I'm going to do it translate Turkish
1,462 parallel translation
I'm not going to do anything. I'll take really good care of it, believe me.
Sopana bir şey yapmam.
- I'm going to faint. It's a pleasure to do it for you.
Sana yardım etmek benim için büyük zevk.
until one day, when she least expects it, i'm going to do something so awful it is going to rock her world.
Ve bir gün, hiç beklemedği bir anda, çok korkunç bir şey yapacağım. Onun dünyasını sarsacak bir şey.
Yeah, actually thinking I'm going to end it all. I'm thinking, " I'll do it here, live on telly.
Her şeyi canlı yayında bitirip onlara günlerini gösterecektim.
I am going to do it.
Bunu yapacağım.Bunu yapacağım.
I am going to the top, and there's nothing you or anyone else can do about it.
En yükseğe çıkacağım ve hiçbir kimse veya herhangi birşey beni durduramayacak.
And if consulting with your wife, your ex, your mistress, whatever she becomes, if that's what's needed to save my patient, - then I'm damned well going to do it.
Ve senin karınla, eski karınla, metresinle her neyse artık, onun muayenesi hastamı kurtarmak için gerekliyse o zaman bu işi yapacağım.
The problem is, you can't do any of that couple stuff unless you have someone to do it with, and the only way I'm gonna find that someone is by going out and doing stupid single stuff with Barney.
Problem şu ki, bir çiftin yaptığı şeyleri yapabilmek için bir kişinin daha olması lazım, ve o kişiyi bulmanın tek yolu Barney ile dışarı çıkıp o aptal bekar şeylerini yapmak.
I'll do it, okay? I'm going to do it.
Bunu yapacağım tamam mı?
So I'm not going to let you do it.
Bu yüzden yapmanıza izin vermeyeceğim.
I am not going to do it.
Bunu yapmayacağım.
I'm not going to do this anymore. I'm just going to go out and see if it's me he wants.
Dışarı çıkacak ve istediği kişi ben miyim öğreneceğim.
I'm going in there- - it's a matter of whether you're going to be smiling or frowning when I do.
İçeri giriyorum. Aradaki fark sadece sizin rızanızla veya rızanız olmadan olması.
You know, the irony is I'm going to spend the whole day with this guy, and then when it's over, I'm still not going to know whether to do it or not.
İşin komik tarafı, gün boyu bu adamla birlikte olacağım ve gün sona erdiğinde bunu yapıp yapmayacağımı hâlâ bilemeyeceğim.
I'm going to do it.
İmzalayacağım.
I mean, if I have to do this on my own, it's going to put me and all of my people at greater risk ; is that what you want?
Yani, bunu kendim yapmak zorunda kalırsam, bu beni ve adamlarımı büyük bir riske sokacak ;
It makes no difference what I tell you,'cause you're only going to believe the worst about me, no matter what I do.
Sana ne söylersem söyleyim farketmeyecek, çünkü ne yaparsam yapayım sen benim hakkımda en kötüsüne inanacaksın.
Now, what I'm going to do is choose one, and we're gonna act it out...
Bir tane seçeceğim ve birlikte canlandıracağız.
I'm certainly not going to do it myself.
Asla böyle birşeyi kendimde yapmam zaten.
Way I see it, we're just going to be running in circles if we think we're going to find exculpatory evidence before the execution- - proof he didn't do it.
Gördüğüm şu ki ; idamdan önce, suçlu olmadığına dair kanıt bulacağımızı umarsak, sadece daireler içinde koşturup durmuş olacağız-- - yapmadığına dair kanıt.
My therapist says it's important I stare down my demons, My therapist says it's important I stare down my demons, so... that's what I'm going to do.
Terapistim korkularımla yüzleşmem gerektiğini söylüyor.
I'm sorry. I'm not going to do it. I'm sorry.
Üzgünüm.
I'm not going to do it.
Bunu yapmayacağım.
I don't know what's going on, but I'm guessing it has something to do with some dirt that Hicks has dug up on someone.
- Beni mi izliyordun? Neler döndüğünü bilmiyorum, fakat her neyse, Hicks'in birisi hakkında ortaya çıkardığı bazı kirli işlerle ilgili olduğunu tahmin ediyorum. Ve hikayeyi istiyorum.
It has nothing to do with this, but I'm going to need a solicitor.
Bu işle bir ilgisi yok ama bir avukata ihtiyacım olacak.
Now, there's only thing to do here and it's what I'm going to tell you to do.
Artık yapılacak tek bir şey var ve ben de sana bunu söyleyeceğim.
I didn't think it would be appropriate for the children to see what I was going to do to you.
Çocukların sana ne yapacağımı görmesi son derece uygunsuz olurdu.
Well, I had to do it behind Mom's back, but I was going through the want ads, and I finally found...
Annemin ardından yapacaktım ama ilanlara baktım ve sonunda buldum.
Do it. If I push harder than you do I'm going to squash you.
Senden daha fazla zorlarsam bak seni pelte yaparım...
and I think it's going to be very interesting to see if it can do that.
Sanırım eğer yapabilirlerse, bunu izlemek çok ilginç olacak.
- I'm going to be so late now... Are you really going to do it?
onunla gerçekten dövüşecek misin?
You know, if you want my advice - and I don't suppose you do, but I'm going to give it to you anyway.
Bak, benim tavsiyemi istersen eğer... ihtiyacın olduğunu da sanmıyorum ama yine de söyleyeceğim.
Because I'm actually going to change the angle of the article... - and do it on Jack Baldwin.
Çünkü, çünkü makalemin yönünü değiştiriyorum ve onu Jack Baldwin yapıyorum.
If I'm going to rob a bank, I'm going to do it properly.
Eğer bir bankayı soyacaksam, doğru dürüst soyarım.
But, Hicks, we can sit here making small talk about your last day and what it is I'm going to do once you're gone or we can treat this like any other workday.
Hicks, burada oturup son gününle ve sen gittiğinde. ne yapacağımla alakalı hoşbeş edebiliriz ya da diğer çalışma günlerindeki gibi davranabiliriz.
And I'm not going to do it for employee of the month,
Ve bunu ayın çalışanı olarak yapmayacağım.
I'm not going to do it to beat Vince, I'm not even going to do it for Amy.
Bunu Vince'i yenmek için yapmayacağım, hatta bunu Amy için yapmayacağım.
I'm going to do it for myself.
Bunu kendim için yapacağım.
Of course I'm not going to do it!
Elbette bunu yapmayacağım.
I did it! You watch, I'm going to do it again.
Bekle, bir daha yapacağım.
I'm not going to do it if you keep bothering me.
Beni böyle rahatsız etmeye devam edersen, yapamayacağım.
* Where I'm going you can't come, * What I've got to do you can't be any the part of it.
* Gittiğim yere gelemezsin, * Yaptığım şeylerin bir parçası olmazsın.
You didn't think I was going to do it, did you?
Bunu başaracağımı sanmıyordun, öyle değil mi?
Yo'I'm going to have to do it tomorrow.
- Maçı yarın yapabiliriz.
You are going to pray forthat crossbow cos I'm going to do it slow.
Ok yemek için dua edeceksin çünkü yavaş yavaş yapacağım.
All right, if I'd said I'd watch it, then I suppose that's what I'm going to have to do.
Pekala, eğer izlerim dediysem, sanırım yapmam gereken şey de bu öyleyse.
I thought my life was going to be so much more interesting than it's turned out, but what am I going to do about it, huh?
Hayatım çok daha ilginç olacak sanmıştım ama şimdi bunun için ne yapayım, ha?
- I'm not going to do it anymore, Dad.
- Bir defa baba, artık yapmacağım.
And if I'm wise I'm not going to do stuff... that will cause me to have to face it and resolve it... and balance it in my soul later.
Ve eğer ben bilgeysem, sonradan yüzleşip, çözmek ve ruhumda dengelemek zorunda kalacağım hareketlerde bulunmam.
And I'm going to have to ask you to do it without any protection.
Bunu senden hiçbir koruma olmaksızın yapmanı isteyeceğim.
I'm going to the teacher's lounge to get an aspirin While I'm gone, do me a favor and just consider why it is you insist on being cruel to one another
öğretmenler odasına aspirin içmeye gidiyorum. bana bir iyilik yapın ve, ben burada yokken neden birbirinize karşı bu kadar acımasız olduğuzu iyice bir düşünün.