In principle translate Turkish
455 parallel translation
- I got hired! - In principle.
Yani prensip olarak.
In principle, yes.
Prensipte evet.
The ministry agrees in principle, but we have to move fast.
Bakanlık prensipte anlaşıyor, ama hızlı hareket etmeliyiz.
But in principle, I was absolutely right.
Ama temelde haklıydım.
- I'm for the idea in principle.
Prensipte fikri destekliyorum.
We agree in principle.
Prensipte anlaştık.
She has agreed... in principle to issuing a statement
Son bir açıklama yazmayı kabul etti! İnanılmaz birisi!
I'm not against it, in principle.
Ben ilke olarak buna karşı değilim.
In principle, we know, don't we?
Aslına bakarsak biliyoruz, değil mi?
In principle, yes.
Aslına bakarsan, evet.
In principle, it's all very simple.
Prensipte, her şey çok basit.
In principle I'm against them.
Bu tip şeylere prensipte karşıyım.
Hit them on the head mercilessly, though in principle we oppose all violence!
Prensip olarak hepimiz şiddete karşı olsak da kafalarına acımasızca vur.
In principle, you'd say it could be done?
Prensipte yapılabilir mi diyorsunuz?
That sounds good in principle, captain Von schoenvorts, but what if we were to find some means of escape?
Bu prensipte iyi görünüyor, Kaptan Von schoenvorts, ama eğer kaçmak için bazı aletler.. bulmak istersek ne olacak?
In principle, you're quite right.
Prensipte tümüyle haklısın.
He wasn't opposed in principle to a marriage link with his family.
Ailesiyle bir evlilik bağı kurmama temelde karşı değilmiş.
That was agreement in principle
Bu, prensipte bir anlaşma.
It's no different in principle to plants leaning towards and receiving energy from a sun.
Mantıken bunun bitkilerin güneş enerjisine doğru eğilmelerinden farkı yok.
In principle, such a journey mounting the decimal points closer and closer to the speed of light would even permit us to circumnavigate the known universe in 56 years, ship time.
Prensipte böyle bir yolculuk ondalık değerleri ışık hızı seviyesine çıkararak bize bilinen evreni 56 yıllık bir süreçte kat etme imkanı verebilir.
Archimedes'principle indicates that the upward buoyant force which is exerted on a body immersed in fluid whether fully...
Arşimet prensibi, bir sıvı içinde duran cisme kaldırma kuvvetinin etki ettiğini savunur.
The principle disease here is goitre.
Guatr yukarı Hurdes'in spesifik hastalığıdır, ki bu yeni konumuzu oluşturuyor.
In earlier years, the most important principle of my life used to be " never lie, - always tell the truth.'
Gençliğimde hayatımın en önemli ilkesi, "asla yalan söyleme daima doğruyu söyle" olmuştur.
It's an accepted principle in science that nothing can go on forever without running dull, isn't it?
Bu bilimde temel kuraldır. Hiç bir şey eskimeden sonsuza kadar gidemez, değil mi?
Why, in defiance of every precept and principle of this establishment... is this young person permitted to wear her hair in curls?
Bu kurumun tüm prensiplerini hiçe sayarak... niçin bu kızın saçını kıvırcık yapmasına izin verildi?
our country, the noblest country in the history of men was based on the principle of individualism.
Ülkemiz, insanlık tarihinin en asil ülkesi bireysellik temeline dayalıdır.
It's my principle as an attorney to be willing to take on any kind of case, but I won't engage in a foolhardy contest.
Avukat olarak prensibim her türlü davayı almaya gönüllü olmaktır. Ama sorumsuzca davrananların mücadelesinde taraf olmam.
Loyalty changed my mind, a principle evidently lacking in the present generation.
Fikrimi sadakat değiştirdi. Yeni nesilde pek bulunmayan bir özellik.
Rather, the charge is that of conscious participation in a nationwide, government-organised system of cruelty and injustice, in violation of every moral and legal principle known to all civilised nations.
Daha çok bir ülkenin geneline yayılmış, devlet kökenli, adaletsizlik ve zalimlik sınırlarında ve tüm medeni toplumlarda ahlak ve yasal kuralları ihlâl eden büyük suçlardı.
The principle of criminal law in every civilised society has this in common :
Tüm medeni toplumlarda ceza kanunlarının ortak bir yanı vardır :
With me it's a matter of principle, not to get involved in politics.
Benim için, siyasete karışmamak bir prensip meselesi.
I know you will join me in dedicating this great new building to Sheriff Glick, a man of principle a man of determination, a man who would not bend.
Bu güzel yapıyı prensip sahibi, azimli ve.. ... kimsenin önünde eğilmeyen dostumuz... Sheriff Glick'e ithaf etmek istiyorum.
From Aristotle came the principle that in the mind...
Aristo prensiplerine baktığımızda, zihinde...
Where does that principle of beauty, the soul reside in such a woman?
Güzelliğin özü olan bu ruh başka hangi kadında bulunabilir?
They are matters of principle and it's usual in a revolution for the half-hearted and the fellow-travellers to be dropped.
Prensip meselesi bunlar bir ihtilalde gönülsüzlerle sempatizanlardan vazgeçilmesi de olağandır.
Well, actually, Kirk, as a defender of the free-enterprise system, I found myself in a rather ambiguous conflict, as a matter of principle.
Serbest girişimi savunan birisi olarak, Bu konuda kendimi belli belirsiz bir çelişkinin içinde buldum.
This goes against every principle that John Gill ever believed in.
Bu, John Gill'in inandığı tüm prensiplerine aykırı.
The better decision might be one prompted by some government colleagues from the Liberal party, who on general principle....... were opposed to such concessions which, in the past, had become as I have said, parasitic.
En iyi yol, liberal partiden böyle bir müdahaleye karşı olan bazı hükümet yetkililerini harekete geçirmektir. Ancak bu da geçmişte problemlere yol açmıştır.
I think the government adopted the only possible position in order to defend the principle of sovereignty, as well as that of the other countries involved.
hükümet mümkün olan tek duruşu sergilemiştir Savunabileceği tek duruşu Aksi tüm ülkeleri işin içine
In the concentration camp of Orienburg, to the north of Berlin, the conditions, the principle, were but hard but not brutais.
Berlin'in kuzeyindeki Oranienburg toplama kampındaki koşullar başlangıçta acımasızdan ziyade inceliksizdi.
To the measure that went being more cold, in the end of November, principle of December, most of our artillery it total went being made unusable.
Kasım sonu aralık başında havaların iyice soğuması sebebiyle topçu gücümüzün çoğunu da kullanamaz olmuştuk.
Now, the tactics started to be entirely defensive, ignoring the principle of Napoleão : 'The faction that is in its blockhouses are vencida'.
Fransızlar, Napolyon'un "Siperlerinden çıkmayan, mağlup olur." düsturunun aksine, savunma doktrinine bağlı kalıyorlardı.
The high French command, that it was unaware of the plans German, it left of the principle that Hitler it would try to take Paris immediately.
Fransız Yüksek komutanlığı... Hitler'in Paris'i bir an önce ele geçirmek istediğini farketti.
I suggest that Giordano Bruno be allowed to speak, in case he wishes to make any declaration of principle.
Herhangi bir beyanda bulunmak istemesi durumunda, Giordano Bruno'nun konuşma hakkı olmasını öneriyorum.
In the fading light, the principle objective of the strike - the Japanese carrier force - was badly mauled.
Hava kararırken, saldırının ana hedefi olan Japon taşıyıcı gemileri ağır hasar görmüştü.
In January of 1943, The Roosevelts and the Churchills had decreed that priority had to be given principle to the defeat of the U-boats.
Ocak 1943'te, Roosevelt ve Churchill U-Botların yokedilmesine öncelik verilmesini emretti.
The attitude that it requires as its principle... is this passive acceptance... that it has in fact already obtained... in its manner of appearing without reply, in its monopoly over appearance.
Talep ettigi bu edilgen kabullenis, görünümler üzerindeki tekeli, herhangi bir cevaba firsat vermeden ortaya çikisi vasitasiyla etkili bir... biçimde dayatilmis durumdadir.
This is the principle of commodity fetishism, the domination of society by... "intangible things as well as by tangible things," that reaches its absolute fulfillment in the spectacle.
Metanin fetisizmi, toplumun "elle tutulamaz seylerle oldugu kadar elle tutulabilir seyler" araciligiyla egemenligi, esas basarisini gösteride elde eder ;
The Karl Johan Gate principle thoroughfare in a city whose Germanic buildings reflect the origins of its main architects,
Esas mimarlarının yansımasını sunan Germanik binaların bulunduğu Karl Johan Geçidi, şehrin en işlek yeriydi.
The principle of all greatness on earth has long been bathed in blood
Dünya üstündeki tüm harikaların temeli uzun süre kanda banyo yapmış olmasıdırç
- What principle in robbing a drugstore?
- Bir eczaneyi soymaktaki prensip nedir?