English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Icebox

Icebox translate Turkish

250 parallel translation
- It's in the icebox.
- Buzlukta.
Put them in the icebox, nitwit.
Buzdolabına koy onları, sersem.
- You'll find some food in the icebox.
- Buzdolabında biraz yiyecek var.
When she was a little girl, she was always stealing onions from the icebox.
Küçük bir kızken... buzdolabından her zaman soğan aşırırdı.
That won't get you any place but back in the icebox.
Bu seni sadece hücreye gönderir.
I'll keep. I'm like something in the icebox.
Ben buz kovasındaki bir şeyim.
He's in the kitchen again with his head in the icebox.
Herhalde mutfakta kafasını buzdolabına sokuyordur.
Yes, they said it's getting hot and hotter and to stay in the icebox like a good little salad.
Dediler ki, ortalık iyice kızışmış en güzeli, küçük bir salata gibi buzlukta durmakmış.
- In the icebox.
- Buzdolabında.
Roger, go to the kitchen, look in the icebox, and bring me a big red bottle you'll find there.
Roger, buzluğa git ve oradaysa bana büyük kırmızı şişeyi getir.
I never know what's in the icebox.
Buz kutusunda ne var hiç bilmem.
- In the icebox.
- Buz kutusunda.
- This room, it's like an icebox.
- Bu oda... Buz küpü gibi.
- Put them in the icebox, Wally.
- Buzdolabına koy Wally.
- Could I take a look in your icebox?
- Buzhanenize bakabilir miyim?
He left the icebox door open.
Buzdolabının kapısını açık bırakmış.
She'd gone to the icebox for a bit of supper.
Kadın bir şeyler yemek için mutfağa inmiş.
- I put some in the icebox.
- Biraz buzdolabına koymuştum.
There's champagne in the icebox.
Buzlukta şampanya var.
The message was it's getting hotter and hotter and stay in the icebox like a good little salad.
Ne mesajı? - Bilmiyorum. Mesaj şu : " Hava gittikçe ısınıyor.
- How many payments are you behind on that icebox?
Buzdolabının ödemesi kaç ay gecikti?
Of all the time to quit a job, just before Christmas with all the bills due... and five months due on the icebox.
Tam da Noel öncesinde, tüm faturalar kapıya dayanmış ve buzdolabının 5 taksiti kalmışken işi bırakıyor
You got to make up your mind whether you want your kids happy or your icebox paid up.
Çocuklarının mutlu olmasını mı yoksa buzdolabının ödenmesini mi istiyorsun karar vermelisin.
I'll put'em in the icebox.
Buzdolabına koyarım.
Tell Addie Ross it's the cook's night out... and I had to stay home with the icebox.
Addie Ross'a, aşçının izin günü olduğunu ve evde buzdolabının başında kalmak zorunda olduğumu söyle.
He was locked in the icebox with the left leg for six hours.
Altı saat bir buzdolabında kalmış.
Since you told Barbara about that icebox, you're her favorite charity.
Buzdolabı hikayesinden beri Barbara önemli olduğunu düşünüyor.
I told you to close the icebox.
Buzdolabını kapatmanı söylemiştim.
All I said was... Was close the icebox door!
Yalnızca buzdolabının kapısını kapat!
Under the icebox?
Buzdolabının altında mı?
And when you got enough beer, lower my icebox back in the drink.
Ve birayla işin bitince soğutucuyu yine suya indir.
Drop it at the icebox.
Buzdolabına bırak.
Someone made a duplicate key to the icebox.
Birileri gizlice buzluğun anahtarından çoğaltmış.
I found out a chow hound had made a wax impression of the icebox key.
Görevlilerden birinin buzluğun anahtarından çoğalttığını anladım.
Then we test each key on the icebox padlock.
Sonra her bir anahtarı buzluğun kilidinde deneriz.
I proved with geometric logic that a duplicate key to the icebox existed.
Mantık yoluyla ikinci bir anahtar olduğunu kanıtladım.
What've you got in the icebox to eat?
Buzdolabında yiyecek ne var?
Dad wrapped a head of lettuce in wax paper... and kept it in our icebox for over three weeks... and it still came out fresh and good.
Babam bir baş marulu mumlu kağıda sardı... ve buz kutumuza koydu. Üç hafta sonra... hala tazeydi. Öyle değil mi?
We got chicken in the icebox.
Buzlukta tavuğumuz var.
When it's hot like this, I keep my undies in the icebox.
Bu kadar sıcak olunca, külotlarımı buzlukta tutuyorum.
- In the icebox?
- Buzlukta mı?
In the icebox!
Buzlukta!
It's in the icebox with the potato chips and my underwear.
Buzlukta, patates cipsleri ve külotlarımla.
Maybe if I took the fan, put it in the icebox and left the door open then left the bedroom door open and soaked the sheets in ice water...
Belki de, eğer vantilatörü alıp buzluğa koyarsam kapıyı açık bırakırsam sonra da yatak odası kapısını açık bırakırsam ve çarşafları ıslatırsam...
Shall we raid the icebox?
Buz kutusunu kıralım mı?
But I think I earned a cold beer you've got in the icebox upstairs.
Sanırım, buzlukta tuttuğun soğuk bir şişe birayı hak ettim yukarıda.
Honey, would you put that in the icebox for me, please?
Tatlım şunu buzluğa koyar mısın lütfen?
This food should be in an icebox.
Bu yemek bir buzdolabında olmalı.
I've got to get the milk into the icebox before the sun sours it.
Sütü soğutucuya koymam gerek güneş onu ekşitmeden.
The icebox?
- Nerede?
Your mother's icebox, I do like you say!
Dediğini yapacakmışım.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]