English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / In favour

In favour translate Turkish

838 parallel translation
Even civilian groups in favour of robots are protesting causing minor skirmishes.
Robotlardan yana sivil gruplar bile protesto ediyor ve küçük çarpışmalara yol açıyorlar.
Most of the underground is in favour of action but everyone's hesitant.
Yeraltındakilerin çoğu eylem istiyor ama herkes tereddütte.
I'm always in favour of peace.
Ben daima sulh taraftarıyım.
- All those in favour?
- Herkes onaylıyor mu?
- All in favour?
- Herkes onaylıyor mu?
I cannot deny that I hope, that I know that this jury will be prejudiced in favour of my case for I am pleading for the rights of the individual against the system.
Sisteme karşı bireysel haklar için yalvaracağımdan, bu jürinin, davamın lehine taraflı olacağını bildiğimi, bunu umut ettiğimi inkar edemem.
They're in favour of decriminalising adultery because they think..... it won't actually change anyone's moral stance.
Lehte zinayı savunuyorlar düşüncelerine göre aslında kimsenin ahlakına zarar gelmeyecek.
- I'm all in favour.
- Bana iyilik yapmış olursunuz.
I am in favour of any measure which would lead to closer cooperation in Europe.
Avrupa'da daha yakın bir işbirliğine önayak olacak her tür yolu destekliyorum.
All those in favour of George Henderson for marshal, say "aye".
George Henderson'ın polis şefi olması taraftarı olan herkes, "aye" desin.
We agreed that such an act would win favour in your eyes.
Senin gözüne girmek için böyle davranmak istedik.
All in favour of Killer Jones for the new sheriff of Carson Valley say "Aye."
Katil Jones`un Carson Vadisine şerif olmasını onaylayanlar "Evet" desin.
The vote is nine to three in favour of guilty.
Oylar dokuza üç suçlu lehinde.
The vote is eight to four in favour of guilty.
Oylar sekize dört, suçlu lehinde.
- I am not in favour of that.
- Ben bu fikirden yana değilim.
Well, the vote's nine to three in favour of acquittal.
Peki, oylar dokuza üç beraat lehinde.
- All in favour?
- Kabul mü?
The manicurist is in favour of the mistress theory but the hairdresser is against it.
Manikürcü kız metres kuramını destekliyor... ama kuaför karşı çıkıyor.
All in favour of going there and surrendering, say "Aye."
Pekala beyler... Gidip teslim olma yanlısı olanlar "evet" desin.
I'm in favour of you studying but your poor mother will be lonely.
Okumaktan daha iyi bir şey olamaz. Ama annen yalnızlık çekecek.
In favour of honour.
Onurunu kurtaracaksın.
Yes, I've decided in favour of honour... unless you have in your black heart some touch of pity.
Evet, onurumu kurtarmaya karar verdim... tabii acımasız yüreğinde biraz merhamet yoksa.
- All in favour?
- Herkes kabul ediyor mu?
I wanted to ask if Mrs. Greifer would do a favour for my fiancée...
Bayan Greifer'in hazır olup olmadığına bakmaya gelmiştim. Kocam için.
"round about their table that obtaining favour in Thy sight... they may shine like the stars of heaven."
Senin gözünde iyilik etmek amacıyla oturdukları masalarında cennetin yıldızları gibi parlasınlar.
Furusawa, owner of Kyoto's biggest cotton goods store, asking a favour of the lowly Jurakudo because he's in need of some pocket money.
Kyoto'nun en büyük kumaş dükkânının sahibi Furusawa boynu bükük Jurakudo'dan bir iyilik istiyor. Çünkü biraz harçlığa ihtiyacı var.
In that case, we need something to happen in our favour.
Bu durumda, bizim lehimize olacak bir şeye ihtiyacımız var.
I am afraid, Mr Kretschmar-Schuldorff, that doesn't sound very much in your favour.
Bay Kretschmar-Schuldorff, korkarım ki bu söyledikleriniz, hakkınızda iyi bir intiba bırakmıyor.
The boss said to ask you as a favour will you sing that song when you were in the show?
Patronun sizden bir ricası var. Gösterideyken söylediğiniz o şarkıyı söyler misiniz?
Your leave and favour to return to France, from whence, though willingly, I came to Denmark to show my duty in your coronation.
Taç giyme töreninize katılmak için, koşa koşa geldim Danimarka'ya.
For Hamlet and the trifling of his favour, hold it a fashion and a toy in blood, a violet in the youth of primy nature.
Hamlet'e, boş övgülerine gelince. Bir oyun, bir gençlik hevesi say bunları. Bir menekşedir açmış erkenden, bahar günü.
Now, if I ruled in your favour, my...
Lehinize karar versem...
That's a break in your favour.
Bu senin hikayeni doğrular.
That's one thing in her favour.
Onun yanında olan bir şey var.
In that case, do me this favour, please
O zaman bana bir iyilik yapın lütfen.
Maybe it'll turn out we did you a favour, bringing the two of you in here.
Belki de ikinizi buraya getirmekle sana bir iyilik yaptık.
It's why I want to stack the odds in her favour.
Bu yüzden tüm şartları onun lehine çevirmek istiyorum.
I'm in a spot here. Do me a favour.
Tam anlamıyla arada kaldım.
- In return, do me that favour...
Karşılığında bana ufak bir iyilik yapacak olursanız...
Since it was I who suffered the indignity of being challenged on the field of honour by a squire in the guise of a knight, I feel that it is my privilege to ask a favour for the prisoner.
Turnuva alanında, şövalye kılığına girmiş bir çömezle karşılaşma onursuzluğunu ben yaşamak zorunlulugunda kaldığıma göre, mahkumdan bir talepte bulunmaya hakkım olduğunu düsünüyorum.
But, one day, you could testify in my favour.
Ama gün gelir, iyiliğimi doğrularsın.
And who took your business away from you in return for the favour?
Ama yaptığı iyiliğe karşılık, işini elinden kim aldı?
Said you wouldn't take my favour. He said you'd chew up the job and spit it back in my face.
Benim iyiliğimi asla kabul etmeyeceğini, o işi çiğneyip, suratıma tüküreceğini söyledi.
Would I favour them by appearing as guest lecturer... in one of their night school journalism classes?
Gece okulunun muhabirlik derslerinde konuk olarak... konferans verip veremeyeceğimi soruyor.
I wish you to do me a favour while you are in Berlin.
İzin kağıtlarınızı buyrun.. Berlin'deyken bana yardım etmeni isterim.
You might be interested to know that your lie-detector test turned out in your favour.
Herhalde yalan makinesinden çıkan sonucu öğrenmek istersin. Sonuç lehineymiş.
If I succeed, you can do me a favour in return.
- Başarırsam, karşılığında bir iyilik yaparsınız.
That's certainly in his favour.
Bu onun lehine bir şey.
In memory of a small favour I once did for him, he left me his boat.
- Gemisini de bana miras bıraktı.
I'll submit all the facts in your favour.
Tüm gerçekleri sizin lehinizde sunarım.
In the meantime, would you do me a favour?
Bu arada, bir iyilik yapar mısınız?

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]