I'm in a rush translate Turkish
340 parallel translation
You don't know it, but I'm in a big rush.
Bilmiyorsun ama büyük bir koşturmaca içindeyim.
- I'm going to, but I was in a rush.
- Okuyacağım, çok yoğundum.
I'm afraid if I open my mouth, my happiness will will rush out in a funny noise like Yahoo!
Ağzımı açarsam mutluluğumun ağzımdan tuhaf bir sesle kaçmasından korkuyorum. Mesela Yahoo!
I'm in a rush.
Acelem var.
Federico, I'm in a rush
Federico, çok acelem var.
I'm in a rush'cause I found a new job.
Acelem var çünkü yeni bir iş buldum.
I'm in a rush. Stand here!
Burada dur!
- Was the flight absolutely ghastly? I'm in a terrible rush.
- Yolculuğun çok mu kötü geçti?
I'm in a hurry. You can't rush a genius.
Bir dahiyi acele ettiremezsin.
I'm in a rush this morning.
İyi günler, yarın görüşürüz.
- You see I'm in a rush.
- Acelem var.
But I also feel my life passing by as other lives unfold along paths parallel to mine, and it frustrates me not to be a part of them, not to have stopped these women for a moment in their hurried rush to some unknown job
Ancak diğerlerinin hayatının da ilerlemesi gibi kendi hayatımın da geçip gittiğini hissediyorum. Bu da diğerlerinden biri olmamı ve bilinmeyen işlerine..... veya bilinmeyen eğlencelere aceleyle giderlerken onları bir dakikalığına olsun durdurmamı engelliyor.
You see, when I saw the type of woman that she was, it suddenly occurred to me... why you were in such a hurry to rush out of that house and get to an outside phone.
Ancak nasıl biri olduğunu görünce, neden evden koşarak çıkıp dışarıdan ona telefon etmeye çalıştığınızı anladım.
I don't understand why boss is in such a rush..
Patron neden acele ediyor anlamadım.
I'm in a bit of a rush here, if it's OK.
Biraz acelem var da.
- I'm in a bit of a rush.
- Biraz acelem var da.
- Look, I'm in a rush... so I'd appreciate it if you took me before these other turkeys.
- Bak, benim acelem var... o yüzden beni şu hindilerin önüne alırsanız memnun olurum.
- I'm in a rush. I hate to leave you.
Seni bırakmak istemezdim.
- Yes. I know the area well, but I had to leave in a rush... and I lost my way.
Bu bölgeyi iyi biliyorum ama aceleyle terk etmek zorunda kaldım ve yolumu kaybettim.
It's simple, I had to do it in a rush, please forgive me.
Sadece düello etmek kaldı, acelem olduğu için böyle yaptım, lütfen affedin beni
Could I ask you a few questions? I'm in a rush.
Birkaç soru sorabilir miyim?
- I'm in a rush. Is it your wife?
Karınız mı yaptı?
I'm in a rush.
Ben alırdım ama acelem var.
Yeah, I'm in a rush and I'm leaving just like that.
- Evet acelem var ve senden izin istemedim.
I'm not in a rush.
Acelem yok.
And I'm in a rush.
Üstelik büyük bir koşuşturmacanın içindeyim.
- I'm in a rush.
Aslında acelem var.
I came in such a rush, I didn't bring anything much.
Acele geldim, fazla bir şey alamadım.
Look, I got somebody waiting outside for me, I'm in a rush.
Bak, dışarıda beni bekleyen biri var.
Sorry I'm late, but I was in such a rush, I sideswiped a car parked out in front of Steve and Marcie's house.
Özür dilerim geç kaldım, acele edeyim derken Steve ve Marcie'nin evinin önünde park etmiş arabaya sürttüm.
Konstantin, I'm in a rush now.
Konstantin, şu anda acelem var.
I'm sorry, but I'm in a rush.
Özür dilerim, ama acelem var.
I'm in a rush to go and get my hair shampoo!
Acelem var! Daha saçımı yaptıracağım.
All of the sudden I'm not in such a rush to grow up.
Hemen büyümeye hiç acelem yok artık. Benim de.
I'm in a mad rush to get back to New York.
New York'a dönmek için acele etmem lazım.
I must tell you, I can't stay. I'm in a rush.
Evet... hemen söyleyeyim, fazla kalamam.
I ain't got a lot of time. I'm in a rush.
Acelem var.
- Look, I'm in a rush.
- Çok acil.
Right now I'm in a rush.
Şimdi, acele etmeliyim.
I had to leave without saying good-bye because I was in a rush to hook up with her in Tuscany.
Elveda demeden gitmem gerekti çünkü onunla Toskana'da buluşacaktım.
Yes, I'd like that very much, but right now I'm in a rush to get back to my office.
- Bunu ben de çok isterim. Ama şu anda hemen ofisime dönmek zorundayım.
I'm not the kind of guy who likes to rush things, but I'm catchin a 4 : 00 at Logan, I'm lookin'out my window, and there's not a taxi in sight.
İşleri aceleye getirmeyi sevmem ama 4'te Logan'dan uçağım kalkıyor ve taksi henüz gelmedi.
Alexander, I'd love to, but I'm in a rush.
Alexander, çok isterdim ama acelem var.
- I'm in a rush, sorry.
- Acelem var. Üzgünüm.
While the fellas are working I'll buy you a drink and you can tell me why you're in such a rush.
Adamlar çalışırken sana bir içki alayım ve sen de bana neden bu kadar acele ettiğini anlatabilirsin.
- I'm in a rush.
- Acelem var.
Sorry, I'm in a rush.
Üzgünüm, acelem var.
I'm in a bit of a rush.
Biraz acelem var da.
I'm in a rush, okay?
Acelem var.
I'm sorry, Left, but I'm in a little bit of a rush here.
Üzgünüm, Left, ama biraz acelem var.
I'm really in no rush to make up my mind... and I haven't had a vacation in five years.
Kararımı vermek için aceleye gerek yok ayrıca beş yıldır da tatil yapmıyorum.
i'm in pain 69
i'm in 2148
i'm into it 34
i'm in the kitchen 35
i'm in hell 43
i'm in a good mood 34
i'm in heaven 42
i'm in love with you 207
i'm in love 252
i'm in charge 158
i'm in 2148
i'm into it 34
i'm in the kitchen 35
i'm in hell 43
i'm in a good mood 34
i'm in heaven 42
i'm in love with you 207
i'm in love 252
i'm in charge 158