I'm the problem translate Turkish
2,220 parallel translation
I'm sure she'll be able to handle the problem herself.
Sorunu tek başına halledebileceğinden hiç şüphem yok.
Sir, first of all, I-I don't have a girlfriend, just for clarification's sake, and second, like I mentioned earlier, this is the Nerd Herd desk, so unless you have a computer-related...
Efendim, ilk olarak şunu açıklığa kavuşturalım ki benim kız arkadaşım yok. İkinci olarak az önce de söylediğim gibi bu Nerd Herd masası. Yani bilgisayarla ilgili bir problem yoksa- -
The problem is, I couldn't find anything on his home or office computer.
Sorunum şu ki, evinde veya ofisteki bilgisayarında bir şey bulamadım.
My only problem with the whole thing is not knowing if I'II get a boner at the right moment.
Tüm bu şeylerle ilgili tek sorunum doğru anda ereksiyon olup olamayacağımı bilmemek.
Oh, I hope the problem is cleared up.
Umarım sorun çözülmüştür.
- and the problem is what I do?
- Problem benim davranışlarım mı oluyor?
Hey listen I know that the price is problem so I just called to You know that they have significantly reduced.
Hey fiyatının sorun olduğunu biliyordum fiyatı oldukça indirdiklerini söylemek için seni aradım.
Problem. Andy, I know I told you that you were going on at 3 : 00 a.m. after the Detlef Schrempf interview and career retrospective, but you're going on now.
Andy sana Detlef Schrempf röportajından sonra saat 3'te çıkacağını söylediğimi biliyorum ama ;
I'm sure that agent you're hanging all the blame on will have no problem backing me up on that.
Suçu üstüne attığın ajanın bana arka çıkacağından adım gibi eminim.
The problem is, w... we're friends, and so every time I tell her... That she's bugging the crap out of me... She... she just thinks I'm kidding.
Sorun şu ki, biz eski arkadaşız, ve ne zaman... nezaman hoşlanmadığım birşey yapsa, tepki verdiğim zaman, şaka yaptığımı sanıyor.
The only problem is no one's gonna open an investigation without something tangible, and I'm talking about photos of Vivian Cox playing golf with the devil.
Tek sorun şu ki, elle tutulur bir kanıt olmadan kimse soruşturma açamaz ve bahsettiğim şey Vivian Cox'un saman altından su yürütürkenki bir fotoğrafı.
The problem was, no one could know I was making them.
Problem şuydu ki, onları benim yaptığımı hiç kimse bilmiyordu.
- OK. The problem, as I see it, is that your pension in the UK is the subject of some media scrutiny.
Anladığım kadar İngiltere'deki emekli maaşınız bir kısım medyanın çok didiklediği bir konu.
I'm struggling with the dialogue in this scene.
Şu sahnedeki dialogta problem yaşıyorum.
- And here I am still unclear on the problem
İyi de, ben hâlâ sorunu anlayamadım!
I'm trying to get you people to understand the seriousness of the problem.
- Bunu, insanların problemimin ne kadar ciddi olduğunu anlamaları için yapıyorum.
Okay, let's just say I have banged 40 guys... what's the problem?
Tamam, hadi diyelim kırk kişiyle yattım size ne oluyor?
No, you have no idea what I'm talking about, and that's the problem.
Hayır, ne konuştuğum hakkında senin en ufak bir fikrin yok. Ve sorun da bu.
Me, I'm the issue.
Benim. Problem benim.
I'm going to find a similarly menial job where my basal ganglia are occupied with a routine task, freeing my prefrontal cortex to work quietly in the background on my problem.
Bu sayede bazal gangliyam rutin bir işle meşgulken alın korteksim serbest kalacak, ve problemi çözmem daha kolaylaşacak.
And might I add, I think she may have a bit of a problem with the, uh, sauce.
Ayrıca sanırım içkiyle ilgili bazı sorunları var.
The problem is, I ain't got $ 18,000.
Sorun 18 bin dolarımın olmayışı.
I'm Bristol's most wanted. What's the problem?
Bristol'ın en çok arananıyım.
A problem with the appropriation of my image for marketing campaign that I never even signed off on?
Görüntümün kullanımının hiç imzalamadığım bir reklam kampanyasında kullanılmasından rahatsız olmayacağımı mı düşündün?
I think we could use the Cauchy-Schwarz inequality in the first problem.
Sanırım ilk problemde Cauchy-Schwarz eşitsizliğini kullanabilirsin.
It's come to my attention that some of you have a problem with the way I've been running this team.
Dikkatimi çektiği üzere bazılarınızın, takımı yönetme yöntemim ile ilgili sorunları var.
When somebody isn't being a good teammate, It becomes my problem because I'm the captain of this team.
Birisi iyi bir takım arkadaşı gibi davranmıyorsa takımın kaptanı olduğum için benim sorunum oluyor bu.
The problem is Dad, that I am right.
Problem şu ki, baba ben haklıyım.
I'm looking for something that deals with the Theodice Problem.
Theodice Problemi ile ilgili bir şeyler arıyordum.
- Well, if I'm the problem, why not just fire me?
Sorun bensem, neden kovmuyorsun?
I'm sorry. You have a problem with the science of Hot Tub Time Machine?
Affedersin, jakuzi zaman makinesinin bilimiyle ilgili bir sorunun mu var?
I had to put it back on the fast track, but we may have a problem.
En çabuk bir şekilde listeye tekrar yazdırmak zorundayım, ama bir sorunumuz olabilir.
Well, the problem, I suppose, is the way I love her.
Sorun onu sevme şeklim sanırım.
The kind of pain that she's in- - Pain that's only gonna be worse After i ram a tube down her throat Because you're having some kind of problem
Sırf onun ölmek için yasal hakkını kullanıyor olmasından duyduğun rahatsızlık nedeniyle boğazına sokacağım tüpten sonra bu acılar daha da kötüleşecek.
So, take me through an average day, and then, you talk, I find the problem.
O yüzden beni zahmetten kurtar, konuş ben de sorunu bulayım.
So what's the problem? How do I live with myself?
Bununla nasıl yaşarım?
- I'm not the problem.
- Sorun bende değil.
The dark energy seems to me really mysterious, and I think it's very unlikely that my generation of physicists will come to see the solution to the dark energy problem.
Karanlık enerji bana cidden gizmli gözüküyor, ve sanırım benim neslimden fizikçiler, çok düşük olasılıkla karanlık enerji problemine çözümü görecekler.
What have I done? - That's the problem.
Ne yaptım ben?
The problem is if I listen to you then I might end up with your life.
Sorun şu ki, seni dinlersem hayatım seninki gibi olabilir.
Uh, Chief, I'm pretty sure the doctor's gonna have a problem with that.
Şef, oldukça eminim ki doktor bir sorun çıkaracaktır.
The only problem is he calls his bottle "bah-bah," and he calls bananas "beh-beh," so I'm always like,
Tek problem, şişesine "bah-bah",... muzlarına "beh-beh" demesi.
Mark, I hope I didn't give off the impression that I have some sort of problem With my brother's success.
Mark, umarım kardeşimin başarısıyla bir sorunum olduğu izlenimini uyandırmamışımdır.
It's not him. It's me. I'm the one with the performance problem.
Performans sorunları yaşayan kişi benim.
The only problem is, I've been late for my English lit class a few times, and lates count as absences, which is 10 %... oh, if only there were a device of some kind to keep the time.
Sorun şu ki, İngiliz Edebiyatı dersine birkaç kez geç kaldım. Geç kalmalar devamsızlık sayılıyor, onların % 10'u da... Keşke zamanı ölçen aletlerimiz olsaydı.
The problem is, I'm out in the elements, dude.
- Sorun koşulların aleyhime oluşu.
I think I see what the problem is though.
Pekâlâ, sorun ne anladım galiba.
Oh, Adam, I'm so tired of being the problem.
Adam, problem olmaktan bıktım artık.
The only problem I see is I'm also good looking.
Tek sorun aynı zamanda yakışıklı olmam.
I... I don't see what the problem is.
Sorun ne, anlamadım.
Well, maybe they were targeted. I'll go talk to the landlord. See if anybody had a problem with the Irwins.
Ben ev sahibi ile konuşayım, bakalım Irwinler ile sorunu olan var mıymış?
i'm the devil 24
i'm the boss 113
i'm there 209
i'm the king of the world 16
i'm the queen 23
i'm the lucky one 30
i'm the best man 19
i'm the one who's sorry 33
i'm the only one 38
i'm the best 59
i'm the boss 113
i'm there 209
i'm the king of the world 16
i'm the queen 23
i'm the lucky one 30
i'm the best man 19
i'm the one who's sorry 33
i'm the only one 38
i'm the best 59