I didn't mean to do that translate Turkish
174 parallel translation
- I'm sorry, I didn't mean to do that.
- Affedersin yapmak istemezdim.
I didn't mean to do that until all this was over.
Bunlar bitene kadar bunu yapmayacakhm.
I didn't mean to do... anything that wasn't of a kind nature.
Kötü birşey yapmak istemedim.
I didn't mean to do that, but I'm so tired.
Bunu yapmak istemedim, ama çok yoruldum.
- ( CHUCKLING ) I didn't mean to do that.
- Öyle demek istemedim.
I didn't mean to do that. He made me do it.
Yapmak istemezdim ama beni o zorladı.
God in heaven, child, I didn't mean to do that.
Randolph! Tanrım, istemeyerek oldu.
I didn't mean to do that.
Böyle yapmak istememiştim.
- So I know you didn't mean to do that.
- Niyetin o değildi.
I'm really sorry. I didn't mean to do that.
Çok üzgünüm.
- I didn't mean to do that to you.
- İstemeden oldu.
I meant that it's okay that you did it once, but I didn't mean for you to do it again!
Yani tamam bir kere yaptın. Bir daha yapmanı kastetmedim.
I didn't mean to do that!
Ama bunu isteyerek yapmadım ki!
I understand why you have to do this but I wish you didn't have to just cause you're leavin doesn't mean I'm lettin you go there doing things that um give it the cool factor, the music
Bunu neden yapmak zorunda olduğunu anlıyorum. Ama keşke buna mecbur olmasaydın. Buralardan gidiyor olman seni bırakacağım anlamına gelmiyor.
I didn't mean to do that anyway.
Öldürmek istememiştim.
I didn't mean to do that.
Niyetim bu değildi.
I DIDN'T MEAN TO DO THAT.
Bunu yapmak istemedim.
I didn't mean to insult you, Grandpappy B but I do have something that might cheer you up.
Sana hakaret etmek istememiştim, Büyükenik B ama neşeni yerine getirecek bir haberim var.
I didn't mean to do that.
Bunu yapmak istememiştim.
- Sorry, I didn't mean to do that.
- Üzgünüm, bunu yapmak istemedim.
I'm sorry, I didn't mean to do that.
Üzgünüm. Niyetim bu değildi.
- I didn't mean to do that.
- Öyle yapmak istememiştim.
I didn't mean to do that.
İstemeden oldu. Lütfen devam et.
Oops, I didn't mean to do that.
- Bir fincan çay almaz mısın? - Pekala.
- What do you mean? - If you killed Krycek with that weapon there would have been no way to prove that you didn't kill your father.
- Eğer o silahla Krycek'i öldürseydin babanı öldürmediğini kanıtlayamazdık.
Oops, I didn't mean to do that.
Tüh, bilerek yapmadım.
Well, what I mean is that you didn't seem... to think what we were trying to do is laughable... like some of your fellow citizens around hereabouts.
Çevredeki diğer vatandaşların aksine. - Onların hoşuna gitmiyor.
- I'm sorry. I didn't mean to do that.
Bunu yapmak istememiştim.
I didn't mean to do that.
Böyle olsun istemedim.
I didn't mean to do that.
- Üzgünüm.
I mean, you'd never sink so low that you'd do something you totally didn't believe in just to be with some guy.
İnanmadığın halde, sadece biriyle beraber olmak için asla kendini bu kadar küçük düşürmezdin.
Leo... you got to know I didn't mean to do it. You know that.
Leo, inan bana niyetim bu değildi.
Come on, man. I didn't mean to do that. Now, come on.
- Haydi, gel, sana vurmak istemedim.
Man, I didn't mean to do that.
Bunu yapmak istememiştim.
Sorry, I didn't mean to do that.
Ay kız kusura bakma. Nasıl oldu anlamadım?
When I said I wanted to do this since I was a little kid... I didn't mean that I would do anything to get it.
Çocukluğumdan beri bunu yapmak istiyordum derken elde etmek için her şeyi yaparım anlamına gelmiyordu.
I didn't mean to do that.
Yanlışlıkla söyledim.
- I'm sorry, I didn't mean to do that!
- Özür dilerim. Bunu yapmak istemezdim.
I didn't mean to do that.
- Kahretsin. Nasıl yaptım bunu..
I'm so sorry I didn't mean to do that
Bilerek yapmadım.
I mean, I wanted to thank you, first of all for getting me an agent, because I have my first job, tomorrow and... y'know, that's really nice of you, so, thank you for that and... y'know, I didn't mean to do anything
Çünkü yarın ilk gösterime çıkıyorum ve benim için yaptığın şey çok hoş. Sana bunun için teşekkür ederim.
The only way that Helen is lucky... and I do mean the only way... is that she didn't have to... go through this week with Jeannie and me.
Helen'ın tek şanslı olduğu konu Jeannie ve benimle birlikte bu son haftayı yaşamamış olması.
- I'm sorry. I didn't mean to do that.
Böyle olsun istemedim.
I didn't mean to do that, I just wanted to buy it!
Bunun olmasını istememiştim, sadece satın almak istiyordum!
I didn't mean to do that.
Öyle yapmak istemedim.
I didn't mean to do that.
Bayıltmak istememiştim.
I didn't mean to do that, Catcha.
Böyle olsun istememiştim.
Darren, stop. I'm sorry. I didn't mean to do that.
- Daron dur, üzgünüm, öyle yapmak istemedim
I didn't mean to do that to that girl.
Bunu o kıza söylemek istemedim.
I didn't mean to do anything wrong that day.
O gün yanlış bir şey yapmak istememiştim.
I didn't mean to do that.
Ben böyle olsun istemedim.