If that's what you mean translate Turkish
667 parallel translation
You're wasting time talking against Mr. Warriner, if that's what you mean.
Maksadın Bay Warriner aleyhinde konuşmaksa, boşuna nefes tüketiyorsun.
If that's what you mean?
Eğer demek istediğin şuysa?
You made a lot of weak, futile gestures, if that's what you mean by effort.
Beyhude jestlerle çok fazla zayıflık gösterdin, değerlendirdik dediğin buysa.
I'm in love with her, if that's what you mean.
Ona aşığım, demek istediğin buysa.
But I didn't send that note, if that's what you mean.
Demek istediğiniz not ise ; ben yollamadım.
Hey, I haven't got any gun if that's what you mean.
Hey, silahım falan yok.
Well, it's my place, if that's what you mean.
Oranın benim olup olmadığını soruyorsanız evet, benim.
Why, if you mean to insinuate that I haven't been a good friend to Marguerite Gautier, ask Prudence what I've done for her. That angel has been buying Marguerite's things, all of her jewelry one after another. Just ask her.
Marguerite Gautier'ye iyi arkadaş olmadığımı ima ediyorsan, onun için yaptıklarımı Prudence'a sor.
Well, we didn't make speeches if that's what you mean.
Onunla konuşmadık, kastettiğin buysa.
He hasn't any legal right, if that's what you mean.
Kastettiğin yasal bir haksa, evet buna hakkı yok.
I run trains, if that's what you mean.
Trenleri idare ediyorum, eğer demek istediğiniz buysa.
Well, I didn't tell him, if that's what you mean.
Ona söylemedim, eğer bunu kastediyorsan.
You see, it's not just the type of song that a guy would... Pardon me, Father, that a gentleman... would croon to his babe, if you know what I mean.
Yani bir adamın, pardon Peder, bir beyefendinin, bebeğine mırıldanabileceği bir şarkı değil, anlatabiliyorumdur umarım.
Well, a woman could have done it. If that's what you mean.
Bir kadın da bunu yapabilirdi demek istediğiniz buysa.
Miss Claythorne was locked in her room, Doctor, if that's what you mean.
Bayan Claythorne odasında kilit altındaydı doktor. ... sizin demek istediğiniz buysa.
We can't trade there, if that's what you mean.
Orada alışveriş yapamayız, kastettiğim buysa.
There is no particular reason to believe she is any danger, if that's what you mean.
Tehlikede olduğunu ortaya koyan bir durum söz konusu değil ama.
That's what happens if you're mean.
Acımasız olursanız böyle olur.
This the first time I ever heard the Rainbow outfit called cattle thieves if that's what you mean.
Demek ki biz ilk defa Rainbow personeli olan,... sığır hırsızlarına karşı geleceğiz, öyle mi? Bilmiyorum, söylediklerimi yap yeter.
She's difficult to handle, if that's what you mean.
Baş edilmesi zor birisi, eğer kastettiğin buysa.
I'm not sentimental, if that's what you mean.
Duygusal değilim, kastettiğin buysa.
Look, it didn't give me any complexes, if that's what you mean.
Kastettiğin buysa bende bir sorun yaratmadı.
I'm not gonna quit my job, if that's what you mean.
İşimi kastediyorsan, bırakmayacağım.
- I ain't leaving town, if that's what you mean.
- Kastettiğin buysa kasabayı terketmiyorum.
I don't wanna see him full of bullet holes, if that's what you mean.
Onu delik deşik bir halde görmek istemiyorum, eğer bunu kastediyorsan.
I'm in perfect condition, if that's what you mean.
Son derece sağlıklıyım, eğer bundan bahsettiysen.
I'll never forget tonight as long as I live, if that's what you mean.
Bu geceyi ömrüm boyu unutmayacağım, kastettiğin buysa eğer.
The skirts are shorter, if that's what you mean.
Etekler kısaldı, Eğer onu soruyorsanız.
Well, it's something personal, if that's what you mean.
Özel bir şey için, eğer bunu sorduysanız.
I never lived there, if that's what you mean.
Orada hiç yaşamadım, eğer kastettiğiniz buysa.
I hate them cruddy Krauts, if that's what you mean.
Demek istediğin buysa Almanlardan nefret ediyorum.
We don't bull the game, if that's what you mean.
Oyunu aceleye getirmeyiz, demek istediğin bu ise.
I don't consider it literature, if that's what you mean.
Onu edebiyat saymam, eğer demek istediğin bu ise.
- I'm American, if that's what you mean.
- Amerikalıyım, bunu kastettiyseniz.
If that's what you mean.
Bunu kastediyorsan eğer.
No. No, I don't think you're a specimen, if that's what you mean.
Hayır bence bir denek değilsin, eğer bunu kastediyorsan.
It won't kill you, if that's what you mean.
Sizi öldürmez, demek istediğiniz buysa.
I didn't kill him, if that's what you mean.
Onu öldürmedim, eğer kastettiğin bu ise.
But sometimes it seems to me that I'm a lot older than Isak, if you know what I mean.
Ama bazen Isak'tan çok daha yaşlıymışım gibi geliyor. Ne demek istediğimi anlarsın.
Pretty soon I'm gonna have Henry Terrill where I want him, if that's what you mean.
Ve çok yakında Henry Terrill'ı istediğim yerde yakalayacağım, eğer demek istediğin buysa.
- Well, he's not in Kyoto, if that's what you mean.
- Merak ettiğin buysa, o Kyoto'da değil.
Well, I never thought of "taking over," if that's what you mean.
"Üstlenmeyi" hiç düşünmedim, söylemek istediğin buysa.
That's just icing on the cake, you know, a wig for a bald personality, if you get what I mean.
Bu sadece kek üstündeki buz örtüsüdür, bilirsin, kel biri için üretilmiş peruk, bilmem anlatabildim mi?
He was downright rude, if that's what you mean.
Son derece kabaydı, tabii kastettiğin buysa.
You can't let her go that way, it's like... a beautiful woman dying an old maid, if know what I mean... by an old maid.
Onu bu şekilde kaderine terk edemezsiniz. Bu tıpkı, güzel bir kadının bir kız kurusu olarak ölmesi gibi bir şey. Yani yaşlı bir kadın gibi.
We didn't see his face, if that's what you mean.
Sormak istediğiniz buysa yüzünü göremedik.
I'm not going to apologize, if that's what you mean.
Kastettiğin buysa, özür dilemeyeceğim.
and that means ; a 1000 £ a year, a semi-detached downtown, a 2nd hand Austin, and a wife to match if you know what I mean.
Ve bu da yılda 1000 £, şehre yakın küçük bir ev, 2.el sıradan bir araba ve bunlara uygun bir eş anlamına gelir.
I mean, if that's what you decide on.
Yani, buna karar vermişseniz.
If that's what you mean.
Öyle diyorsan.
I haven't broken that promise, if that's what you mean.
Kastettiğin buysa, sözümden dönmedim.