English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Immersed

Immersed translate Turkish

219 parallel translation
I can get so immersed in that world, and at times, I will start to cry... and may even get sad from it.
Oraya girip ağlayabilir ya da üzülebilirim.
That means I'm collecting the steam and I guide it through this glass container which is immersed in snow and that cools the steam.
Bu, buharı topluyorum anlamına geliyor ve onu kara gömülmüş bu cam kaba aktaracağım ve bu buharı soğutacak.
Archimedes'principle indicates that the upward buoyant force which is exerted on a body immersed in fluid whether fully...
Arşimet prensibi, bir sıvı içinde duran cisme kaldırma kuvvetinin etki ettiğini savunur.
This is the tale of the strange adventures of young Allan Gray, who immersed himself in the study of devil worship and vampires.
Bu, kendisini şeytana tapma ve vampir hikayelerini araştırmaya adamış genç Allan Gray'in garip maceralarının hikayesidir.
He's deeply immersed in it.
Başka şeyle ilgilenmiyor.
It was the way you... immersed yourself in those stories as if you were almost happy about their deaths.
Kendini o hikayelere o kadar kaptırdın ki sanki öldükleri için neredeyse sevinçten havalara uçacaktın.
If you ever got up and read a morning paper, you might discover little news events, little items of general interest, that might stop you getting immersed in such a gold-plated, triple-decked, star-spangled lie as you have just told me.
Bir gün kalkıp bir sabah gazetesi okursan, belki küçük haberler, halkın ilgisini çeken bazı yazıları farkedersin de, bu da seni biraz evvel bana attığın türden altına bulanmış, allanıp pullanmış palavralar atmana engel olur.
You're so immersed in a theology of making a fast buck.
Ne yazık ki kendini fazlasıyla, küçük hesaplara kaptırmışsın.
It's unhealthy to remain in here immersed in your books.
Haklısınız. Bu küçük odada kitaplarınızın, defterlerinizin içine dalmış olarak kalmak çok sağlıksızdır.
I've immersed myself in work for 40 years.
40 yıldır çalışmaktan başka bir şey yapmıyorum.
Immersed in the fire, defenders died at the scene.
Savunma pozisyonundakiler ateşe atıldı, çatışma yerinde öldürüldü.
I'm totally immersed.
Tamamen battım.
Totally immersed in liquid.
Tamamen sıvıya battım.
I can bathe, immersed in all of them.
Bunların hepsine dalıp yıkanabilirim.
but in many others, who are immersed in sin.
Ve pek çoğu böylece günaha giriyor.
Having immersed the body in catalepsy embalming was to suspend indefinitely vital functions.
Vücuda giren irade ve his yitimiyle.. tahnit, süresiz hayati fonksiyonlarını durdurmuş.
At that very moment I was immersed in a white jet, drenching me from head to toe
O anda başımdan ayak parmaklarıma kadar beni sırılsıklam ıslatan beyaz bir fıskiyenin içine dalmıştım.
He became a superb linguist and immersed himself in the hieroglyphics.
Müthiş bir dilbilimci haline geldi ve kendisini hiyerogliflere gömdü.
He aspired to be a worthy colleague to the illustrious Tycho who for 35 years had been immersed in exact measurements of a clockwork universe ordered and precise.
Üzerinde çok emek verdiği çalışmalarını başarılı ve 35 yıldır hatasız gözlem yaparak, evrenin işleyişini doğru hesaplamış olan Tycho ile paylaşmaktan çekinmiyordu.
Faraday had immersed himself so deeply in electrical and magnetic experiments that he came to visualize the space around a magnet as filled with invisible lines of force.
Faraday elektriksel ve manyetik deneylere kendini o kadar kaptırmıştı ki mıknatısın etrafında görünmez kuvvet alanı olan bir boşluk tahayyül etti.
What would we feel on its seething, self-luminous surface or immersed in its heart of nuclear fire?
Peki ya fışkırmalar yapan parlak yüzeyinde ya da kalbine doğru nükleer reaksiyonların gerçekleştiği bölgeye dalsak ne hissederdik?
Immersed in these thoughts I found myself approaching a world that was clearly inhabited a world I had visited before.
Bu düşünceler arasında kaybolurken kendimi terkedilmiş ve daha önce... hiç ziyaret etmediğim bir dünyada buldum
4000 families of favourites, of princes of the blood, of the sword or of the church, who detest each other, and who vegetate in the court, immersed in vice and abuses.
Birbirinden nefret eden ve saraydan sebeplenen aynı kandan, kılıçtan ya da kiliseden 4000 seçkin aile ahlaksızlığa, fesata gömüldüler.
'83 to'86, immersed in the STRADA project.
83'ten 86'ya kadar da kendini STRADA projesine adadı.
A saint immersed in boiling water does not play childish tricks.
Kaynar suya daldırılmış bir aziz çocukça hileler yapmaz.
Oh, when he's totally immersed in a foreign language, - the average child can become fluent in weeks. - Yeah, but what about Bart?
Kendini yabancı dile verirse ortalama bir çocuk birkaç haftada akıcı bir duruma gelebilir. — Peki ya Bart?
I could get immersed in some of that.
Böyle şoka can kurban.
Isn't it Max, not Chip you want to see immersed to his eyeballs in raw sewage?
Burnuna kadar boka batmış olarak görmek istediğin Chip değil de, Max değil mi?
I'm immersed in my music.
Müziğime dalmışım.
Wow, looks like you really immersed yourself.
Vay canına, gerçekten bu işe dalmış gibi görünüyorsun.
I was too immersed in the work to notice.
- İşe o kadar dalmıştım ki, fark edemedim.
Jane Wyman, the widow in Douglas Sirk's All That Heaven Allows, is not rejected by her community, she is immersed in it.
... dönemin en erdemli türüydüler. Douglas Sirk'in "All That Heaven Allows" filmindeki dulu oynayan Jane Wyman içinde bulunduğu toplum tarafından dışlanmamış, benimsenmiş biriydi.
Uh, Captain... please tell Dr. Jetrel that I am... touched by his tender concern for my state of health, but that I'd rather be immersed in a pit of Krallinian eels than be examined by him.
Ah, Kaptan... lütfen Dr. Jetrel'e iletin, sağlığım ile ilgili bir sorun üzerinde çalışması beni çok etkiledi, ama kendisine kobay olarak başka bir şey bulmasını tercih ederim.
Sorry, Bart. I'm deeply immersed in the Teapot Dome scandal.
Üzgünüm Bart. Gerçekten Teapot Dome skandalıyla meşgulüm.
We have the man himself immersed in ancient history, letting the whole place go to shit.
Kendini antik tarihe kaptırmış ve geminin boka batmasına izin vermiş biri.
It was as if I was suddenly immersed in it.
Aniden içine dalıverdim.
I immersed myself fully, I studied the minutiae,
Sonra bütün dikkatimi eğitime verdim. İnce ayrıntılara indim.
I was immersed in your remembrance all the time.
her an anılarına dalarım.
Seven's neural pattern- - her sense of self- - is immersed in chaos.
Seven'ın nöro-şablonu- - kendine ait duyguları- - kaosa batmış durumda.
If it's any consolation, I have spent most of the morning immersed in a complicated surgical procedure.
Eğer seni teselli edecekse, sabahımın büyük bir bölümünü karmaşık bir cerrahi prosedür için harcadım.
36 hours immersed in water.
36 saattir suda.
My whole life, I've immersed myself in science and... and schematics.
Tüm haytım boyunca kendimi bilim ve... ve şemalara kaptırdım.
As they immersed me, I put myself in a deep state of kelno'reem.
Beni batırdıkları anda, kendimi derin bir kelno'reem durumuna geçirdim.
We obviously all immersed ourselves in different pars of it. I remember Mick pulling me over and saying,
Hepimiz illâ ki başka bir yönüne dalmıştık.
So I immersed myself in Jesus Christ.
İsa'nın kimliğine büründüm.
I am in a good mood... immersed in work from morning till night... a small pamphlet on the music... occupies my fingers.
Tam havamdayım... sabahtan akşama çalışmalara dalmış... elimde küçük bir... müzik broşürünü tutuyorum.
Maybe Mr. Fish missed that while immersed in the Constitution.
Herhalde Mr. Fish Anayasa'ya dalmışken bunu gözden kaçırdı.
The thing about computers, the thing I like... is that I'm immersed in them... but it's not like a living thing that's gonna leave or die or something.
Bilgisayarlarda hoşuma giden olay, kendimi onlara kaptırmam ama... canlı değiller, yani seni asla terk etmezler yada bir gün ölmezler.
If the density of the object... is less than that of the substance in which it is immersed...
Eğer bir nesnenin yoğunluğu içine daldırıldığı sıvıdan azsa...
Others are immersed in prayer or meditation.
Diğerleri saplanıp vardır meditasyon ve dua.
And one solitary monk. Still immersed in prayer.
Ve bir keşiş buluruz, dualarınızda hala daldı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]