I didn't mean translate Turkish

I didn't mean that. Not a word.

Tek bir kelimesinde bile samimi değildim.

I didn't mean to wake you, Sassenach.

Seni uyandırmak istememiştim İngiliz.

Oh, I didn't mean it in that way, but a man like your husband, surely he'd never dream of forcing his wife to endure something like that.

Öyle demek istemedim ama kocan gibi bir erkek kesinlikle karısını böyle bir şeye katlanması için zorlamayı asla hayal dahi etmez.

I mean, Grieco probably didn't realize he was doing a porn.

Grieco muhtemelen porno çektiğinin farkında bile değildi.

I didn't mean to- - I-I'm sorry.

Böyle olmasını istememiştim.

I didn't mean to do that. Get off the stage, bird girl!

İn sahneden, kuş kız!

I'm sorry. Didn't mean to scare you there.

Seni korkutmak istememiştim.

I didn't mean to.

- Bunu yapmak istememiştim.

I didn't mean to...

Uyandırmak istememiştim.

It was... I mean you didn't, but it's okay.

Yani... bırakmadın aslında fakat sorun değil.

I mean, I didn't know-know, but I knew.

Bilmiyordum ama biliyorum.

I didn't mean for you to see it like this.

Böyle görmeni istemezdim.

And just'cause it didn't work out this time, doesn't mean I won't try again.

Bu sefer yürümedi diye bir daha denemeyecek de değilim.

I didn't mean to frighten you.

Sizi korkutmak istemedim.

I didn't mean to hurt her.

Niyetim canını yakmak değildi.

I didn't mean to do it.

İstemeden oldu.

I didn't know if I wanted to try it but... I mean...

Denemek istiyor muydum ben de bilmiyorum ama... yani...

I'm sorry. I didn't mean to startle you.

Kusura bakma, seni ürkütmek istememiştim.

I didn't mean to, but I made'em.

Niyetim bu değildi ama ben yaptım.

I really didn't mean yell at you.

Bağırmak istememiştim.

I... I didn't mean to hurt your feelings.

Duygularını incitmek istemedim.

I just... I didn't mean to come on so strong.

O kadar üzerine gelmek istemedim.

Okay, sorry. I didn't mean it that way.

Tamam üzgünüm, öyle demek istemedim.

I'm sorry. I didn't mean it to sound like that.

Üzgünüm, öyle demek istemedim.

I mean, he didn't seem like the gangbanger.

Çete reisi gibi değildi.

I didn't mean to come down on you like that.

Josh, çok özür dilerim. Bu şekilde üzerine gelmek istemedim.

I didn't mean to scare you.

Seni korkutmak istemedim.

Look, i'm-i'm so sorry. I didn't mean all that other stuff.

Az önce söylediklerimin hiçbirini kastetmedim.

I didn't mean to scream.

Çığlık atmak istememiştim.

And I-I really didn't mean to leave the whole night.

Ve gerçekten tüm gece boyunca gitmek değildi niyetim.

I mean, you really messed up, didn't you?

Bu defa çok kötü oldu.

Weird, I didn't even mean to draw that.

Bunu çizmek istememiştim.

- I didn't mean it like that.

Öyle demek istemedim.

- I didn't mean private. I meant more like, uh, secret.

Yerel bir avukat.

They said it was a severe heart attack brought on by a combination of factors, including that thing that I did with the gun, which I totally didn't mean to do.

Bir kez daha ayaklarımı yerden kestin. Bayanla sohbet ediyorduk, Gustav.

I mean, obviously, trying to shoot him didn't help,

"Diane ve Nick" lerin Diane'i gibi zengin değil. - Sen sarhoşsun.

I didn't mean to...

Öyle demek istemedim.

I didn't mean to.

Böyle olsun istemedim.

- I didn't mean to.

- Böyle olsun istemedim.

- I know you didn't mean to.

- İstemediğini biliyorum.

Sorry, I didn't mean to bring it up.

Üzgünüm, bahsini açmak istememiştim.

I mean, first this guy didn't want anything to do with me, and then you disappeared from the party.

Yani ilk önce bu çocuk benimle ilgili hiçbir şeyi istemedi sonra sen partiden ayrıldın.

[sighs] Well... I mean, he didn't write it.

Yani, sonuçta o yazmadı.

- Wait! I'm so sorry, I didn't mean that!

- Pardon, öyle demek istemedim!

I didn't mean... Buddy, I'm talk...

Dostum konusuyorum daha...

I didn't mean anything by it.

Bir şey kast etmedim.

I didn't mean to hurt you.

Sen incitmek istememiştim.

I mean, I threw some Tyson-level haymakers at this guy. Richard, he didn't flinch.

Herife Tyson gibi yumruk salladım ama kılını bile kıpırdatmadı Richard.

I mean I didn't go up there!

Yani oraya çıkmadım!

I didn't mean to show up, okay?

Buraya gelmek aklımda yoktu.

I know they didn't mean to, but still.

Bilerek yapmadılar, biliyorum ama yine de...