I couldn't believe it translate Turkish
673 parallel translation
I couldn't believe it.
- İnanamadım.
I couldn't believe it had happened.
Bunun olduğuna inanamıyorum.
I don't believe that destinies are controlled by a throw of dice... but it couldn't have been merely a succession of accidents.
Şansın kaderi yönlendirdiğine inanmam ama bu durum yalnızca bir tesadüfler zincirinden ibaret olamazdı.
- I couldn't believe it.
- İnanamadım.
I couldn't believe it.
Buna inanamıyordum.
I couldn't believe it.
İnanamıyorum.
- I couldn't believe it was true.
- Doğru olduğuna inanmamıştım.
I couldn't believe it.
Kulaklarıma inanamadım.
I tried to believe it was born in me... and that I couldn't help it, but that's not so.
Böyle doğduğuma, elimden bir şey gelmeyeceğine... inanmaya çalıştım, ama bu doğru değil.
Jo! When we got your wire, I couldn't believe it.
Telgrafını aldığımızda, gözlerime inanamamıştım.
Oh, my dear, when I... When I saw this in the personal column, I couldn't believe it.
Oh, tatlım, Gördüğümde... bireysel ilanlar sayfasında bunu gördüğümde, inanamadım.
I couldn't believe it was meant for me.
Başıma geldiğine inanamıyorum.
Well, when I saw you crossing from the courthouse, I just couldn't believe it was you.
Seni mahkeme binasının orada görünce, gözlerime inanamadım.
When you hit the man with the pole... I couldn't believe it was you.
Direkteki adama vurduğun zaman... Bunun sen olduğuna inanamadım.
It's sad when a mother has to speak the words that condemn her own son, but I couldn't allow them to believe that I would commit murder.
Bir annenin kendi oğlunu suçlayıcı sözler söylemesi üzücü ama cinayet işleyebileceğime inanmalarına izin veremezdim.
I couldn't believe it.
- Buna inanamadım.
You may not believe it, but one day I couldn't even get up.
İnanmazsın belki ama tam bir gün ayağa kalkamadım.
Believe me, I tried to do it myself, but I couldn't.
Kendim yapmaya çalıştım ama beceremedim.
- I couldn't believe it. - Unfortunately.
- Haklısın, dinliyorum.
Monster, were it not for that cocoa-mark size of a Mexican dollar, I couldn't believe you were my brother!
Canavar, Meksika doları boyutunda kakao renkli doğum lekesi olmasaydı kardeşim olduğuna hayatta inanmazdım!
I couldn't believe it.
İnanamadım.
He asked me to marry him. I couldn't believe it.
Evlenme teklif ettiğinde inanılmaz mutlu oldum.
I still couldn't believe it all.
Hala inanamıyordum.
You know, I couldn't believe my eyes when I saw it in the space museum.
Bilirsin onu müzede gördüğümde gözlerime inanamadım. Hmm!
I didn't know what to do. I couldn't believe it.
Ne yapacağımı bilemedim.
When I saw their guide was Zachary Shawn couldn't believe it.
Rehberlerinin Zachary Shawn olduğunu gördüğümde inanamadım.
When they gave me my hotel bill, I couldn't believe it.
Otel faturama inanamadım.
All alone, I couldn't believe it.
Üç hafta yalnız, ben inanmıyordum şahsen.
When I just found out that he was a criminal, I just couldn't believe it... I just thought I was gonna die.
Bir suçlu olduğunu fark ettiğimde inanamadım, öleceğim sandım.
When I saw you out there, I couldn't believe it.
Sizi orada gördüğümde inanamadım.
They told me something and I just couldn't believe it.
Bana bir şey söylediler ve inanamadım.
When I met you i couldn't believe it.
Seninle tanıştığımda inanamadım.
- I couldn't believe it when I heard.
- Duyunca kulaklarıma inanamadım.
I couldn't believe it.
İnanamıyordum.
I mean, if it wasn't started by some kind of device or something... well, you don't really believe someone that close couldn't see who was in Mr. Parks's car, couldn't see that it was Miss Davis that was gonna be killed?
Sunu demek istiyorum : eğer bir tür cihaz ya da benzer bir şey yangını başlatmadıysa... Şey, o denli yakında olan birinin Bay Parks'ın arabasında kimin bulunduğunu, öldürülmek üzere olanın Bayan Davis olduğunu göremeyeceğine gerçekten inanamazsın.
I just- - I couldn't believe it.
İnanamıyorum işte.
Gino had been condemned to death, and I still couldn't believe it.
Gino idama mahkûm edilmişti ve buna inanmakta güçlük çekiyordum.
And I couldn't really believe it.
İnanamamıştım.
I couldn't believe it.
Önce inanamadım.
Well, if the person in that car actually lit the fire... I mean, if it wasn't started by some kind of device or something... well, you don't really believe someone that close couldn't see who was in Mr. Parks's car, couldn't see that it was Miss Davis that was gonna be killed?
Arabadaki kimse yangını o başlattı yani bir çeşit düzenek kullanmamışsa sanırım, Mr.Parks'ın arabasında kim olduğunu göremiyordu.
I couldn't believe it myself.
Buna ben de inanamadım.
I'm hit. " I couldn't believe it, you know?
Vuruldum. " dedim. Buna inanamıyordum, anlıyor musun?
He couldn't believe it and I couldn't believe it.
O da ben de buna inanamadık.
I couldn't believe it.
- İçeri gelsene.
I couldn't believe it
Olanlara inanamıyordum.
Then I'll kill them as soon as I've killed you. No, believe me, I couldn't help it.
Seni öldürünce onlara geçeceğim.
I couldn't believe it when they told me.
Bana söylediklerinde inanamadım.
I couldn't come up with your right name, can you believe it?
Ben senin adını bilemedim, buna inanabiliyor musun?
I couldn't believe it.
O olduğuna inanamadım. Sanki...
When I heard that you were coming, I couldn't believe it.
Geldiğini duyduğumda, inanamadım.
I just couldn't believe it. I mean, she seemed as right as rain.
Oysa çok sağlıklıydı.
i couldn't agree more 197
i couldn't find it 44
i couldn't find you 43
i couldn't stand it 38
i couldn't resist 80
i couldn't stop 53
i couldn't hear you 49
i couldn't help it 192
i couldn't agree with you more 58
i couldn't 1105
i couldn't find it 44
i couldn't find you 43
i couldn't stand it 38
i couldn't resist 80
i couldn't stop 53
i couldn't hear you 49
i couldn't help it 192
i couldn't agree with you more 58
i couldn't 1105