English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I've got to do this

I've got to do this translate Turkish

376 parallel translation
And do you think that after the way you've behaved... i suggest that if you want to get this thing straightened out and not wreck everything through... this trip, you've got to do something about this.
Kendi yaptıklarından sonra nasıl böyle konuşabiliyorsun? Her şeyi düzeltmen için sana bir şans veriyorum. Bu yolculuğa çıkana kadar her şey yolunda gidiyordu.
I've got nothing to do with this.
Benim bu işle hiçbir alakam yok.
I don't like jail any more than you do, but this is where we've got to be.
Hapishanelerden ben de senin kadar hoşlanmıyorum ama olmamız gerek yer burası.
I've got a lot of other things to do in the morning, and this is important.
Sabah başka bir sürü işim var ve bu önemli.
- I've got nothing to do with this case.
- Bu vakayla ilgim yok.
I've got nothing to do with this.
Bu işle ilgim yok.
I've got to do this, Charlie, so long as you know what you do about me.
Bunu yapmak zorundayım, Charlie... Benim ne yaptığımı bildikten sonra...
I know I've got to hold my breath and do this...
Nefesimi tutup, bunu yapmam gerektiğini biliyorum.
I've got a life worth fighting for and there's nothing in this world... I wouldn't do to keep it just the way it is.
Uğruna savaşılacak bir hayatım var ve bunu korumak için... bu dünyada yapmayacağım şey yoktur.
If you do stay there's going to be a lot of hard work, because I've got ideas for this place.
Eğer kalırsan yapılacak bir sürü iş olacak, çünkü burası için düşündüğüm fikirler var.
And if you think this is all I've got to do, you're mistaken.
Ve yapacak başka işim yok sanıyorsan, yanılıyorsun.
I'm sorry to tell you this... but you've got a nasty job to do before dinner.
Bunu söylediğim için üzgünüm... ama yemekten önce yapman gereken pis bir iş var.
I've got so much to do I don't know where to start, as a matter... but I can stand a beer on an afternoon like this.
Öyle çok işim var ki nereden başlayacağımı bilemiyorum. Ama böyle güzel bir günde bir biraya hayır diyemem.
- I've got to do this alone.
- Bunu tek başıma halletmeliyim.
I've got a feeling you had more to do with this than anyone.
İçimden bir ses bu işte herkesten çok senin parmağın olduğunu söylüyor.
Pray heaven I've got the skill to do this.
Tanrıya şükür bunu yapacak yeteneğim var.
I've got to take a specimen of this back to Edinburgh, if it's the last thing I do.
Bu yapacağım son şey olsa da, bundan bir numune alıp Edinburgh'a götürmeliyim.
Well, all I've got to do is to apply those same abilities... to this case of mine. So I get rid of the advocate I can draw up my own plan and keep after the officials myself.
Becerilerim sayesinde kendi savunmamı kendim yürütebilirim.
I've only got to do this to start it.
Başlatmak için tek yapmam gereken bu.
Oh dear, all this work I've got to do.
Olamaz, yapacak bir sürü işim var.
Listen, I don't like to talk about this any more than you do, but we've got to get some dough.
Dinle artık bu konuda seninle daha fazla konuşmak istemiyorum ama biraz para kazanmak zorundayız.
I've got nothing to do with this.
Bu işin benimle bir alakası yok.
This is a.44 Magnum, the most powerful handgun in the world and would blow your head clean off you've got to ask yourself one question : "Do I feel lucky?"
Ama bu 44 magnum, dünyadaki en güçlü tabanca ve kafanı uçurmaya yeter kendine soracağın bir tek soru var : "Şanslı biri miyim?"
But being this is a.44 Magnum, the most powerful handgun in the world and will blow your head clean off you've got to ask yourself : "Do I feel lucky?"
Ama bu 44 Magnum, dünyadaki en güçlü tabanca kafanı uçurmaya yeter kendi kendine soruyorsun "Şanslı biri miyim?"
Well, I guess what I've got to do is get in touch with this fellow, Sears.
Sanırım şu Sears denen adamla temasa geçmem gerekecek.
- Why not? 'I've got this little job to do first but it shouldn't take very long.'
Fakat önce bitirmem gereken küçük bir işim var ama uzun sürmez.
I've got better things to do than to listen to this.
Bunları dinlemekten daha önemli işlerim var.
If I've got it right, all this woman has to do is leave Halifax...
Yanlış anlamadıysam, bu kadının bütün yapması gereken Halifax'ı terk etmek...
And now I'd like to do a special old favorite, the song that got me started in this business that's been so kind to me, a song you've loved through the years... and one I'm sure you're gonna love tonight.
Ve şimdi değerli bir eski favori söylemek istiyorum bu işe başlamamı sağlayan şarkı, bana çok başarı getirmiş bir şarkı yıllar boyunca sevdiğiniz ve eminim bu akşam da bayılacağınız bir şarkı. "Keep A-Goin"!
After climbing all this way, not likely, I've got better things to do.
Bu kadar tırmanmadan sonra yapacak daha iyi şeylerim var.
All the way over here I've been trying to think... how I was gonna tell you all about this thing I got to do.
Yoldayken sana yapmak istediğim şeyi nasıl söyleyeceğimi düşünüyordum.
Please. If I'm gonna do this right, I've got to have your undivided attention.
Bu işi düzgün yapmamı istiyorsan dikkatini bana vermelisin.
I hate to bring this up, but... when something like this happens... there's certain things you've got to do. And you're new in this town.
Konuyu açmak istemezdim ama bu tip bir şey olduğunda yapmanız gereken şeyler vardır... ve siz bu şehirde yenisiniz.
That's very nice of you, but I've got to do this myself.
Çok iyisin, fakat bunu kendim yapmalıyım.
No, I've got to do this.
Hayır, bunu yapmalıyım.
I've got nothing to do with all this.
Benim bu olanlarla ilgim yok.
Considering this discussion You won't be angry about what I've got to do now.
Tartışmamıza bakarsak şu an yapacağım şey nedeniyle bana kızmazsın.
You see, it's just that I've got to do this benefit show up north...
Kuzeyde bir gösteriye çıkmam gerekiyor.
I got this problem, and I don't know what to do about it.
Bir sorunum var ve ne yapacağımı bilemiyorum.
I've got better things to do than listen to this kindergarten.
Bu ana-okulu saçmalıklarını dinlemekten daha önemli işlerim var.
I've got this little thing that I've learned to do lately.
Son zamanlarda bir yöntem geliştirdim.
- No, I've got to do this fast and alone.
- Bunu hızlı ve yalnız yapmalıyım.
I don't care what I do in this family, but I've got to be a part of it.
Ne yaptığım umrumda değil, bir parçası olmak istiyorum.
I've got to do this, Seth.
Bunu yapmam gerek Seth.
Hey, look at this. Steve and Marcie got invited to fill out an application for some new TV game show, How Do I Love Thee?
Steve ve Marcie'ye yeni bir televizyon yarışması "How Do I Love Thee" ye başvuru davetiyesi gelmiş.
I've got all this paperwork to do.
Yapmam gereken bir sürü iş var.
I've got to lock up and I'll never do it like this.
Kapamam lazım ve bu şekilde yapmam.
I played the accordion. Al, we've got to do something. We cannot let her turn out like this.
O annelerden hiç biri bana, babamın imzasını taklit etmeyi öğretemezdi.
Now I'm going to get out of this car and go over there and do what I got to do.
Şimdi arabadan ineceğim ve ne yapmam gerekiyorsa gidip onu yapacağım.
She had to do some things, so I got stuck with all this macaroni and cheese.
Sonra işi çıktı ve ben de bu peynirli makarnayla kalakaldım.
Damn. He promised to rehearse this scene. I've got to do it in class.
Oyunculuk dersinden önce benimle prova yapmaya söz vermişti.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]