English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / I couldn't tell you

I couldn't tell you translate Turkish

1,113 parallel translation
I just want to tell you, Cliff, that I couldn't have made it through training without you.
- Bilmeni isterim ki Cliff eğitimi sensiz tamamlayamazdım.
And if I did, I couldn't tell you.
Bilsem de, sana söyleyemem.
That's why I had an abortion. So you couldn't tell me "It's OK".
Bu yüzden yapmadım ; çünkü sen yumuşak bir gülümseme ile bunu kabul ederdin.
I... I couldn't tell anyone, not until I could face you.
Ben... kimseye anlatamadım, seninle karşılaşma olanağı buluncaya kadar.
I couldn't wait to tell you.
Daha fazla bekleyemezdim.
She said not to tell you but I couldn't be still.
O sana söylemedi ama içim rahat etmedi.
I couldn't tell if you were pretending.
Rol yaptığın bile anlaşılmıyordu.
I sure couldn't tell you.
Bilmiyorum.
You know I couldn't tell you that.
Bunu söyleyemem, biliyorsun.
I couldn't tell you exactly.
Tam olarak söyleyemem.
I couldn't tell you.
Size söyleyemem.
He saw I couldn't tell you apart.
O gördü. Sizi ayırt edemedim.
And I just couldn't tell you what I wanted to tell you to your face, so it just sort of got out of control.
Ve söylemek istediklerimi karşınızda anlatamadım, ve işler birazcık kontrolden çıktı.
He was coming to my house for over a decade and I couldn't tell you.
On seneden fazladır postalarımı getirdi ama bak adını hatırlayamadım.
I couldn't wait to tell you about the baby.
Sana bebeğin haberini vermeden duramadım.
I wanted to tell you, but I couldn't.
Sana söylemek istedim ama, yapamadım.
No, I couldn't tell you, you'd already gone out.
Hayır, söyleyemedim, onlarda zaten çıkıyorlardı.
I couldn't tell you on the phone.
Sana telefonda söyleyemedim.
- I couldn't tell you.
- Sana bunu söyleyemem.
Until you did that, I couldn't tell if you were drunk or dead.
Onu yapana kadar sarhoş mu yoksa ölü mü olduğunu anlamadım.
I couldn't do it. I had another talk and something or other. To tell you the honest truth, I don't really care very much.
kanepeye kıvrılıp kütüphaneden tek seferde aldığı bir düzine kitabı iştahla okumaya dalışıydı.
I couldn't tell you.
Sana söyleyemedim.
I really couldn't tell you, sir.
Bilemiyorum efendim.
I knew there was nojumper. I knew it. Couldn't you tell he was trying to get rid of us?
Atlayan kimsenin olmayacağını biliyordum, bizden kurtulmaya çalıştığını anlamadın mı?
I'm going to go back and tell him I couldn't find you.
Geri dönüp, ona seni bulamadığımı söyleyeceğim.
Sometimes I wanted to tell you everything... but I couldn't burden you with what has been with me so long.
Bazen size her şeyi anlatmak istedim ama bunca zamandır içimde olandan bahsedip sizi üzmek istemedim.
I wanted to tell you, but I couldn't find the right moment.
Sana söylemek istedim ama doğru zamanı bulamadım.
I couldn't trust you to tell the truth, then run round the courts to see whether you were lying.
Sizin yalan söylemeyeceğinize güvenemezsem peşinizden mahkeme mahkeme dolaşıp da bunu kontrol edemem, değil mi?
Tell me, little Mui, couldn't you get her down into the yard so that I can see her?
Söyle bana, küçük Mui, onu görebilmem için bahçeye indiremez misin?
I can't tell you which part of Curzon Dax couldn't stop himself from acting shamefully with another man's wife.
Curzon Dax'in hangi kısmının başka bir adamın karısıyla yaptığı utanç verici hareketlerden kendisini durduramadığını sana söyleyemem.
Couldn't you tell I was joking?
Şaka yaptığımı anlamadın mı?
I'm glad Randal had the balls to tell me since you couldn't.
Randal'ın senin söylemediğin şeyi söyleme cesareti olduğu için memnunum. - Randal?
I couldn't resist the temptation to come tell you.
Geri dönüp sana bunu söylemeden duramazdım.
I could hurt you, or I could fuck you... and you couldn't tell me not to.
Sana vurabilirdim, yada seni sikebilirdim ve sen bana yapmamamı söyleyemezdin.
I couldn't understand what you were trying to tell me.. while departing.
Ölürken, bana ne demeye çalıştığını anlamamıştım
That was what I was trying to tell you. I removed it so they couldn't take off with the artifacts.
- Buluntunun yanina sakladim.
I mean, it's probably the most important thing in your life, and you couldn't tell me.
Demek istediğim, bu muhtemelen hayatındaki en önemli şey, ve sen bana söyleyemedin.
Well, he come through here all right, but where he went I couldn't tell you.
Buradan geçti, evet, ama nereye gittiğini sana söyleyemem.
- I couldn't tell you.
- Bilemeyeceğim.
When the Constellation arrives I'll tell them that I couldn't stop you from leaving. That I would have had to kill the boy to keep him here.
Constellation geldiği zaman onlara, genci burada tutmak için onu öldürmekten başka yol kalmadığını ve bu yüzden gitmenize engel olamadığımı söyleyeceğim.
Tell Glenn and Annie I went with Randolph but you couldn't go because you get seasick.
Glenn ve Annie'ye de ki : "Jesse Randolph ile gitti, beni deniz tuttu, gidemedim."
I meant to tell you several times, but I just couldn't.
Birkaç kere söylemeyi denedim ama yapamadım.
And I couldn ´ t tell you the truth.
Ve doğruyu söyleyemedim.
- I couldn't stand the idea that I might lose you and I'd never get to tell you how much...
- Seni kaybetme fikrine dayanamadım ve sana hiç söyleme fırsatım olmadı seni ne kadar...
- I couldn't tell you.
- Söyleyemezdim.
I, uh... I know what it looks like to me, but, uh..... I couldn't tell you how it got there.
Ben ne olduğunu tahmin edebiliyorum,... ama oraya nasıl girdiğini bilemem.
You're the one person I couldn't tell.
Söyleyemeyecegim tek kisi sendin.
I wanted so badly to call you and... tell you how sorry I felt tor what happened that night... but I just couldn't.
Arayıp, o gece olanlar için ne kadar üzgün olduğumu söylemeyi çok istedim ama yapamadım.
- What if I couldn't tell you?
- Ne? Erkek mi, iş mi?
I couldn't tell you which experience was worse.
Hangi deneyim daha beterdi ayırt edemiyorum. Mikey?
I'm sorry I couldn't tell you I was here.
Geldiğimi söyleyemediğim için özür dilerim.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]