English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Impertinence

Impertinence translate Turkish

133 parallel translation
And take two more for impertinence.
- İki hafta da küstahlığın için.
And who, may I ask, has the impertinence to tell me and Gypo to shut up?
Bana ve Gypo'ya kes sesini diyebilme küstahlığını gösterenin kim olduğunu sorabilir miyim?
King Alexander has dared to resist us but God's hand has punished his impertinence.
Alexander bize karşı koyma cüretini gösterdi. Fakat Tanrı, kendi elleriyle onun bu küstahlığını cezalandıracak.
I can't get over the impertinence of that young lieutenant.
O genç teğmenin saygısızlığı beni çok sinirlendirdi.
- There is no humor in impertinence, Pierre.
- Bu şaka değil terbiyesizlik, Pierre.
- That's another thing, impertinence.
- Terbiyesizlik başka bir şeydir.
Do you have the impertinence to proclaim that he isn't in love with you?
Size aşık olmadığını mı... söylemeye çalışıyorsunuz?
Such impertinence.
Bu sabırsızlık.
Gross impertinence.
Bariz münasebetsizlik.
Never heard such impertinence, opening my bag! It was open.
- Açıp bakman ne saygısızlık.
There was a time when I would have resented such impertinence... particularly from a doctor whose conduct leaves so much to be desired.
Eskiden olsa, özellikle de davranışı çok yakışıksız olan bir doktorun böylesi bir küstahlığını içerlerdim.
The impertinence of young people today is simply appalling.
Bugünkü gençler de çok küstah oluyor.
- I know, I know, it's impertinence.
- Biliyorum. Küstahlık.
If you want to add impertinence to your eavesdropping we'll soon see about that.
Gizlice dinlediğin yetmiyormuş gibi bir de münasebetsizlik edeceksen şimdi icabına bakarız.
I can't stand impertinence.
Küstahlığa katlanamam.
Some gentleman offered me an impertinence. I left it in his face.
Bana terbiyesizlik eden bir beyefendinin suratında bıraktım.
As for the rest of the proposition is not an impossibility. It's merely an improbability and, above all, an impertinence.
Teklifin kalanına gelince, bu imkansız değil neredeyse olasılık dışı.
There may come a time, Hentzau when your services will no longer excuse your impertinence.
Hizmetinizin münasebetsizliğinizi affettirmeyeceği bir zaman gelebilir Hentzau.
Your ongoing impertinence is a waste of our time.
Bu münasebetsizliklerine de ayıracak vaktimiz yok.
- Impertinence!
- Küstah!
I hope you'll forgive the impertinence, Miss Clay.
Umarım, saygısızlığımı bağışlarsınız, Bayan Clay.
You're a Miss Impertinence, aren't you?
Siz tam bir bayan saygısızsınız, değil mi?
I cannot tolerate impertinence,
Küstahlığa tahammülüm yoktur.
TO A WOMAN IS A WOMAN FOR ITS ORIGINALITY, YOUTHFULNESS, DARING AND IMPERTINENCE.
Kadın Kadındır orijinalliği, gençliği, cüretkarlığı ve küstahlığına
We don't mean no impertinence, sir.
Amacımız saygısızlık değil, efendim.
Impertinence noted.
Saygısızlığınız kaydedildi.
Are you quite finished with your impertinence?
Küstahlığın bitti mi?
And he has the impertinence to ask you, his uncle, father of the girl he has deceived, to carry his proposal to that rascal, the father of that slut!
Ve sana sorma küstahlığında bulundu, dayısına gönül eğlendirdiği kızın babasına, o namussuza teklifi sunmanı istedi o fahişenin babasına!
His recent impertinence in claiming and capturing some of our frontier towns must be well known to you, Thomas, since you more than distinguished yourself in several of these engagements?
Yakın zamanda küstah bir biçimde hak iddia edip, ele geçirdiği, kuzeydeki bazı kasabalarımızı çok iyi biliyor olmalısın Thomas. Münferit yükümlülükler ve pazarlıklar gereği, sandığından çok daha önemli bir konumdasın.
Speaking of impertinence, would you like to hear a perfectly marvelous joke?
Saygısızlıktan söz etmişken, bir fıkra anlatabilir miyim?
What impertinence!
Bu ne küstahlık!
I hope you're not disgruntled by my impertinence.
Umarım münasebetsizliğim sizi gücendirmemiştir.
One wrong movement in bed, one impertinence, and it goes wrong.
yatakta son derece kaygan ve hoş görünecek.
Mr. Witt? When I have the impertinence to climb into your pulpit and deliver a sermon, then you may tell me my duty.
Bay Witt, ben din işlerine karışırsam, siz de askerlik işlerine karışırsınız.
I had the impertinence to ask him for a volume of his poems.
Bir şiir kitabını isteme cüretini gösterdim.
I shall report your impertinence to Gen. Shima.
Terbiyesizliğinizi General Shima'ya rapor edeceğim.
Why did you use a man whose impertinence I already disliked, to bring me your letter?
Onun gibi kaba bir adamı niçin kullanıyorsunuz? Mektubunuzu getirmesi hiç hoşuma gitmedi.
The reason for my behavior, señor, is not impertinence.
Davranışımın sebebi küstahlık değil Senyor.
Each of us must know when to give proof of our modesty and when to show impertinence.
Her birimiz alçakgönüllü olduğumuzu kanıtlamalıyız. Her zaman sabırlı olmalıyız.
Impertinence!
Küstahlık bu!
I wonder at your impertinence.
Ben sizin küstahlınızdan bahsedeceğiz sanmıştım.
What an impertinence!
Bu ne münesabetsizlik!
But your impertinence is getting a little out of hand.
Fakat münasebetsizliğiniz çığırından çıkmaya başladı.
E with an impertinence, that it surprises now me, said to it :
Şaşkınlık içindeydim ve bir an geçmişi düşünerek, münasebetsizce
These growing signs of impertinence begin to disturb me, Solitaire.
Bu artan küstahlıklar beni rahatsız ediyor Solitaire.
What impertinence.
Ne büyük küstahlık.
Incredible impertinence.
İnanılmaz bir küstahlık.
Except for your impertinence.
Senin terbiyesizliğin hariç.
I detest your impertinence.
Bu saygısızlıklarınız hiç hoşuma gitmiyor!
Monsieur, I ask you to please listen to what I say. Before you get angry at my impertinence :
Mösyö, lütfen münasebetsizliğime kızmadan önce söyleyeceklerimi dinlemenizi rica edebilir miyim?
Impertinence!
Skandal.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]