I won't let you die translate Turkish
120 parallel translation
I'll do anything, if you won't let her die.
Ölmesine izin vermezsen her şeyi yaparım.
I won't let you die by yourself.
Seni ölüme terk etmem.
Unless I die, I won't let you leave me behind You're the boss here To come along, how can you give up all this?
ölmediğim sürece, seni asla yalnız bırakmam sen burda yaşıyorsun herşeyini nasıl bırakırsın?
I won't let my men die in a fight against you.
Adamlarımın seninle savaşarak ölmelerine göz yumamam!
I won't ever let you die.
Ölmenize asla izin vermem.
I won't let you die.
Ölmene izin vermeyeceğim.
- I won't let you die
Ölmene izin vermeyeceğim, kızım benim.
Go on, I won't let you die Gubelman!
Devam et, Ölmene izin vermeyeceğim Gubelman!
I won't let you die so easy. I want you to become a cripple!
öyle hemen kolay ölemeyeceksin senin sakat kalmanı istiyorum!
But i won't let you die...
Ama sana sahip olmadan...
You're not gonna die cos I won't let you.
Ölmene izin vermeyeceğim.
I won't let you die until you give me an explanation.
Bana açıklama yapana kadar ölmene izin vermeyeceğim
How am I supposed to die when you won't even let me sleep?
Sen uyumama bile izin vermezken, nasıl ölebilirim?
I told you. He won't let me die.
Size ölmeme izin vermediğini söylemiştim.
I won't let you die here.
Burada ölmene izin veremem.
I won't let you die... I don't want to die.
- Ölmemelisin.
I won't let you die... I don't want to die. I won't let you die...
- Ölmek istemiyorum...
I won't let you die... I don't want to die.
- Ölmene izin vermeyeceğim.
Oh, i won't let you die.
Ölmene izin vermem.
I won't let you die here, and that way I'll have saved the whole family today.
Sizi bu şekilde bırakıp gidememya. Hem böylece bugün bütün ailenin hayatını kurtarmış olurum.
I won't stand by and let you fight, maybe die, alone.
Hayır. Tek başına savaşmana ve belki de ölmene seyirci kalamam.
I won't let you die.
ÖImene izin vermeyeceğim.
But I won't let you die.
Ama ölmenize izin vermeyeceğim.
And I won't let you die... to prove what you are...
Ve ölmene izin vermeyeceğim. Ne olduğunu kanıtlamak için, içindekini kanıtlamak için.
I won't let you die here.
Seni burada ölüme bırakmam.
I won't let you die before you tell me where it is.
Bana onun yerini söylemeden, ölmene izin vermeyeceğim, anlıyor musun?
- I won't let you die.
- Ölmene izin vermeyeceğim.
You won't get it, people let you down and I'm not naming any names but in the end, you die in your own arms.
Çünkü olamazsın, insanlar sana sırt çevirirler isim vermeyeceğim ama sonuçta, tek başına ölüp gidersin.
I won't let you die...
- Ölmene izin vermeyeceğim.
I won't let you die until we get him.
Onu yakalamadan ölmene izin vermem.
I won't let you die before we reach the capital.
Başkente varmadan ölmenize izin vermeyeceğim.
I won't let you die so easily.
Kolayca ölmene müsaade etmeyeceğim.
I won't let you die!
Ölmene izin vermeyeceğim!
I won't let you die.
Ölmene izin vermeyeceğim
But I won't let you die.
Ama ölmene izin vermem.
I won't let you die easily.
Kolay kolay ölmene izin vermeyeceğim.
I won't let you die.
Seni bu halde bırakamam.
I won't let you die, I won't allow it.
Ölmene izin vermeyeceğim, bunu yapmayacaksın.
I won't let you die that easily.
Ölümün bu kadar basit olmayacak.
Trust me I won't let you die a bachelor.
Dostum, güven bana, bekar ölmene izin vermeyeceğim.
I won't let you die!
Ölmene müsade etmeyeceğim!
I won't let you die... when we took off to save the girl, the collector and linda slipped out the side exit.
Ölmene müsade etmeyeceğim... Biz kızı kurtarmaya koştuğumuzda, koleksiyoncu ve Linda yan kapıdan kaçıvermişler.
And I won't let you die!
Ve ölmenize izin vermeyeceğim!
I won't let you die until I'm ready.
Ben razı olmadıkça ölmeni istemiyorum.
I won't let you die, so it's alright.
Ölmene izin vermeyeceğim, endişelenme.
I won't let you die here.
Burada ölmenize izin vermeyeceğim.
If you let boss die, I won't let you live!
Eğer patronu kurtarmazsan, seni yaşatmam!
I won't let you die, Joann.
Ölmeyeceksin Joanne!
I won't let you die.
İzin vermeyeceğim. Ne dedin?
What makes you believe I won't let you die?
Seni ölüme terk etmeyeceğimi inandıran şey nedir?
Don't worry. I won't let you die!
Endişelenme, ölmene izin vermeyeceğim.