English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Imbedded

Imbedded translate Turkish

63 parallel translation
He's left a rather large number of interrogative subroutines imbedded in his access code.
Erişim şifresi için çok büyük bir sayı girmiş.
It was imbedded in the fabric.
Leke kumaşa işlemiş.
Imbedded with wood splinters, lime green paint.
İçinden kıymıklar ve yeşil boya çıktı.
It lies imbedded in a rock near here.
Bu yakınlarda bir kayaya gömülü halde yatıyor.
New Freedom communicates to its agents... through codes imbedded in newspapers and magazines... and that's where you come in.
Yeni Özgürlük, casuslarıyla irtibatı... gazete ve dergilere gizlediği şifreler aracılığıyla sağlıyor. Sen burada devreye giriyorsun.
This thinking is imbedded in our culture tradition and it hampers the nation.
Kültürümüzde ve geleneklerimizdeki bu anlayış milletimizin önünde bir engel.
She's got a lot of new gadgets in her car, most new cell phones are imbedded with a GPS chip.
Arabasında yeni teknolojik şeyler var. Cep telefonlarının çoğunda GPS cipi vardır.
It fragmented his skull, damaged his temporal arteries and imbedded in his brain.
Bu da kafatasını parçalayarak, beyindeki damarlara zara vermiş.
Depressed skull fracture imbedded with tiny white fibers.
Çökmüş kafa kırığının içinde küçük beyaz iplikler var.
- Is MacLaine imbedded with Keene?
- MacLaine'in Keene ile ilişkisi var mı?
There's a pattern imbedded in the lead.
Kurşunda bir desen oluşmuş.
So he's probably using the imbedded GPS to keep tabs on her location.
Yerini belirleyebilmek için GPS taktırmış olmalı.
It imbedded itself in the adductor longus.
Uzun kaslar sağlam.
Well, the bad guys have imbedded themselves in a residential area where there's a lot of kids.
Kötü adamların yerleştiği bölge...,... bir sürü çocuğun koşup oynadığı bir alan.
.. is the nail imbedded in the coffin of the British imperialism.
Beni hedef alan her bir darbe İngiliz emperyalizmi tabutuna çakılan bir çividir.
It's not gray. It's actually the text USA100 imbedded a classified number of times within the bill.
Belirli bir sayıda basılmış USA100 yazısından oluşuyor.
The next stab imbedded that into the bone.
Bir sonraki vuruş bu tozları kemiğin içine soktu.
But they probably had some transmitters Imbedded in his shoes as well.
Ama muhtemelen ayakkabılarına da yerleştirmişlerdi.
It's just an incarcerated hernia, a gluteal abscess, road rash that needs skin grafting, an imbedded drill bit, rule-out appy on a 12-year-old girl.
Sadece bir fıtık, bir kalça apsesi vakası, deri nakli gereken motosiklet kazası geçirmiş biri, delginin bir parçası vücuduna giren inşaat işçisi, apandisit şüphesi olan 12 yaşında bir kız.
No, but I found these imbedded in the skull.
Hayır, ama bunları kafatasına gömülü buldum.
My imbedded learning programs covered a lot of scenarios, but this... clearly wasn't one of them.
Sistemli bilgi tahmin programlarım pek çok senaryo ortaya koymuştu ama bu kesinlikle onlardan biri değildi.
Some metallic flakes imbedded in the bone.
Bazı metal tanecikler, kemiğe gömülmüş.
33-year-old male photographer was outside the ivy. Made the mistake of trying to photograph Russell Crowe, wound up with a camera imbedded in his rectum.
- 33 yaşında bir erkek, kimliğinde fotoğrafçı olduğu yazıyor, Russel Crow'un resmini çekme hatasında bulunmuş ve sonucunda kamerası rektumuna girmiş.
- It was imbedded in your leg.
- Bacağına girmişti. - Evet.
Chewing has imbedded particulates into the teeth marks in the medial malleolus.
Çiğneme ; tanecikleri, ayak bileği yan kemiğindeki diş izlerine gömmüş.
Some kind of little computer chip imbedded in his midbrain.
Beynin orta kısmının içine gömülmüş bir tür mini bilgisayar çipi.
Dr. Nayak, we found a bio-chip imbedded in Mr. Leader's brain.
Dr. Nayak, Bay. Leader'ın beynine yerleştirilmiş bir bio çip bulduk.
There are particulates imbedded in the compaction.
Sıkıştırılmış bölgeye gömülmüş parçacıklar var.
It appears imbedded right here.
Buraya yerleşmiş bir şey görünüyor.
The slug is imbedded close to his spine.
Mermi omurgasına yakın bir yere saplanmış.
Not if it were imbedded between the teeth or under the gum line.
Dişlerin arasına ya da dişeti hizasının arasına yerleştirilmişse olamaz.
The magnetization imbedded in ALH84001 proves that 4 billion years ago, Mars had both.
ALH84001'deki mıknatıslanma da kanıtlıyor ki 4 milyar yıl önce Mars'ta her ikisi de yoktu.
The tissue was deeply imbedded.
- Doku bayağı derindeydi.
Look at the bruising on the tomato slice and the depth of the gravel imbedded in the cheese.
Domates dilimindeki zedelenmeye ve peynirin içine girmiş çakılın yoğunluğuna bak.
But what he didn't know was that I arranged to have a black box imbedded in my brain, in your brain.
Fakat onun da düşünemediği bir şey vardı, bir kara kutu hazırladım beynime gömülü, beynine.
Ten years ago, before he even met you, a loose bolt flew off a Ferris wheel and imbedded in his skull, destroying the part of his brain that feels shame.
On yıl önce, seninle tanışmasından bile önce, dönme dolaptan gevşek bir cıvata fırlamış ve kafatasına girip beyninde utanç hissettiren parçayı yok etmiş.
Infrared L.E.D.s imbedded in the hat - - invisible to the naked eye and yet make your face invisible to the digital one.
- Şapkaya yerleştirdiğim kızıl ötesi LED'lerle. Çıplak gözle görülemiyorlar ve yüzünü de dijital ortamlarda görülemez hâle getiriyorlar.
And upon magnification, it became clear that there were minute shards of debris imbedded in the bone, and it looks like glass.
Büyütüp incelediğimde ise bunların kemiğe batmış kırık maddeler olduğunu gördüm tıpkı cam parçalarına benziyorlar.
There's a metal fragment imbedded in the rib.
Kaburga kemiğine saplanmış bir metal parçası var.
See, the nanotoxins can just as easily be imbedded in carbon-fiber bone.
Nanotoksinler karbon-fiber bir kemiğe de kolayca yerleştirilebilir.
He's imbedded neuro-inhibitors into this armor!
Zırhının içine nöro inhibitörler gömülü.
I bet the slug was imbedded in the cabin wall and our cleaner dug it out.
Kurşunun kabin duvarında olduğunu düşündüm ve temizleme ekibi onu çıkardı.
There was hemorrhaging and foreign object splinters imbedded behind his right eye.
Kanaması ve sağ gözünün arkasına koyulmuş yabancı bir nesne parçası var.
We have Goliaths imbedded in built up areas.
Şehir içlerinde bulunan devler bulunuyor.
The guy who died had one of these imbedded in his skin.
Ölen adamın derisinde bundan vardı.
Less than a day, the body assimilates imbedded picotech.
1 günden az bir süre içinde vücut pico teknolojiyi benimsedi.
Cam's running a DNA on both samples, but I also found traces of chestnuts imbedded on the victim's clothing.
Ben de ayrıca kurbanın elbiselerine gömülmüş kestane parçaları buldum.
There could be some debris imbedded under her flesh or even in bone.
Derisinin altında kalıntı, hatta kemik bile olabilir.
There's metal and glass imbedded in the scalp.
Kafa derisine batmış cam ve metal parçalar var.
Which is very strange, given that 90 % of u.S. Bills Have cocaine imbedded in their fibers.
Ki bu çok garip, Amerikan dolarının % 90'ının yapısında koakin vardır.
The next day he tracked it down, found a large stone imbedded in the side of a mountain.
Ertesi gün, oraya gittiler ve bir dağın iki tarafına gömülmüş büyük bir taş buldular.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]