Inat translate Turkish
619 parallel translation
Even if you resist now, eventually, you'll give in.
Şimdi inat etsen de sonunda kabul edeceksin.
Because you've always been a stubborn idiot.
Ama aptalca davranmakta inat ediyorsun.
I come from a long line of stubborn idiots.
Ne de olsa inat, bizim sülalenin özelliği.
You're a sucker to go through with this.
Bu işi sürdürmekte inat etmen aptallık.
The English people will go so far, Capt. Blood... and then they get up on their stubborn hind legs.
İngilizler çok ileri gidiyorlar Kaptan Blood ve inat ediyorlar.
You can't build a life on hate, or a marriage on spite.
Nefretle kurulu bir hayatı ya da inat için bir evliliği sürdüremezsin.
Don't be stubborn.
Rembrandt, inat etme.
Don't be so st - stubborn.
Bu kadar inat inatçı olma.
Don't you get stubborn with me, young lady.
Bana inat etme genç bayan.
I was a-buying that land just to spite you.
O araziyi sadece sana inat olsun diye aldım.
Horse, you stand still.
Bak hâlâ inat ediyor.
Dogged determination kept them going through month after month of such arduous dangerous work but even so it began at last to tear on both Pierre and Marie.
Hem Pierre hem de marie için sonunda çok yorucu olmaya başlasa da inat dolu azimleri aylar boyunca çalışmalarını sağladı.
He thinks it's funny we should want to go on fighting with this curious detachment.
Bu tuhaf müfrezeyle savaşmakta inat etmemiz ona komik gelmiş.
Come on, baby. Give.
Haydi bebeğim, inat etme!
- Please, darling, don't be so stubborn.
- Lütfen tatlım, inat etme.
I wish you wouldn't try to ride, father.
Keşke bizimle gelmek için inat etmesen baba.
Admiral Lord Horatio, obstinate to the last insisted on going down with his ship.
Amiral Lord Horatio, sonuna kadar inat etti ve gemisiyle birlikte dibi boyladı.
They attack out of pure cussedness.
Sadece inat için saldırdılar.
No, not stubborn.
Hayır inat meselesi değil.
Come on, don't be stubborn. Press it against your face.
Hadi inat etme bunu yüzüne bastır
I told you, he's too stubborn.
Söyledim ya, inat ediyor.
You'll pardon my schoolboy enthusiasm, but you see Vic was so stubborn about not taking us at first.
Heyecanımı mazur görün ama Vic, ilk başta bizi götürmemek için inat etmişti.
What has made the squad.
O inat edip duruyor.
Only thing keeping you from a hang rope is that bank teller being too onery to die.
Darağacından seni kurtaracak olan jüri üyelerine fazla inat etmemek.
She dove in the pool. And when she hit the water, the wine hit her.
Havuza atlamakta inat etti, suya girince de şarap çarptı.
Oh, sheriff, we're both sticklers for the law.
Şerif, ikimiz de kanun için inat ediyoruz.
I thought you were such a stickler for the law.
Bence kanun için çok inat ettik gibi.
He kept on about going into the army until we just had to let him go.
Orduya katılmak için inat etti ve en sonunda ona izin verdik.
Dan, please don't be stubborn.
Dan, luetfen inat etme.
I've sworn to live to 100 and I'll do it, if only to spite you.
1 00 yaşıma kadar yaşamaya yemin ettim. Size inat olsun diye.
- He did it to spite us.
- Bize inat olsun diye yaptı.
I'm not going down there, so stop being so stubborn about it.
Ben o tarafa gitmiyorum, bu nedenle o konuda inat etmeyi bırak.
I told you she was not well, and yet you persisted.
İyi olmadığını söyledim ama sen inat ettin.
Do not be so stubborn.
Keçi gibi inat etme.
Clearly, this drug was no cure for septic fever, but Stroud persisted, trying different combinations.
"Kesinlikle bu ilaç septik ateşi tedavi etmiyordu..." "... ama Stroud inat edip farklı karışımlar denedi. "
Don't be a stubborn fool, Don.
Aptalca inat etme, Don.
- Your grandfather pointed out... that Shake was always being taller than me just to spite me.
- Büyükbabanın dediğine göre... Shake bana inat benden uzun duruyormuş.
Well, I... I can certainly see why you were so obstinate back in Japan.
Pekâlâ, ben Japonya'da neden o kadar inat ettiğini kesinlikle anlayabiliyorum.
You are drunk since yesterday... lt's Saturday and you opened the shop to spite me!
Dünden beri sarhoşsun. Bugün cumartesi ve sırf inat olsun diye dükkanı açtın!
- Don't be bullheaded.
- Inat etme.
Mark, don't fight it.
Mark, inat etme.
You might as well come without being stubborn... because I'm going to drag you in.
İçeri girmeliyiz. İnat etmeden gelsen iyi olur çünkü seni sürükleyerek de olsa içeri sokacağım.
- Don't be stubborn.
- İnat etme.
Don't be stubborn.
İnat etme.
Exhibit "A", bud, in case you get stubborn.
Bunu "delil A" olarak alıyorum. İnat edersen kullanacağım.
Don't fight me.
İnat etme.
That kid brother of yours can get mighty hard-nosed if you crowd him.
Kardeşin sıkıştırılırsa İnat yapabilir.
Come on.
İnat etme artık.
Why be stubborn?
- İnat niye?
Don't be stubborn.
İnat edip durma!
I can't take it any more, you eat
İnat etme! ye!