I'm not sure i can translate Turkish
1,518 parallel translation
Mexico, I'm not sure we can do.
Meksika'ya gidebileceğimizden emin değilim.
I'm not sure he can afford the gas.
Benzine parasının yeteceğini sanmıyorum.
I'm not really sure what I'm doing right now, so can I get back to you?
Şu an ne yaptığımdan emin değilim sana daha sonra dönsem olur mu?
You think you can do it? I'm not even sure...
- Yapabilir misin sence?
I'm not sure you can hear me, but... that question you asked me... I know that you know that I was correct.
Beni duyup duyamadığını bilmiyorum ama sorduğun soruya doğru cevap verdiğimi bildiğini biliyorum.
I have to know that she's not going to testify... and the only way I can know this for sure is, uh - Let me tell you how we do this in Colombia, hey?
Tanıklık etmeyeceğinden emin olmam gerek,... ve bundan emin olabilmem için bir yol var sana bunun Kolombiya'da nasıl olduğunu anlatayım?
I'm not sure what i can do for you.
Sizin için ne yapabileceğimden emin değilim.
I'm not sure i can tell you that.
Siz bunu söyleyebilir miyim bilmiyorum.
I'm not sure what's going on, but that boy has such a delicious smell, and I can't hold back any more.
Ve bir insan çocuğu. Neler olduğundan emin değilim, ama çocuk kesinlikle lezzetli kokuyor, daha fazla bekleyemeyeceğim.
I'm not sure you can let that go and be professional.
Bence bu işin peşini bırakıp profesyonel gibi davranamazsın.
Well, I'm not sure if the offer still stands, but I can talk to him.
Şey, önceki teklif Hala geçerli mi bilmiyorum, Fakat onunla görüşebilirim.
Yeah, i can say that i'm reasonably sure that is not a reflection.
Evet, bunun yansıma olmadığını kesin bir şekilde söyleyebilirim.
I'm not sure I can handle it.
Ben başa çıkabileceğimi sanmıyorum.
Look, I'm not even sure you can.
Bakın, ben çıkarabileceğinizden emin bile değilim.
I'm not sure you can just take control of a body, Duck.
Bir cesedi alıkoyabileceğini zannetmiyorum Duck.
Well, you know what, I may not have the bullet, but you can sure bet I'm going to take that camera to the lab.
Mermi olmayabilir ama kamerayı laboratuara götüreceğim.
But I'm not sure how we can help you.
Nasıl yardım edebilirim bilmiyorum.
I'm not sure Sam can hold out.
Sam'ın o kadar dayanabileceğinden şüpheliyim.
I'm not sure I can come back.
Gelebileceğimi sanmıyorum.
I'm not really sure what I can do to assist in your investigation.
Soruşturmanızda yardımım olacağını gerçekten sanmıyorum.
I'm not sure that I can go to the game.
Neden? Maça gidebilir miyim, onu da bilmiyorum.
I'm not sure an escape radius is the answer here, but, uh, I'll swing by the FBI and do what I can.
Çözümün kaçış çemberi olduğu meçhul ama FBI ile istişare yapıp elimden geleni yaparım.
Because I'm not sure I can, Adam.
Çünkü ben yaşayabileceğimden emin değilim, Adam.
I'm not sure that I can abide by that
Buna riayet edebileceğimden emin değilim.
I'm not sure I can help at all.
tamamen yardımcı olacağımdan emin değilim.
I'm sure, so can I sleep with you to be safe? You better not pee on me, shorty.
Sanırım, edebiyatın, sanatların ve demokrasinin büyük bölümlerinin yok olduğu bir dünya göreceğiz.
I'm not sure you can do both jobs, Ian, so just have a little think about it, yeah?
İki işi de yapabileceğinden pek emin değilim Ian bu yüzden biraz bununla ilgili düşün, olur mu?
I'm not sure what else I can tell you that I haven't already.
Şu an için başka ne söyleyebilirim bilmiyorum.
Well, I'm not sure how brave he can be right now.
Şu an bilmiyorum.
Well, I sure hope I'm not annoying you, Bob,
Umarım canını sıkmıyorum, Bob.
And I can't rightly say that I'm any of that, and I'm not sure the world is such a fine place to be bringing you.
Bunların hiçbiri olduğumu söylemem doğru olmaz. Ve seni getireceğim dünyanın o kadar iyi bir yer olduğuna emin değilim.
But the way you take care of yourself, I'm not sure how much you can take care of me.
Fakat sen kendinle ilgilenemezken benimle nasıl ilgileneceksin merak ediyorum.
I'm not sure I can get the authorization, the loan and all.
İzin belgesini, krediyi ve diğer şeyleri alabileceğimden emin değilim.
I'm not sure I can carry on another day.
Bir gün daha devam edebilir miyim bilmiyorum.
- I'm not sure. I can't take this again.
- Bunu tekrar yaşayamam.
Sorry, I'm not sure I can get 5.
Üzgünüm, 5000 $ verebileceğimden emin değilim.
I'm not even sure I can do it here.
Burada yapabileceğimden bile emin değilim.
If you can say this little, unfortunately, much too short of a prayer backwards with no mistakes not only will you be able to decide which one of you bites it first but also... And I'm sure this is gonna interest you more.
Eğer şöyle diyebilirsen küçük, maalesef, çok kısa bir dua edersen hatasız olacak ne önce hanginizin ölmesine karar verebilirsin ne de... ayrıca bu daha ilgini çekecektir.
If you can say this little, unfortunately, much too short of a prayer backwards with no mistakes not only will you be able to decide which one of you bites it first but also... And I'm sure this is gonna interest you even more.
Şöyle dersen küçük, maalesef, aksine çok daha küçük bir dua edersen hata olmayacak ne önce hanginizin ölmesine karar verebileceğin gibi ne de... ayrıca bu senin daha ilgini çekecektir.
- I'm not sure, that I can make...
- Sanıyorum, bu benim kararım...
I never told anyone this before but honestly, I'm not sure I can remember what my mother looked like.
Bunu daha önce kimseye söylemedim. Ama dürüst olmam gerekirse, Annemin nasıl göründüğünü hatırladığımdan emin değilim.
I can't tell you if I'm not sure you can keep a secret.
Sır tutamayacaksan, sana söyleyemem.
Well I'm not sure I can turn this off.
Bunu kapatabileceğimden emin değilim.
- I'm not sure I can.
- Bilmem ki yapabilir miyim?
Well, yes, I understand, but just how much of a social conscience you can have with mafia money, I'm not quite sure.
Şey, evet, anlıyorum, ama mafya parasıyla ne kadar sosyal sorumluluktan bahsedebilirsiniz, orasını bilemem.
I'm not sure I can go through with this.
Bunu yapmak istediğimden emin değilim.
Yeah, I'm sure you can, but I'm not letting you leave town a second time, Nicky.
Ben hallederim. Eminim, halledersin, ama ikinci kez kasabayı terk etmene izin veremem.
Time I'm not sure we can afford.
Zaman konusunda elimizden bir şey gelmiyor.
I'm not sure I can trust myself.
Ama dışarda, tek başıma... kendime güvenebileceğimden pek emin değilim.
I'm not sure you can handle it, and we can't afford any mistakes.
Üstesinden gelemeyeceğini düşünüyorum. Bizim de hata yapma lüksümüz yok.
Oh, I'm not so sure I can handle that.
- Bunu kaldırabileceğimi sanmam.