I didn't know what to think translate Turkish
114 parallel translation
I didn't know what to think.
Ne düşüneceğimi bilemedim.
I didn't know what to think when I heard they arrested you.
Seni tutukladıklarını duyduğum zaman ne düşüneceğimi bilemedim.
I didn't know what to think.
Ben ne düşüneceğimi bilmiyordum.
I didn't know what to think.
Ne düşünsem bilemedim.
I think you ought to know that it didn't take me long after we were married to realize what was wrong.
Evlilik sonrası neyin yanlış olduğunu anlamam uzun sürmedi.
I didn't know what to think.
- Ne düşüneceğimi bilemedim. Ne oldu?
I didn't know what to think.
Ne düşüneceğimi bilmiyordum.
I didn't think they'd paid any attention to you... but suddenly I realized I was alone. I didn't know what to do.
Seni dinleyeceklerini hiç düşünmemiştim ama sonra birden yalnız olduğumu fark ettim.
But it happened so fast, I didn't know what to think.
Ama o kadar çabuk oldu ki, ne düşüneceğimi bilemedim.
I didn't know what to think.
- Evet. Kafamı çok karıştırdı.
When you're parting for an instant. Would you care to explain what happened? I didn't know what to think!
Anne, biliyorsun her yıl 31 Aralıkta arkadaşlarla saunaya gidiyor banyo yapıyoruz.
So they were in a different position than anything which I have seen until now. I didn't know what to think about it, and nobody knew.
O zamana kadar gördüklerimden farklı bir durumdaydılar.
I didn't tell you... because I wanted to know what kind of people... could think of a murder as some sort of shrine.
Sana söylemedim çünkü ne tür bir insan cinayet işleyebilir, öğrenmek istedim.
- We didn't know what to think. - I forgot!
- Ne düşüneceğimizi bilmiyorduk.
I didn't know what to think. I'm sorry.
Ne düşündüğünü bilmiyordum.
I don't care what you think you know, you will never be able to prove that I killed my husband because I didn't.
Ne bildiğini sandığın umurumda değil, şekil değiştiren. Kocamı öldürdüğümü asla kanıtlayamayacaksın çünkü ben yapmadım.
Well, I-I really didn't know what to think.
Ne düşüneceğimi bilmiyordum.
I didn't know what to think.
ne düşüneceğimi bilemedim.
You know, I think, maybe Alex is so guilty about what he did to me... he's blanked it all out like it didn't happen.
Bence Alex bana yaptığı şeyden o kadar suçluluk duyuyor ki hepsini hafızasından silmiş.
It's not that I didn't like it but I don't know what to think anymore.
Gerçekte fena olmadı! Ama ne düşüneceğimi şaşırdım.
I didn't know what to think, but, you know...
Ne düşüneceğimi bilmiyordum, ama biliyor musunuz...
- I didn't know what to think.
- Ne düşüneceğimi bilmiyorum.
You think I didn't know what was going on when you come to my house, telling me you're my friend?
Evime gelip, dostunum dediğinde hiçbir şeyden haberim olmadığını mı sandın?
And everyone thought I was this Petey guy... but I didn't know what to think, so I just kept playing and playing... and I didn't know what I was doing.
Ama herkes Petey diye biri olduğumu sanıyordu... ve ben olup bitenleri anlamıyordum, böylece öttürüp durdum... ama ne yaptığımı bilmiyordum.
You know, I didn't think this could get any worse, but it has. Now I have to think about what I'm doing to Steve?
Şimdi de Steve'e ne yaptığımı mı düşünmem gerekiyor?
I think I said yes because I didn't know what else to do.
Sanırım evet dedim çünkü başka ne yapacağımı bilmiyordum.
- I didn't know what to think.
- Ne diyeceğimi bilemedim.
And I didn't know what to do or think about it.
Ne yapacağımı ve düşüneceğimi bilemedim.
- Exactly, but I didn't know what to think.
- Kesinlikle, ama ben ne düşüneceğimi bilmiyordum.
I didn't know what to think.
Seni bulamadım.
From the sound of you, I didn't know what to think.
Sesi duyduğumda ne düşüneceğimi bilemedim.
That's all. I didn't know what to think.
Ne düşüneceğimi bilemedim.
I didn't think you needed to know, as long as you got what you wanted.
Öğrenmen gerektiğini düşünmedim. Sonunda istediğin şey oldu.
Oh, yeah. I didn't know what you had, and... I didn't think an hour was long enough time to attach a new body to my head.
Evet, ne tip şeyleriniz olduğunu ve bir saatte yeni bir vücut yaratmaya yetip yetmeyeceğini bilemedim.
And he just loved her so much and I think he just didn't know what to do.
Eşini çok severdi. Galiba onu kaybedince ne yapacağını bilemedi.
When I didn't hear from you, I didn't know what to think, baby.I got so worried.
Senden duyamayınca, ne düşüneceğimi bilemedim bebeğim..
You know what? I didn't want You to think I was crazy.
Bak, deli olduğumu düşünmeni istemedim.
Why do you think I didn't know anything about what happened to nicky?
!
You... I'm telling you, I didn't know what to think.
Ne düşüneceğimi bilmiyorum.
I lied.I didn't want you to think I didn't know what I was doing.
Yalan söyledim. Ne yaptığımı bilmediğimi düşünmeni istemedim.
To be honest, I didn't know what to think when I first saw you at the club.
Dürüst olmak gerekirse, Seni ilk klüpde gördüğümde Ne düşüneceğimi bilemedim.
I didn't wanna risk it, but... I think I know what to do.
Riske girmek istemiyordum, ama... sanırım ne yapmamız gerektiğini biliyorum.
I didn't quite know what to think of it.
Ne düşüneceğimi bilememiştim.
When I first read your resume, well, I didn't quite know what to think.
Özgeçmişini ilk elime aldığımda kafam biraz karışmıştı.
You know, when I woke up next to you yesterday, I just didn't know what to think.
Dün, senin yanında uyanınca, ne düşüneceğimi bilemedim.
You know, I hadn't heard from you, and I just didn't know what to think.
Bilirsin, Senden haber alamadım ve, ne düşüneceğimi bilemedim.
I didn't know what to think.
Ne yapacağımı bilemedim.
I didn't want to have to resort to this but... I think I know what'll get you out of this funk.
Bu yola başvurmak istemiyordum ama seni bu durumdan neyin kurtaracağını biliyorum sanırım.
'I didn't know what to think. 'Or who to trust.'
'Artık ne düşüneceğimi...'... yada kime güveneceğimi bilmiyordum.'
I think he must have been a virgin,'cause he didn't really know what to do.
Sanırım, çocuk bakirdi çünkü ne yapacağını bilmiyordu.
I-I heard things, and I didn't know what to think.
Bazı şeyler duydum ve ne düşüneceğimi bilemedim.