English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I agreed

I agreed translate Turkish

4,043 parallel translation
When I agreed to merge with you, I knew it was 51-49, but I didn't think you would lord your 2 % over me like a hammer.
Seninle birleştiğimde % 51-49 olduğunu biliyordum ama o % 2'yi benim başıma çekiç gibi vuracağını bilmiyordum.
And when I agreed to acquire you, I didn't think I'd have to.
Seni satın aldığımda bunun zorla olduğunu bilmiyordum.
I agreed
Ben kabul ettim.
When I agreed to marry, I didn't know I'd meet a girl like you.
Evliliği kabul ettiğimde senin gibi bir kızla tanışacağımı bilmiyordum.
I agreed to the rescue!
Kurtarmayı kabul ettim!
So I agreed to be their spy in the Da Lisi
Bu yüzden Da Lisi'de casus olmayı kabul ettim.
And I agreed when Cochise told me, as well.
Cochise söylediğinde ben de kabul ettim.
But I agreed with Ebba Larsen that I'll pick her up tomorrow.
Ancak Ebba Larsen ile onu yarın alma konusunda anlaştım.
'I agreed at first.
- Başta kabul ettim.
I agreed to share relevant facts, but I draw the line at you interfering
Konu ile ilgili gerçekleri paylaşmayı kabul ettim ama soruşturmama karışmana...
- OH, THEY INSISTED THAT I SCREEN TEST IN CHARACTER, AND I AGREED BECAUSE THE ACADEMY JUST LOVES IT WHEN A BEAUTIFUL ACTRESS MAKES HERSELF LOOK HIDEOUS
- Deneme çekimi için ısrar ettiler ve ben de sırf rolü için kendini perişan bir hale sokan güzel oyunculara Oscar vermeyi seviyorlar diye kabul ettim.
I agreed, because my love for her trumps my hatred for Europe.
Kabul ettim, çünkü ona olan aşkım Avrupa'ya olan nefretimden büyük.
You said no magic, I agreed.
Sihir yok dediniz, kabul ettim.
I can't believe I even agreed to talk to you again.
Seninle konuştuğuma inanamıyorum.
I thought we agreed not to talk about work at lunch.
Öğlenleri iş konuşmamak konusunda anlaştığımızı sanıyordum.
I didn't think to tell you about the call where we agreed to meet.
Nerede buluşacağımız hakkındaki telefon konuşmamızı söylemek aklıma gelmedi.
Then I thought such a beautiful girl... How will I find again? So you agreed without thinking
Bu kadar güzel bir kızı tekrar nasıl bulurum mu dedin?
My family agreed I could be an air-hostess
Ailem hostes olmamı kabul etti.
I once agreed to marry Tara and then left.
Önce Tara ile evlenmeyi kabul ettim, sonra terk ettim.
Sharon has to work late, so after tense negotiations, she has agreed that I should drop Kris off at her house and get you some dinner.
Sharon geç saatlere kadar çalışacak. Sıkı pazarlıklardan sonra benim Kris'i eve bırakmamı ve sana yemek ısmarlamamı kabul etti.
I conveyed all this information to Professor Mason, and he agreed it would only create undue panic and worry to reveal it to the general population.
Ben bu bilgileri Profesör Mason'a ilettim o da bunları halka açıklamanın onları paniğe ve endişeye sürükleyeceğine katıldı.
Because I thought we agreed you'd take care of Teo Braga, and you didn't.
Gerçekten mi? Çünkü Teo Braga'nın icabına bakacağın konusunda anlaştığımızı sanıyordum ama bakmadın.
And so she finally agreed that I could go camping, but I had to go in the yard and outside her bedroom window so she could still keep an eye on me.
Sonunda kamp yapmama izin verdi ama yatak odası penceresinin önünde kalacaktım ve böylece bana göz kulak olabilecekti.
I haven't always agreed with your methods, but the jobs I've helped you with, the ones no one else was willing to do, they needed to be done.
Yöntemlerini her zaman kabul edemedim, ama beraber yaptığımız işler, kimsenin yapmaya yanaşmadığı işler, onların yapılması gerekiyordu.
By protecting Marcel, I've cemented his trust, so much so that he's agreed to return Elijah to us.
Marcel'i koruyarak, güvenini tazelemiş oldum. Öylesine güveni yerine geldi ki, Elijah'ı bize vermeye razı oldu.
Hang on just a second,'cause I don't think I can let you float an allegation like that and then pretend it's so well agreed upon that it's past debate.
Lafını böleceğim, çünkü ortaya böyle bir iddia atıp önceki tartışmada tamamen kabul edilmiş gibi geçip gitmene göz yumamam.
When the governor said, "I like to fire people," not only did you know exactly what he meant, but you agreed.
Vali "İnsanları kovmayı seviyorum." dediğinde neyi kastettiğini bilmekle birlikte bu görüşe de katılıyordun.
Just, I thought we agreed that there was another way.
Bunu halletmenin başka bir yolu olduğunda anlaştık sanıyordum.
Hey, I thought we agreed.
Hey, anlaştık sanıyordum.
Suddenly I felt very despondent. But we agreed that she must come by every second hour. Then she left.
Aniden çok umutsuz hissettim ama her iki saatte bir gelip kontrol etmesi konusunda anlaştık sonra da gitti.
I spoke with my colleagues and they agreed we should all sit down again.
Meslektaslarimla konustum ve yeniden oturup konusmamiz konusunda hemfikir oldular.
The only thing they ever agreed upon was to lie to me about it, but I found out.
Anlaştıkları tek nokta bu konuda bana yalan söylemekti ama öğrendim.
I AGREED TO DO THIS ROAST
- Seni seviyorum Jonah.
And in my ongoing attempt to be less annoying, I have agreed not to go either.
Ve ben de varlığımla seni rahatsız etmemek için katılmamayı kabul ettim.
I've never agreed with the lyrics.
Sözleri kafama yatmadı.
I never even agreed to go out with her.
Onunla dışarı çıkmak için razılık vermedim ki hiç.
I, uh, I thought we agreed I'd talk to him about the cover.
Onunla benim konuşacağım konusunda anlaştığımızı sanıyordum.
I promised to respect her boundaries, but for eight hours, our agreed-upon means of contact have gone unanswered.
Sınırlara saygılı olacağıma söz verdim ama 8 saattir ona ulaşamıyorum.
Oh, wll... although, I am very proud of my profession, I haven't always agreed with the methods of my forefathers.
Yine de, kendi uzmanlığımla gurur duyuyorum, her zaman atalarımın uyguladığı metodlara katılmasam da.
I wanna answer. Yes, it's her body, but she has agreed to subject her body to my needs as a mother.
Evet, onun bedeni,... bir anne olarak benim ihtiyaçlarıma göre bedenine muamele edilmesini kabul etti.
So, of course, I told her that my daughter was the most gifted of the gifted, and uh, she agreed to meet with you.
Ben de tabi ki onlara kızımın yeteneklerinin üst düzey olduğunu söyledim. Seninle tanışmayı kabul etti.
I only agreed to come back here because of our deal.
Buraya anlaşmamız gereği geri döndüm.
You valued what I wanted even if it wasn't what you agreed with.
Her ne kadar katılmasan da benim isteklerime değer veriyordun.
It means, Tara, if I were capable of being a mother, I never would've agreed to help you.
- Eğer anne olabilecek kapasiteye sahip olsaydım, sana yardım etmeyi asla kabul etmezdim demek.
I thought we agreed not to put Hope in any videos that we post.
Hope'u gönderdiğimiz hiçbir videoya alet etmeyeceğiz diye anlaşmıştık sanıyordum.
I thought we agreed to four squares a day?
Günde dört yaprak tuvalet kâğıdı kullanacağımıza anlaşmamış mıydık?
Should you sell to me today, I will honour the price already agreed.
Bana bugün satacak olursanız anlaştığımız ücreti veririm.
I thought we agreed that luck wasn't a player in this.
Bu olayda şans olmadığı konusunda anlaştık zannediyordum.
I thought we agreed that luck wasn't a player here.
Sanırım şans konusunu aradan çıkarmıştık.
I thought we agreed that you wouldn't buy any more personal watercrafts until you at least learned how to swim, or had money.
Yüzmeyi öğrenene ya da paran olana kadar herhangi bir su aleti almayacağına karar verdiğimizi düşünüyordum.
And I just agreed to go away with him for the weekend, and I know we're going to do it and I'm kind of freaking out because
Ve hafta sonu onunla bir yere gitmeyi kabul ettim ve yapacağımızı biliyorum.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]