I wasn't there translate Turkish
3,520 parallel translation
Maybe it was there, but I wasn't.
Belki o, oradaydı ama ben değildim.
Those guys at Ducati were wrong, I wasn't there Thursday.
Ducati'deki adamlar yanılıyor. Perşembe orada değildim.
I went to the courts that night, and she wasn't there... so I left.
O gece korta gittim ama orada değildi ben de ayrıldım.
See, now... I didn't know it wasn't Max 100 %, but right there, you just made me sure of it.
Gördün mü % 100 Max olmadığına emin değildim, ama şimdi emin oldum.
I wasn't- - there was no overlap.
Üst üste gelme yok.
It was like I wasn't even there.
Sanki ben orada değilmişim gibiydi.
I wasn't there.
Ben orada değildim.
Brian, I'm sorry I wasn't there for you.
Brian, yanında olamadığım için özür dilerim.
No, I wasn't there... when this happened.
- Hayır, o sırada orada değildim.
I don't know, I wasn't there when it happened.
Bilemiyorum, olay sırasında orada değildim.
I never helped with homework wasn't there for your dance recitals, but
Asla ev işlerine yardım etmedim, Dans derslerin içinde orada değildim.
I told him... I wasn't gonna do it unless there was no guns.
Ortada silah oldukça ona bunu yapmayacağımı söyledim.
And to be honest, I probably don't have any reason to be mad at all because I wasn't there.
Dürüst olmak gerekirse kızmak için hiç bir sebebim yok. Çünkü orada değildim.
It wasn't there when I rented the room.
Ben odayı kiraladığımda böyle bir şey yoktu.
There was a time I wasn't willing to leave either.
Bir zamanlar ben de gitmek istemiyordum.
She just said it wasn't working, and I just got out of there.
Yürümediğini söyledi. Ben de oradan gittim.
If you would've known me there, then at least someone here would know that I wasn't always like this.
Beni o zaman tanısaydın en azından bir kişi böyle olmadığımı bilirdi.
I wasn't there.
Orada değildim.
I know I wasn't there for you like I could've been or should've been, and I'm three wives removed from your mother and I'm in no position to give you advice.
Annenden sonra üç kadından daha boşandım ve sana öğüt verebilecek bir konumda değilim.
They made me glad I wasn't there, or I would've messed them up for messing with my Billy.
İyi ki orda değildim yoksa benim billy'ime bulaştıklarına pişman ederdim.
I thought there wasn't money.
Bunun için para vermediklerini sanıyordum.
I wasn't even there last night.
Orada bile değildim ben.
And I wasn't there when my best friend had her baby.
En yakın arkadaşım doğum yaptığında yanında olamadım.
I mean, if he wasn't at fault... there would've been no need to manipulate the facts.
Yani, eğer o hatalı olmasaydı gerçekler bu kadar tahrif edilmezdi.
I should have fixed it so there wasn't even a reason to vote on that plane. If I hadn't been emotionally involved with Fitz, if I had kept it together, I would have fixed it. - Olivia...
Fitz'le duygusal bir bağım olmasaydı aklım başımda olsaydı bu işi önceden hallederdim ve o uçakta oylama yapmamıza gerek kalmazdı.
I knew there had to be an answer to this mystery and I just wasn't going to sleep until I figured it out.
Bu gizemin bir cevabı olması gerektiğini biliyordum ve ne olduğunu bulana kadar uyumayacaktım.
By the time they called me in, there wasn't much I could do.
Bana denilen zaman, çok yapabileceğim bir şey yoktu.
I'm- - I'm so sorry I wasn't there to pick you guys up.
Sizi almaya gelemediğim için üzgünüm.
He wasn't there. I was.
Orada olan bendim, kendisi değil.
My goal, when I started this, was to make this so that I wasn't important at all in it, that there would be enough people that they'd go on without me, and that way it doesn't matter if I drop dead.
Bu işe ilk soyunduğumda amacım bunu, benim dahil olmamamın aslında önemli olmadığı, bensiz de devam edebilecekleri bir şey haline getirmekti. Böylece ben ölsem bile devam edebilmeleriydi.
I'm sorry I wasn't there.
Orada olmadığım için üzgünüm.
But I wasn't there.
Ama orada değildim.
I wasn't there.
Ben orada değildim
He came by my trailer, and I pretended I wasn't there.
Karavanıma geldi ama orada yokmuşum gibi davrandım.
I wasn't even supposed to be there. I was supposed to be on a plane. Sometimes I wonder, if I had just been somewhere else...
Pete'in on yıl önce onu eve getirdiği gün benim evde değil, uçakta olmam gerekiyordu aslında.
Oh, I wasn't- - there was actually a time when I was...
Kaçınmadım. Aslına bakarsan bir ara...
That, and the fact that I wasn't bringing Devon up there to see his daddy behind bars.
Hem o hem de Devon'ı onu görmeye hapse götürmüyorum diye.
♪ Just wasn't there ♪ I'm listening.
Dinliyorum.
I know I wasn't there for you like I could have been, and I'm in no position to give you advice, but there is no replacing rescue squad.
İhtiyacın olduğu zaman yanında değildim. Sana fikir verecek konumda da değilim ama mangaya geri dönüş yok.
W-When I saw he wasn't there, I drove around to a couple of places I thought he might be.
Orada olmadığını görünce,... olabileceğini düşündüğüm birkaç yere baktım.
After you went to bed, I spent a good hour trying to reckon how an innocent man's blood could wind up at the scene of a murder if it wasn't planted there.
Sen yatmaya gittikten sonra, bir saat boyunca masum bir adamın kanının olay yerine nasıl geldiğini anlamaya çalıştım. Tabi eğer oraya yerleştirilmediyse.
I wasn't there for her.
Bense yanında değildim.
Kayla ignored me, pretended like I wasn't even there.
Kayla beni görmezden geldi, sanki yokmuşum gibi davrandı.
I wasn't there for my kids and I regret it every day.
Kendi çocuklarım için orada değildim ve her gün pişmanlık duyuyorum.
But seeing Amanda lying there, I wanted to just say it wasn't her so I could pretend it wasn't true.
Ama Amanda'yı orada yatarken görünce o olmadığını söylemek istedim, böylece gerçek değilmiş gibi davranabilirdim.
It occurred to me that maybe I would need to go up there when she wasn't home, so she grudgingly gave me a key.
O evde yokken oraya çıkmam gerekebileceği için isteksiz de olsa bana bir anahtar vermişti.
I took it, he must be meeting someone, only he wasn't in there five minutes.
Biriyle buluşacak herhâlde dedim. Ama beş dakika bile kalmadı.
I wasn't there to hear her first cry or see her eyes blink open.
Onun ilk ağlayışını duymak için orada değildim ya da gözünü açarken.
Yeah, I know there wasn't, but we got wigs.
Biliyorum olmadığını ama peruklarımız var.
I saw his eyes in the rear view, looking at me like- - like I wasn't even there.
Dikiz aynasından gözlerini gördüm bana bakıyordu - sanki orada değilmişim gibi.
I wasn't there, and you believe me, don't you?
Orada ben yoktum, sen de bana inanıyorsun, değil mi?
i wasn't listening 61
i wasn't paying attention 53
i wasn't born yesterday 35
i wasn't 1177
i wasn't thinking straight 33
i wasn't expecting that 35
i wasn't thinking 181
i wasn't invited 33
i wasn't talking to you 127
i wasn't looking 38
i wasn't paying attention 53
i wasn't born yesterday 35
i wasn't 1177
i wasn't thinking straight 33
i wasn't expecting that 35
i wasn't thinking 181
i wasn't invited 33
i wasn't talking to you 127
i wasn't looking 38