşivleyeceklerini biliyorum.
Well, I guess we'll have to rely on our new friends.
Sanırım yeni arkadaşlarımıza güvenmek zorundayız.
So, I just know that you'll all have done your reading.
Hepinizin okumalarınızı yapacağınızı biliyorum.
But you'll have to bring Germaine back ; we're not set up
Ama Germaine'i daha sonra tekrar getirmelisiniz...
- I'll just have a sip of yours.
- Seninkinden bir yudum alayım.
I'll have to make that up to the families.
Nina.
I'll have a half dozen ships in orbit awaiting my instructions, ready to descend on Zairon should anyone try to stop us.
Yörüngede yarım düzine gemi bekleteceğim, bizi durdurmaya kalkışan olursa benim emrimle Zairon'a inecekler.
And I'll have to kneel down on photo day, knees get all wet... despite my bad attitude, I'm thrilled by the nonstop action... kids running towards me with a look of joy I've never seen before...
Çocuklarım da büyük ihtimâlle oynamayı beceremeyecek ve fotoğraf gününde yere diz çöküp dizlerim sırılsıklam bir şekilde kötü düşüncelerimi bir yana bırakıp daha önce görmediğim bir neşeyle bana koşan çocukların bitmeyen aksiyonuyla heyecandan titreyeceğim.
I'll have friends in college.
Üniversitede arkadaşlarım olacak.
Soon I'll have control over every aspect of their lives.
Yakında hayatlarının kontrolünü elime alacağım.
You'll be having dinner with my mother and she'll go, " Ah... maybe I will have some chocolate cake.
Annemle yemek yersiniz, söze başlar... " Biraz çikolatalı pasta yiyeyim.
And then you'll be like, " Oh, I'm gonna have a lovely sit-down wee.
O zaman "Şöyle oturayım da işeyeyim" dersin.
I'll have the Plantation Master Poison.
Çiftlik Sahibinin Zehri'ni alayım.
You're never gonna have the arm to get you to the majors. You'll never get further than I did, - minors at best.
- Benden daha fazla ilerleyemeyeceksin, alt lig senin için daha iyi.
The next time I have a story, I'll go to Greta.
Başka zaman bir hikayem olursa, Greta'ya gideceğim.
I have a five-year chip in my pocket.
Cebimde 5 yıllık bir çip var.
Convince me you don't have feelings for Sarah Keaton, and I'll let it go.
Sarah Keaton'a karşı bir şey hissetmediğini bana ispat et, yakanı bırakayım.
If you tell him about me... I'll have to leave.
Ona beni söylersen gitmek zorunda kalırım.
I'll have to write a workaround.
Kapıyı açmaya çalışacağım.
So, for your sake, I'll spend time with him, or whoever, Somewhere else, so you won't have to watch.
Yani senin için, bundan böyle onunla ya da kiminle olacaksam sen görme diye başka bir yerde olacağım.
You'll have plenty to do when we find that junction box just making sure I don't get lost out there.
O dağıtım kutusunu bulduğumuzda orada kaybolmamam için yapacağın çok şey olacak.
I'll have the Standartenführers await further orders, sir.
Albayların detaylı emirlerini bekleyeceğim, efendim.
Well, now I'll just have to find you somewhere suitably glamorous to wear your pretty new dress.
Pekala, şimdi sana göz kamaştırıcı güzel elbiseni giymen için uygun bir yer bulmam gerek.
They even have their own Bad Janet. I'll show you.
Kendilerine ait kötü Janetleri bile var bak göstereyim sana.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]