English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Idyllic

Idyllic translate Turkish

137 parallel translation
It all sounds idyllic.
Kulağa çok hoş geliyor.
Idyllic.
- Rüya gibi!
Very idyllic.
Oldukça pastoral.
For a while, Edgar and I led an idyllic life.
Başlarda, Edgar ve ben masallardaki gibi bir yaşam sürdük.
For a while, Larry and I led an idyllic life.
İlk başlarda Larry ile birlikte masallardaki gibi bir yaşam sürdük.
Where you and the Public Prosecutor enjoyed an idyllic weekend together?
Siz ve Başsavcı, hafta sonlarınızı nerede geçirmekten hoşlanırsınız?
Typical human reaction to an idyllic natural setting.
Sakin bir doğal mekana karşı tipik bir insan tepkisi.
You see, how idyllic it is here?
Görüyorsunuz ne kadar güzel manzara.
Learn the truth about Hollywood's most idyllic marriage, about Nora's secret fights with her husband, about Al Cumberland's famous casting couch.
Hollywood'un en masum evliliği, Nora'nın kocasıyla gizli kavgaları ve Al Cumberland'in ünlü oyuncu belirleme yatağı hakkındaki gerçeği öğrenin.
Knowing you to be hard up - brown - has she shown any signs of mending her ways... in these last, idyllic three months?
Senin için zor olacağını biliyorum - kahverengi. Sakin geçen son üç ayda huyunu düzeltme işareti gösterdi mi hiç? Mavi.
Learn the truth about Hollywood's most idyllic marriage, about Nora's secret fights with her husband, about Al Cumberland's famous casting couch.
Hollywood'un ideal evlilikleri hakkındaki gerçekleri öğrenin. Nora'nın kocasıyla kavgaları hakkındaki sırları, Al Cumberland'ın ünlü oyuncular hakkında söylediklerini.
This idyllic behavior is either to conceal furtive activity or a tribute to George Johnson's ability to work a miracle.
Bu sakin davranışlar ya sinsi bir planı gizlemek için ya da George Johnson'ın işindeki mükemmel yeteneğinden.
State stray, strap strident, stalagmite statute, status ploy boy yearling infant, babe, baby welt, chapped, sore, rapous rapacious, wild, agrestic domestic bucolic, idyllic Arcadian, pastoral pastures pasteurization deportation, separation annihilation masturbation craving, turgid languid, lurid father fatherly, godfather paternal, patriarch patronize electron, neutron, fuse tube, the radio tube... is made up of a glass container inside of which the component parts are placed in a vacuum.
Devlet serseri, kayış tiz, dikit yasa, statü manevra oğlan enik küçük çocuk, bebek, yavru şerit, çatlak, hassas, cezalı yırtıcı, vahşi, öfkeli evcil bukolik, idilik arkadyen, pastoral otlak pastörizasyon sınırdışı, ayırma yok etme masturbasyon özlem, abartılı.. ... ruhsuz, donuk baba babalık, büyük baba babadan kalma, aile reisi himaye elektron, nötron, sigorta lamba, radyo lambası... çeşitli elektronik parçaların içine vakumlanarak yerleştirildiği camdan yapılmış bir tüptür.
We all want to retain our personalities in some idyllic afterlife.
Hepimiz, kişiliklerimiz ölümden sonra da devam etsin isteriz.
- Ah... it's idyllic. Look!
Buradaki herşey nasıl, canım?
An idyllic romance in a castle...
Bir satoda rüya gibi bir ask yasadigini saniyorsun...
A truly idyllic fresco.
Çok ilahi bir duvar freski!
Idyllic.
Hoş ve sakin.
Virtually no social problems to be found on this planet... I would have described their society as idyllic until...
Aslında bu gezegende hiçbir sosyal sorun saptanmamıştı, topluluklarını sapsakin diye tarif edebilirdim, taa ki...
However idyllic their home may appear for the youngsters in the group, the mountains hold many perils.
Ancak yine de, yuvaları huzurlu görünse bile gruptaki yavrular için dağlar, birçok tehlike barındırır.
This isn't one of the most idyllic settings you've seen?
Bu gördüğün en huzurlu ortamlardan bir değil mi?
Those days seem particularly idyllic to me, at least in retrospect.
Geçmişe baktığımda özellikle o günler çok dingin hissederdim.
I think the idea, or the conception of us dating, is a lot more idyllic than what actually happens when we date.
Bence, randevularımızın konsepti için konuştuklarımız aslında olanlardan çok daha safhane.
I didn't want to spoil our first idyllic day. Or make our second one even stormier.
İlk günümüzü batırmak istememiştim ya da ikincisini daha da batırmak.
It's more like an idyllic version of Earth, as though it were created specifically for us.
Daha çok Dünyanın durağan bir versiyonu gibi, sanki özellikle bizim için yaratılmış bir yere benziyor.
It's an idyllic scene - a pair of birds devotedly caring for their chicks in the springtime.
Pastoral bir sahne - bir çift kuş ilkbahar zamanı kendilerini yavrularına adamış.
I thought of last summer, when we still hoped that if we put ourselves in some idyllic setting we'd somehow get rid of all the tension jump-start our marriage and rediscover why we fell in love in the first place.
Geçen yazı düşündüm. Hala güzel bir ortamda bulunursak gerginliğin ortadan kalkacağını evliliğimizin rayına gireceğini düşündüğümüz zamanı.
Well, it's not an idyllic place but... The people all seem to lack something.
Mükemmel değil ama sanki insanlarında bir şeyler eksik gibi.
It was, in many ways, a rather idyllic life.
Pek çok açıdan oldukça hoş bir hayattı.
Imagine that in this passage of the music... the strings, you... are the meadow... a beautiful landscape, an idyllic place... where we can rest under the shadow of a tree... close our eyes and dream.
Müziğin dizelerini bir geçit... olarak düşünün, siz.. bir ovasınız... güzel bir manzaralı, cennet gibi bir yer... biz bu ağaçların gölgesinde dinleniyoruz... gözlerimiz kapalı ve düşlüyoruz.
Centauri stormtroopers annihilated this idyllic community.
Centauri askerleri bu işe yaramayan toplumu yok ettiler.
The myth of Atlantis has cast its spell over generations, each trying to find its own unique vision of this lost idyllic paradise.
Atlantis efsanesi, nesiller boyunca kendinden bahsettirmiş, bütün nesiller, bu kayıp temiz cennetin... eşsiz görüntüsünü bulmak için çabalamıştır.
The New Atlantis told the story of how survivors from the original Atlantis had founded an idyllic society in the still unknown reaches of the Pacific Ocean, and used science to uncover the mysteries of the universe.
Yeni Atlantis, orijinal Atlantis'ten kurtulanların Pasifik Okyanusu'nun... hala bilinmeyen zenginliklerinde nasıl saf ve temiz bir toplum... kurduklarının ve evrenin gizemlerini çözmek için bilimi... nasıl kullandıklarının hikayesini anlatıyordu.
Maybe there was a time when life was idyllic and children didn't go to school and kill other children.
Belki hayatın pastoral olduğu zamanlar vardı çocukların okula gidip diğer çocukları öldürmediği zamanlar.
On the surface it was an idyllic life.
Görünüşte cennet gibi bir hayattı.
It seems an idyllic life, apart from leopards... there are few creatures to fear.
Korkacak bir kaç yaratığın olduğu, leoparlardan uzak... pastoral bir hayat gibi görünüyor.
" Your desert-island picnic with Mr. Phillip sounds idyllic.
Bay Phillip'le yaptığınız ıssız ada pikniği kulağa inanılmaz geliyor.
My parents were very much in love and, in many ways, it was an idyllic childhood.
Annemle babam birbirlerine aşıktılar ve çok güzel bir çocukluk yaşadım.
That this idyllic Western retreat shall not fall prey to these mindless predators.
Bu kırsal yer kendini bilmez birkaç caniye yem olmayacak.
He will present an idyllic picture of the school,
Okulun muazzam bir resmini hediye edecek.
We had met in Paris a few months earlier and had spent three idyllic days together.
Birkaç ay önce Paris'te tanıştık... ve beraber iki harika gün geçirdik.
We had met in Paris a few months earlier and had spent three idyllic days together.
Birkaç ay önce Paris'te tanıştık... ve beraber iki harika gün geçirdik
Our first few days together were idyllic.
İlk günlerimiz muhteşemdi.
Isn't it idyllic?
Harika değil mi?
After the battle, King Ashurbanipal and his queen celebrate their victory in an idyllic garden scene surrounded by their courtiers,
Savaştan sonra, Kral Ashurbanipal ve kraliçesi zaferi kutluyorlar adamlarıyla çevrelenmişler,
Oh, how idyllic!
Bu ne sakinlik böyle!
How idyllic.
Ne huzurlu.
You know, rather idyllic household. I don't think people really change that way.
İnsanların gerçekte bu şekilde değiştiklerini düşünmüyorum.
What an idyllic spot.
Ne şiirsel bir yer.
For them, an idyllic summer afternoon became a nightmare.
onlar için normal bir yaz öğleden sonrası bir kabusa dönüşmüştü.
00, 00 : 13 : 16 : 00, although the first southern California studios weren't even in Hollywood, 00, 00 : 13 : 19 : 00, but in another suburb with an even more idyllic name :
Ama ilk Güney Kaliforniya stüdyoları Hollywood'da değil, daha pastoral bir ismi olan bir başka banliyödeydi :

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]