I've got her translate Turkish
5,011 parallel translation
I got a feeling this guy's about to skip town for good and bleed a boatload of cash on his way out.
İçimden bir ses dönmemek üzere bu şehri terk edecek diyor ve gidene kadar her tarafa para saçacak.
During the week of work I missed, Margaret kept her resolution and got a job redoing a zillionaire's media room.
İşe gidemediğim birkaç hafta içinde Margaret kendi kararını vermiş ve zenginler için ev tasarlama işine geri dönmüş.
I'VE GOT MY WHOLE NUT RIDING ON THIS DEAL.
Her şeyim bu anlaşmaya bağlı.
I've been spending the last couple years, every day of my life, searching for the bodies of these two buddies of mine... that got killed by some heartless bastard, right?
Son birkaç yıldır her günümü, kalpsiz bir piçin katlettiği iki arkadaşımın cesetlerini aramakla geçiriyordum.
Yeah, I got off work early, so I thought I'd take her out for a picnic.
Evet, işimi erken bitirdim ve onu pikniğe götürürüm diye düşündüm.
But while the Arkansas police were finding'McCreedy, the Texas police, they were arresting Sewell and so you got two different camps each saying they got the Phantom.
Birinci sayfalarda olmalıydı. Ama Arkansas polisi McCreedy'i bulduğunda Texas polisi, Sewell'i tutklamıştı. İki taraf var ve her ikiside Hayaleti yakaladığını söylüyordu.
She was in the ICU, and I snuck in for 10 minutes... and I sat with her, before I got caught.
Yoğun bakımdayken 10 dakikalığına içeri sızdım ve onunla oturdum, ta ki yakalanana dek.
I don't know... we got to doing other stuff.
Her neyse sonra konuşmaya başladık ve bilmiyorum... başka şeyler yaptık.
Anyway, while I've got you...
Her neyse, hazır sizi yakalamışken...
Yeah, I've got her here.
Evet, kız yanımda.
I just got to it quickly rather than this bullshit of everyone tiptoeing around it and just told her she's a raging fucking dyke.
Herkesin ona söylemeye çekindiği şeyi hızlandırdım ve ona kudurmuş bir lanet lezbo olduğunu söyledim.
Uh... I needed some scratch for my store, and Dori owes me money, she ain't got no fuckin'phone, so got a number to her friend Carla, got her to call me back, and she ain't made no fuckin'sense.
Dükkanım için biraz para lazımdı ve Dori'nin de bana borcu vardı ama telefonu yoktu ben de arkadaşı Carla'nın numarasını buldum ve beni aramasını söyledim fakat hiç aklı başında konuşmadı.
Harry, tell her, I've got my cock out ready for her.
Harry, y * rağımı onun için hazırlağımı söyle.
I've got it under control.
Her şey kontrolüm altında.
I want everything you've got on Mary.
- Mary ile ilgili elindeki her şeyi istiyorum.
I bet you got him in here as a honey dick just in case I'm gay, but I'm not, but if I was, I would've seen him coming a mile away.
Bahse varım onu bal kamışı tuzağı ile buraya getirdin. Her ihtimale karşı gay olsam, ki değilim, ama olsaydım, bir mil öteden onun geldiğini görürdüm.
No, she was just gonna drive me home, but... but, um... she went and changed and she left her bedroom door open, and I could see her, you know, undressing. And I got...
Beni buraya bırakacaktı ama odasına gidip kapıyı açık bırakarak üstünü değiştirmeye başladı ve ben o sırada üstünü çıkardığını görebiliyordum.
I got my Kristen, and her cute little gay family across the street.
Kristen'im ve onun karşı evdeki tatlı gay arkadaşı var.
- ♪ I've got all I'll ever need, baby ♪ - Good. Good.
İhtiyacım olan her şeye sahibim, bebeğim.
I've still got the scar from the last time I underestimated her.
Hâlâ onu en son hafife aldığım zamandan kalan bir yaram var.
Look, I can't promise you that Bauer's there, but right now it's as good a lead as we've got.
Bak, Bauer'in orada olduğunu garanti edemem ama şu an elimizdeki her ipucu kadar iyi.
I mean, it sounds to me like Simone was betraying her own mother, which means we've got a great chance at turning her.
Bana Simone, annesine ihanet ediyormuş gibi geldi yani onu annesine karşı çevirmek için iyi bir şansımız var.
I spent quite a lot of time at the Berlin flea market, which happened every Saturday morning, and I got an incredible kind of collection of, um... pornography and religious art and icons in general, and I came across this chocolate box and opened it up, and inside the chocolate box, wrapped in tissue paper,
Her Cumartesi sabahı Berlin bit pazarında epey vakit geçiriyordum. Muazzam bir pornografi, dini sanat ve ikona koleksiyonum olmuştu. Bu çikolata kutusuna rastladım, açtım ve içinde ince kağıda sarılı çok uzun üç tutam saç vardı.
I've got everything under control, Toni.
Her şey kontrolüm altında Toni.
Good, no it was really good, not everything is nailed down, - but pretty much I think we've got a done deal, so...
İyi, hayır gayet iyiydi, herşey çivilenmedi, - fakat neredeyse düşündüğümüz her şeyi anlaştık, o halde...
No, no, I've got her.
Hayır, hayır. Ben taşırım.
You've got the world by the tail, young Max. I
Hayatta isteyebileceğin her şeye sahipsin, Max.
I got a job lined up and everything.
İşi ve diğer her şeyi ayarladım.
When I was 11, my parents got divorced, which made me like 50 % of kids in America.
11 yaşımdayken annem ve babam boşandılar. Amerika'daki her iki çocuktan birinin düştüğü duruma düşmüştüm yani.
Although I don't see any reason to not use everything you've got in your arsenal.
Bununla birlikte cephaneliğindeki her şeyi kullanmaman için hiçbir sebep göremiyorum.
♪ And what it all comes down to ♪ ♪ Is that everything's gonna be fine, fine, fine ♪ ♪'Cause I've got one hand in my pocket ♪
Her şey üzerine geldiğinde... ~... her şey iyi, iyi, iyi olacak mı?
I got a girl pregnant, and married her and made a family.
Bir kızı hamile bıraktım ve onunla evlendim ve bir aile kurdum.
Listen, I've got to check her gym locker still, But it doesn't look like
Dinle, onun spor salonundaki dolabını kontrol etmeliyim, ama obje okuldaymış gibi görünmüyor.
- Well, maybe I got sick of watching you and Pamela Fawn all over each other as you plan for your wedding.
- Belki, herkesin her yerde Pamela ve senin düğününü planlamasını izlemekten sıkılmışımdır.
I've got to break up with her.
Ondan ayrılacağım.
Anyway- - shit, I've got to go.
Her neyse, kapatmam lazım.
Anyway, I've got to go.
Her neyse kapatmam lazım.
Look, I don't know what you people are doing out here, but this is the second wolf kill in a couple of days and you've got goddamn tracks all over your property.
Siz burada ne yapıyorsunuz bilmiyorum ama bu birkaç gün içindeki ikinci cinayet ve sizinde arazinizin her yerinde izler var.
Well, it took me a day to get everything ready, and I came up, and I got up there with all these materials, and he took me over to this big cliff, and he said, "Take a look."
Her şeyi hazırlamam bir gün sürdü ve tüm malzemelerle oraya gittim. Beni o büyük kayalığa götürdü. Ve "Şöyle bir bak" dedi.
I've got no problem working the case with her, Captain.
Davada onunla çalışmakta bir sorunum yok, yüzbaşı.
Hey, so I got to talking to Sue Roundtree and I asked her if they had any head injuries lately, you know, my theory about the driver and the wreck, and she says they did...
Sue Rondtree'yle konuştum ve son zamanlardaki baş yaralanma vakalarını sordum. Şoför ve kazayla ilgili teorim var ya.
- Not to mention I've got a very pregnant wife at home Who insists that everything she's doing lately is for two.
Evde son zamanlarda her şeyi iki kişi için yapmakta direnen karnı burnunda bir eşim olduğundan bahsetmiyorum bile.
You might be all I've got, but you're all I've ever needed.
Sahip olduğum tek şey olabilirsin, ama ihtiyaç duyduğum her şeysin.
Rachel, I've got to find her, she can't run.
Rachel'ı bulmalıyım, koşamaz. - Dur, dur.
I've got everything in here but the horse.
At dışında her şeyim var.
But every month for the past 3 and a half years, I've been coming back here to look for my daughter, and I can't tell you how many false leads I've got.
Ama son üç buçuk yıldır her ay kızımı aramak için buraya gelirim. Ve bana ne kadar çok yanlış bilgi verdiklerini söylesem inanamazsın.
I've got it under control, sir.
Her şey kontrolüm altında efendim.
"Work with what you've got," I always say.
Her zaman derim "Sahip olduğunla başar".
I think I've got a crush on her.
Sanırım onu ezeceğim.
I've got her.
Onu tuttum.
I got to talking to an entertaining young fellow, and he told me a story about an invention that's going to change everything, about unauthorized experimentation, and seriously dangerous, extremely unethical human testing.
Bana her şeyi tamamen değiştirecek bir buluşla ilgili izinsiz deneylerle ilgili ve çok tehlikeli, tamamen etik dışı insanlı testlerle ilgili bir hikâye anlattı.
i've got this 271
i've got your back 60
i've got you 463
i've got you covered 19
i've got 661
i've got an appointment 28
i've got it 1049
i've got to 132
i've got an idea 313
i've got a headache 42
i've got your back 60
i've got you 463
i've got you covered 19
i've got 661
i've got an appointment 28
i've got it 1049
i've got to 132
i've got an idea 313
i've got a headache 42