I meant to ask you translate Turkish
131 parallel translation
I meant to ask you, doctor.
Size soruyorum, doctor.
Say, I meant to ask you... What did the old lady say when I told you this was my last fight?
Sormayı unuttum, bunun son dövüşüm olduğunu duyduğunda annem ne dedi?
Oh, I meant to ask you about that, Colonel.
Bu konuyu sana sormayı düşünmüştüm, Albay.
I meant to ask you....
Size sormak istediğim...
I meant to ask you, during my daughter's... While she's been unconscious, did she say anything?
Sormak istediğim kızım bilinci kapalıyken her hangi bir şey söyledi mi?
I meant to ask you, there, outside the house -
Sana şeyi soruyorum oradaki, evin dışında olan şeyi.
I meant to ask you about it later.
Senden daha sonra istemeyi düşünüyordum.
I meant to ask you... - Ice cream? - Yes, please.
Sana sormak isterim Tokyo'da hangi otelde kalıyordun?
I meant to ask you :
Şunu sormak istemiştim ;
I meant to ask you...
Sormak istiyorum...
Oh, you know what I meant to ask you, did you bring smokes?
Sigara getirdin mi?
Oh, I meant to ask you something.
Ah, size bir şey sormak istiyorum.
I meant to ask you about that.
Ben de size bunu soracaktım.
- Hey, i meant to ask you, did you get accepted?
- Kaç zamandır soracaktım, kabul edildin mi?
I saw this note that I made here that I meant to ask you about.
Size sormak için buraya aldığım bir notu gördüm.
I meant to ask you.
Merak ettim de.
I meant to ask you...
Şeyi soracaktım...
Oh, yeah. "Tedster," I meant to ask you before.
Evet, Tedster, önce ben sorayım.
I meant to ask you, Slim.
Bir şey sormak istiyorum Slim.
I meant to ask you...
Bir şey soracaktım.
I meant to ask you...
Sana sormak istediğim şey...
I meant to ask you, that trap you set in the boxcar, was that your idea?
Demek istediğim, vagonda kurduğun tuzak, senin fikrin miydi?
I meant to ask you about it.
Sana soracaktım. O kadın kim baba?
I meant to ask you about the club.
Kulübü soracaktım.
You know what I meant to ask you?
Sana ne soracaktım.
I meant to ask you, I need a cool way to kill people.
Sana bir şey sormak istiyorum, insanları öldürmenin güzel bir yolunu bulmam gerek...
Actually, I meant to ask you.
Aslında sana sormak istedim.
Mr Marchman, I meant to ask you to fix the peephole.
Bay Marchman, ben de size şu gözetleme deliğini onarıp onaramayacağınızı soracaktım.
Listen, I meant to ask you this, I have to hand in this special, and you know how I like you to watch it.
Dinle, sana bunu sormak istiyordum gösteriyi sana vermek istiyorum ve ne kadar çok seyretmeni istediğimi biliyorsun.
Gareth, I meant to ask you.
Gareth, sana sormak istiyordum.
Oh, I meant to ask you, how'd that book report turn out?
Sormayı unutuyordum. Şu kitap özetin nasıl gitti?
Raymond, I meant to ask you a favor, but you left so quickly.
Raymond, senden bir şey isteyecektim ama çok çabuk gittin.
Now, I've taken an awful lot from you since I've been here and you're the last man I'd ask anything of unless it meant a great deal to me.
Buraya geldiğimden beri başıma birçok iş açtın ve bu bürodaki iyilik isteyebileceğim son insansın.
I had meant to ask you down before but it slipped my mind.
Daha önce soracaktım fakat hep vazgeçtim.
I meant to ask if you had.
Sormaya niyetlendim.
I meant to ask... what did you hear this morning?
Acaba bu sabah ne duyduğunu sorabilir miyim?
- I've meant to ask you, sergeant you been feeling up to snuff lately?
- Sana sormak istiyorum çavuş kendini zeki mi sanıyorsun?
You're the love of my life, the only dame that meant anything to me, but I already said I got a wife in Hoboken.
Hayatımın aşkısın, benim için tek yaşam amacı ama sana söyledim. Hoboken'de bir karım var.
Now, if I ask you to ask your daddies what I meant to them, to explain to you what I'm doing here, that's only gonna make things worse.
Şimdi sizden babalarınıza onlar için ne ifade ettiğimi burada ne yaptığımı sormanızı istesem işlerin daha da kötü olacağını biliyorum.
I mean, for Chri... you weren't like someone who you ask to drop by who comes by, and fucks, and goes, and just for the thrill of it. What was I meant to feel? Who was I supposed to be like?
Git deyince giden gel deyince gelen onun bunun altına yatan biri gibi durmuyorsun.
I meant to ask, what do you do for entertainment round here?
- Günaydın. Burada eğlence için ne yapıyorsunuz?
But ask me if I think that you're meant to do great things....
Ama ban sorarsan, harika işler başaracaksın.
I mean, if it's meant to be does it matter how or where I ask you?
Eğer bir anlamı varsa, nerede ve nasıl olacağının önemi var mı?
I always meant to ask you. You meet so many girls... but who's she going to be?
Bir sürü kızı kastediyor olabilirsin ama... şu anda kaç tane var?
I meant to ask my wife to pass the butter... but instead I said, " You bitch!
Karıma yağı uzatmasını söyleyecekken... "Kaltak, hayatımı mahvettin!" dedim
I meant to pay you back, but now you ask me to pay interest ten times the principal.
Geri ödeme yapmak istiyordum ama benden sermayenin on katı kadar faiz ödememi istiyorsunuz.
Oh, I meant to ask you, dear.
O kaybolan morfin tüpünü eve gittiğinde buldun mu? Bu arada, sana sormak istiyordum.
Last week in Brooke's car, you said he cares about me, and I was trying really hard to be cool, and I didn't ask, - whether you meant Nathan or Lucas. - And now you're asking?
Geçen hafta Brooke'un arabasında, onun beni önemsediğini söyledin ve ben de sakin karşılamaya çalıştım ve sana Nathan'dan mı yoksa Lucas'tan mı bahsettiğini sormadım.
I meant if you wanted to ask some more questions...
Hani sormak istediğin başka şeyler varsa diyorum.
I'm not about to ask you out on a date or anything, but I did want to tell you how much last night meant to me.
Sana çıkma teklifi falan etmek üzere değilim. Dün akşamın benim için ne kadar anlam ifade ettiğini söylemek istedim.
I meant to ask... did you finally find the Arabis?
Aradığınız şeyi buldunuz mu?