If i can't have you translate Turkish
957 parallel translation
Now, let me tell you, Mr. Gibson... I'm not going back to Detroit before I have my vacation and if you don't like it, you can take my job and you know what you can do with it?
Size bir şey söyleyeyim bay Gibson, tatile çıkmadan Detroit'e dönmüyorum beğenmiyorsanız alın onu, ne yapacağınızı biliyorsunuz?
So if I can't marry you, I'll have to leave Yanagibashi
Eğer seninle evlenmezsek, Yanagibashi gitmek zorunda kalacağım.
Can't you see I'll go out of my mind if I have to sit by and watch other people make love?
Burada oturup diğer insanların sevişmelerini izlemek zorunda kalırsam aklımı kaçıracağımı anlayamıyor musun?
- Can you? Would I have come if you couldn't?
Sen gelemezsen bile ben Thornfield'e gelebilir miyim?
I can't go alone if you say that I have an accent, especially when I use slang.
Bilhassa argo konuştuğumda aksanım belli oluyorsa, tek başıma gidemem.
If you were working for me, all I can say is that you wouldn't have time for it, either.
Benimle çalışıyor olsaydınız sizin için de vakit olmazdı.
If you can't see, I have some matches.
Göremiyorsan kibritim var.
Can I have this one too if you don't want it?
Eğer sen yemeyeceksen bunu da alabilir miyim?
I can't help it if you have a problem With an older brother, Joe.
Ağabeyinle bir sorunun varsa benim bir yardımım olmaz, Joe.
Besides I might to have to stay all night, and if I do there wouldn't be room for you - Please, you can't go
- Beni de yanında götür anne.
- If you ain't, can I have your saddle?
- Eğer değilsen eğerini alabilir miyim?
If you're bent on going, I can't stop you... but you'll have to leave the baby behind.
Gideceksiniz sizi durdurmam ama çocuğu burada bırakmanız gerekiyor.
If I can't have you, as long as I've got the letter, nobody else is going to have you.
Eğer sana sahip olamıyorsam, mektup bende olduğu sürece kimse sahip olamayacak.
We not only have her to think of, but as I told you before we can't risk fire until we know if any new queens have hatched and flown out of this nest.
Sadece onu da düşünmüyoruz, daha önce söylediğim gibi... yeni kraliçelerin yumurtadan çıkıp çıkmadığını öğrenmeden... yuvayı yakamayız.
- So I said to this chap, if you can't let us have - - Excuse me.
Özür dilerim.
If she calls me on the phone... you don't have to tell her I ain't here. I can do that myself.
Telefonda beni aramışsa burada olmadığımı söylemek sana düşmez.
If you can't control yourself until I have finished, I shan't allow you to have any more tea.
Bitirinceye dek kendine gelemezsen daha fazla çay içmene izin vermeyeceğim.
If you can't guess, I have nothing to say.
Bilmiyorsan, diyecek bir şeyim yok.
That way, if you don't have it, I can wait a few minutes and get it from your husband.
Bu durumda, paran yoksa, bir kaç dakika daha bekleyip, parayı kocandan alabilirim.
But if I can't have Wayne, it doesn't mean I'm going to stay with you.
Fakat Wayne'i ele geçiremezsem, bu demek değil ki, seninle kalacağım.
If I can't have you, I don't want anyone.
Seninle olamazsam, kimseyi istemiyorum.
If you can * t find it, I * ll have to destroy myself.
Onu bulamazsan kendimi öldürmek zorunda kalacağım.
You don't have to walk lightly with me. If you wanna see what I can do with an 86, I'll be glad to show you.
İstiyorsan, bir 86'yla neler yapabileceğimi gösterebilirim.
BECAUSE YOU CAN'T SEE IT? IT DOESN'T HAVE TO EXIST IF I SHUT MY EYES.
Gözlerimi kapatırsam var olmak zorunda değil.
If you can't make it, I'll have to go to the concert by myself.
Sen gelemezsen konsere tek başıma gitmem gerekecek.
Now if you'll step aside so i can thank him for a few other services... i... i couldn't have missed you.
Tamam. Pazartesi görüşürüz. İyi zaman geçirin.
If I don't have it, I can get it for you.
Bende yoksa bile bulurum.
But if I don't I can get up 3 or 4 times, and you have to go to the end of the corridor, where is freezing.
Eğer yapmazsam 3-4 kez kalkıyorum, ve o zaman dondurucu yere, koridorun sonuna gitmek zorundasın.
I have a right to be here if I like, same as you!
Canımın istediği yerde dururum, tıpkı senin gibi!
Well, you'll have to excuse me if I can't.
Yapamazsam, mazur görmen gerekecek. - Hayır.
Perhaps if you'd be kind enough to tell us what your problem is then we could all have a go at discussing it or something. I can't.
- Eğer problemi bize anlatmak nezaketinde bulunursanız, biz de o konuyu tartışabiliriz.
I can't leave them behind even if I have to die You... Forget me, and go home
ama... unut beni, evine git
It can't be helped if you've decided. But I wouldn't have saved you if I'd wanted you to become a courtesan.
Eğer kararını verdiysen, hiçbir şey yapamam ama bilseydim seni kurtarmazdım.
I guess if you have a signed document in your possession, you can't go wrong.
Sanırım elinde imzalı bir belgen varsa, sırtın yere gelmez.
You better talk - if I can't find those two, I'll have ten hostages shot.
Konuşsanız iyi olur. Eğer o ikisini bulamazsam 10 rehineyi vuracağım.
Spock, if you can't handle it, I'm gonna have to trust him.
Yapamazsan ona güvenmek zorunda kalacağım.
I believe you have those qualities, but if you can't find them in yourself, seek out McCoy.
Bu özelliklere sahip olduğuna inanıyorum, aksi halde McCoy'u ara.
Manager, Wenlie is his brother Please stop this match I can't, and if you don't return to your seat... we'll have you thrown out
Müdür bey, Wenlie onun abisi lütfen maçı durdurun yapamam ayrıca yerinize oturmazsanı... sizi dışarı atmak zorunda kalırım
It probably doesn't have anything to do with anything but just as a precaution when you go out, if you tell me where you're going to go a phone number where I can find you.
Muhtemelen hiçbir ilgisi yok ama sadece bir önlem olarak dışarı çıktığında bana nereye gideceğini,... seni bulabileceğim bir telefon numarasını söyler misin? .
- No. All right, if I can't tell you, then I'll have to show you.
Madem anlatamıyorum, o zaman göstereyim bari.
I mean, you can't have people waving about winners if there's no burks like you and me, running around making fools of ourselves, come in last.
Yani bizim gibi ahmaklar rezil olup sonuncu gelmezse insanlar kazananları alkışlamaz.
If I can't have you, why should he?
Ben sana sahip olamıyorsam, neden o sahip olsun?
Well, I don't mean to stop the negotiations just when we're getting our positions defined... but, Hector, uh, you'll have to fill out this statement of intent... if you would... uh, before we can even begin the formalities of the draft.
Niyetim görüşmeleri durdurmak değil yerlerimizi alırken ama Hector... Hector, bu amaç beyanatını doldurman gerekecek. Doldurursan...
I'll miss you... a lot. I can't imagine what this place would have been like if I hadn't found you here.
Cephede kesip biçerek ilerleyen muharip cerrahlarımızın komik hallerini seyredin.
I was going to say that I love my wife and have never desired her more... but I'm so attracted to you that I don't know if I can resist.
Sana, karımı çok sevdiğimi ve kendisini hiç bu kadar çok arzulamadığımı fakat senin cazibene de karşı koyamadığımı söyleyecektim.
Somebody says to them "I have powders." "If you put up 3-4,000 dollar investment, we can make 50,000 distributing." They can't resist.
Biri gelip, "elimde toz var" dese "3-4 bin dolar yatırırsanız,..." dağıtımdan 50 bin kazanırız " dese karşı koyamazlar.
I'd give both my right eyes for Sam Mott of Cincinnati but Cincinnati wants Arthur and I can't give Arthur or if I give you, I must have Scutter or Faulkland which the son of a bitches won't give me
Ve bir de Pearson var, aptalın teki. İki gözümü de Cincinnati'de oynayan Sam Mott'a dikmiş vaziyetteyim. Fakat Cincinnati benden Arthur'u istiyor ; ama ben Arthur'u gönderemem.
So if you don't mind, I'll go on doing what I have to do and we can talk.
Bu nedenle sakıncası yoksa, ben çalışırken konuşabiliriz.
Or if I have to spare him, why don't you say so instead?
Ya da onun yerine canını bağışlamalıysam?
Michael says that if you can't take care of this, I have to.
Michael diyor ki, sen kontrol altına alamayacaksan, ben alacakmışım.
Some others I didn't kill myself, but I had it done... like I can have it done for you, if you don't make a deal with me.
Birkaç tanesini kendim öldürmeyip, başkasına yaptırdım. Benimle anlaşmazsan, seni de yaptırabileceğim gibi.