I'm on my way back translate Turkish
296 parallel translation
If you set foot on it again, I'll put you in irons and land you at St. Charles on my way back.
Eğer bir daha ayak bastığını görürsem, seni demir kafese tıkarım seni gerisin geriye St. Charles'a götürürüm.
I'm on my way back there now.
Şimdi Paris'e dönmek üzereyim.
Late that evening, I left the room with the long table for the last time and started on my way back to London.
O akşam geç saatte... uzun masalı odayı... son kez terk edip... Londra'ya yola çıktım.
But I'm on my way back to Superstition right now.
Ama şimdi Superstition'a dönüyorum.
Oh, by the way, uh... on my way out, shall I take the guy in the plaid suit off your back?
Bu arada giderken ekose takım elbiseli herifi holünden uzaklaştırayım mı?
On my way back, I'll stop by where your wife works and tell her she can pick you up tonight.
Geri dönüşte, Eşinin işyerine yakın duracağım. ve seni bu gece gelip alabileceğini söyle.
Zach, will you call Langley Field, ask for Russ Peters, tell him to get the boys up and say I'm on my way back there now.
Zach, Langley Alanı'ndan Russ Peters'i arar mısın? Ona, çocukları toplamasını söyle oraya geliyorum.
" When you hear this, I will be on my way back to my people.
" Bunları işittiğnde, Halkıma dönüş yolunda olacağım.
Call her back. Tell her I'll stop by on my way home.
Onu arayıp, eve dönüş yolunda uğrayacağımı söyle.
I'm on my way back from the Italian court.
İtalyan sarayından dönüyorum.
Well, I didn't have time to stop then... but I came back on my way home that night... to see if I could get to the bottom of this.
O anda vaktim yoktu. İşin esasını öğrenmek için akşam eve dönerken tekrar uğradım.
I'll stop for you on my way back.
Geri dönüşümde senin için duracağım.
I was just passing on my way back to the base.
Üsse giderken uğramıştım.
Then I'll pick you up on my way back, and we'll head for New York together.
O zaman seni dönüşte alırım, birlikte New York'a gideriz.
On my way back here, I ran into Mr. Connors coming outta that bar... in the building he owns over on Second Street.
Buraya dönerken, bay Connors'a rastladım... İkinci caddede sahibi olduğu binadaki bardan çıkıyordu.
I would have carried you on my back all the way here.
Seni buraya kadar sırtımda taşırdım.
I'll be on my way back to France.
Fransa yolunda olacağım.
DO YOU LIVE AROUND HERE? NO, NO, I'M ON MY WAY BACK FROM LEAVE.
Arabam yolun biraz aşağısında ama bu adam bana benzin vermiyor.
Beat me the first game, and I'm on my way back to Oakland.
İlk oyunda beni yenersen doğruca Oakland'a dönerim.
I bought them on my way back.
Eve dönerken aldım.
On the way back down, I got separated from my boy.
Dönüş yolunda, oğlumdan ayrılmıştım.
Tonight I'll be on my way back to Los Angeles.
Bu gece Los Angeles'a doğru yola çıkacağım.
I'm on my way back.
Yoldayım.
No, I'm on my way back to the house.
- Hayır eve dönüyorum.
No, I'll collect them on my way back
Hayır, eve geri dönerken uğrar, alırım.
I'm on my way. I'll call you back.
Tamam yola çıkıyoruz... seni ararım.
I've heard and I'm on my way back.
Margie'yi duydum ve hemen oraya gidiyorum!
In and out and I'll be on my way back.
Girip çıkarım.
I was on my way back here!
Hatta ben buraya geri dönmek üzere yoldaydım!
I've tricked my way out of death and patted myself on the back for my ingenuity.
- Yolumu, ölümünkinden uzağa aldım ve geride durmayı marifet saydım.
I was on my way back to the house I know there is a piece of the puzzle there if...
Ben de oraya bir kez daha, gitmek için yola koyulacaktım.
Father, I'm on my way back from New Orleans.
Peder, buraya New Orleans üzerinde geldim.
I'm just on my way back to London.
Ben de Londra'ya dönmek üzereydim.
- I'll stop by on my way back to Africa.
Afrika'ya dönerken yine uğrarım.
Well, you see, I'm on my way back to Kew Gardens.
Şey, gördüğün gibi, ben Kew Gardens'a dönmek üzereydim.
And while you guys are dragging your candyasses half-way across the state and back, I'll be waiting for you on the other side relaxing with my thoughts.
Siz ödlekliğiniz yüzünden oflaya puflaya... eyaletin neredeyse yarısını katederken, ben de sizi öteki tarafta bekliyor olacağım. İyice mayışmış bir vaziyette.
I like to mentally put on my overalls... take my mechanic's palette... slide along the floor under the drive shaft... pass the universal joint, grab the joint on the way by... and wiggle it back and forth, check it for play.
Aklımda tüm tulumlarımı giyinip... tamir paletine yatıp... çevirme mili boyunca altına kayar... kardan kavramasına ulaşırım, mafsalı kavrayıp... onu ileri geri oynatarak, çalışmasına bakarım.
Doll, I'm on my way back.
Bebeğim, geliyorum.
I want to back up and partially close the hatch, making sure not to lock it on my way out.
Giriş kapağını biraz aralık bırakayım,... üstümüze kilitlenmediğinden emin olayım.
All right, I'll pick it up on my way back.
Tamam, bunu dönüşte alırım.
I'll pick it up on my way back.
Dönüşte alırım.
I was on my way back, in New Zealand when the President was killed.
Suikasttan yarım saatsonra. Bir adam Başkanı vurdu!
- I was just on my way back. - Well, I'll walk with you. Oh, no.
Çok iyi anlaştığım bir arkadaşımla beraberdim.
I may, or I may not, stop in Paris on my way back.
Gelebilirim de, gelmeyebilirim de, dönüş yolunda Paris'te duraklayacağım.
I'm on my way back to Snowflake.
Snowflake'e geri döneceğim.
I'm on my way over to bring him back home.
Ben gidip onu eve getireçegim,
It won't be easy, but I'm gonna... claw my way back on to TV.
Kolay olmayacak ama ben TV'ye dönüş yoluna pençelerimi geçireceğim.
I recorded a personal log on my way back to the Enterprise.
Atılgan'a dönerken yolda günlük kaydı yapmıştım.
I swapped the Barbie's, I got the 50 thou. I was on my way back when I got the urge to gamble.
Barbie'yi sattım, 50 binliği aldım kumar oynadıktan sonra eve geliyordum ki...
The last thing I remember was piloting a shuttlecraft on my way back to Voyager.
Son hatırladığım şey, Voyager'a dönmek üzere bir mekiğe, pilotluk yaptığım.
I survived an ordeal, and right now, I'm on my way through a labyrinth with a mad bastard who just came back from the death. and a bodyguard who turned out to be whatever the opposite of a bodyguard is.
Alçak herifin tekiyle ve koruma olması gerekirken tam tersi hain çıkan bir'koruma'yla bir labirentte sırılsıklam olduk.