English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Incriminating

Incriminating translate Turkish

479 parallel translation
We didn't find anything incriminating at Lionel Young's place, but I managed to get you this.
Lionel Young'ın evinde suçlayıcı bir şey bulamadık ama bunu alabildik.
Per my orders, the letters incriminating the signatory of the Overseas Bank were not returned to him, even when very large sums were offered, until he agreed to comply completely with our demands.
Emriniz üzre, Overseas Bankası imzalı suçlayıcı mektuplar, isteklerimizi tümüyle kabul edinceye dek büyük meblağlar teklif ettiğinde bile ona iade edilmedi.
Tonight, we have in our power to ask definitely incriminating questions of these officials.
Bu akşam, o yetkililerden hesap soracak kuvvetimiz var.
Don't you realize I'm trying to get incriminating evidence?
Bir delil bulmaya çalıştığımı anlamadın mı?
We found nothing incriminating but a very large table... fit for a giant.
Suçlu olduğuna dair hiçbir şey bulamadık ama tam bir deve uygun... büyük bir masa vardı.
Nothing incriminating.
- Gizli bir şey demediniz.
Cicero probably left anything incriminating lying about.
Dostumuz Çiçero geride kendisini ele verecek bir şeyler bırakmamıştır...
What's incriminating about that?
Bunda suçlanabilecek ne var?
You can refuse to answer any question you may regard as incriminating.
: Soruşturma altında tutulabileceğiniz soruları cevaplamayı rededebilirsiniz.
Froy had written an incriminating letter, and Lord Sorrington's pistol was found on the scene.
Froy kendisini suçlu gösterecek bir mektup yazdı, ve Lord Sorrington'un tabancası olay mahallinde bulundu.
I would surely have tried to dump the incriminating evidence in the river
Biliyordum ki, bavulun ya da herhangi bir başka şeyin burada olması hiçbir şey ifade etmezdi.
He failed to remove the incriminating residue from the snuffbox.'"
"suçu belirtecek maddeyi enfiye kutusundan çıkarmadı."
Maybe he'd left notes, incriminating notes.
Onu suçlayan notlar.
An agent mustn't carry incriminating equipment.
Bir ajan asla kendisini suçlu çıkaracak bir teçhizat taşımaz.
Ah... incriminating!
Suçluyorlar demek!
All these could be very incriminating if the Americans ever found them.
Eğer Amerikalılar bunları bulmuş olsaydı yeterince suçlayıcı kanıt olurdu.
My brother took the incriminating pumpernickel from my hand and... stuck it... into Grandpa's fingers.
Ağabeyim suç aleti çavdar ekmeğini elimden aldı ve onu dedemin parmakları arasına sıkıştırdı.
Concealed about this room... are four clues incriminating you... as Tea's murderer, including, as a final expression of your contempt for the Police, the murder weapon itself.
Tea cinayetinde suçlu olduğunu kanıtlayan dört ipucu bu odanın içinde gizli. Polisi kandırmaya çalışmanın son kanıtı olarak cinayet silahının kendisi de bunlara dahil.
The next object is much more incriminating.
Sıradaki nesne seni daha da suçlar nitelikte.
It seems like I'm kind of incriminating myself.
Sanırım sözlerimle kendimi zan altında tutuyorum.
He's got a letter, and it's very incriminating.
"Hamileyim" demişim gibi bakma bana öyle!
He cannot, without incriminating himself.
Kendini de suçlu konumuna düşürmeden konuşamaz.
He cannot, without incriminating himself.
Yapamaz, kendini suçlu çıkarmadan.
- Objection! You are incriminating the witness, Major!
Tanığı suçluyorsunuz, Binbaşı!
to apprehend the young man myself, but imagine what the Board of Education would say if you were granted a line-up in order to examine their private pa... pa... pa... their... their... their... their private parts for an incriminating mole.
yakalayabilirsem çok mutlu olacağım, ama Yönetim Kurulunun neler söyleyeceğini bir düşünün eğer onları sıraya dizip onların özel böl... böl... böl... onların... onların... onların... onların özel bölgelerini incelememi sağlayabilirseniz lekesinden suçlayabilirim onu.
There's nothing incriminating.
Suçlanabileceğimiz bir şey yok.
She has one more task to perform. She must get rid of the incriminating bottle of suntan stain.
Kanıt olabilecek güneş yağı rengi boya şişesinden... kurtulması gerekiyordu.
What the hell did you two do together that was so incriminating?
İkiniz baş başa ne yaptınız öyle?
So far I haven't turned up anything incriminating, but obviously I'm rocking the boat and people are getting nervous.
Şu ana kadar kimseyi suçlayıcı bir şey bulamadım,... fakat belli ki sandalı sallıyorum ve insanlar rahatsız oluyor.
It's potentially incriminating.
O çok ciddi bir suç delili.
You wouldn't carry an incriminating object.
Öyle olsaydı yanında suçlayıcı obje taşımazdın.
I'm gonna be wearin'an Armani blazer, you gonna be wearing a wire- - it's called incriminating evidence, Vinny.
Ben Armani ceket giyiyor olacağım, sen de dinleme cihazı taşıyacaksın... buna kesin delil denir, Vinny.
It's not incriminating.
Suçlayıcı değil.
We have extremely incriminating photos of you and that little....
Elimizde seni çok zor durumda bırakacak fotoğraflar var. Sen ve o küçük...
Thank you, but I don't want the jury left with the impression that Mr. Anderson cleaned his knife to hide incriminating evidence.
Teşekkürler, ama ben sadece jürinin, Bay Anderson'ın bıçağını temizleyip... delilleri yok ettiğini sanmasını istemedim.
Incriminating evidence!
Delil bulmalıyım...
I had to retrieve some incriminating things.
Benimle bağlantı kurabilecekleri bazı şeyleri yok etmeliydim.
He was in possession of incriminating documents.
Elinde suç unsuru oluşturan belgeler bulunduruyordu.
We have before us no evidence whatsoever... that these documents were incriminating, Your Worship.
Önümüzde bu dokümanların suç unsuru oluşturduğuna dair her hangi bir delil bulunmamakta Sayın Hâkim.
Where do you put your microphone to get the most incriminating moans and sighs?
En suçlayıcı ah-oh'ları kaydetmek için mikrofonunu nereye koyuyorsun?
Yes, it's a very incriminating piece of evidence.
Evet, suçlu olduklarını en büyük kanıtı o kaset.
They find one incriminating fact, they'll tell the world.
Onlar suçlayıcı bir şey bulduklarında, dünyaya anlatırlar.
Following incriminating testimony from DEA Agent Peter Aguilar East Coast drug lord Reuben Calderon stunned the court with a three-hour-long confession of criminal activity dating to the early'80s.
Uyuşturucu İnfaz Amirliği Ajanı Peter Aguilar'dan gelen suç delillerini takiben, doğu yakasının uyuşturucu kralı Reuben Calderon 80'lerden beri süre gelen, suç faaliyetlerini içeren üç saatlik itirafıyla mahkemeyi şaşkına çevirdi.
Mr. Scott, if we return to spacedock, the assassins will surely find a way to dispose of their incriminating footwear, and we will never see the Captain or Dr McCoy alive again.
- Bay Scott. - Eğer limana dönersek... katiller botlardan yoketmenin,.. ... kurtulmanın bir yolunu bulur ve biz de kaptanla Dr. McCoy'u bir daha asla göremeyiz.
Back in bed by 7 with no incriminating evidence.
6 : 30 sularında ye. saat 7'de ortada delil bırakmadan yatağa dönmüş ol
Did we not prove conclusively that Rita Greenhill never wrote... The supposedly incriminating letter?
Rita Greenhill'in öyle bir mektup yazmadığını ispat etmedik mi?
You took advantage of a privileged interview situation... to grab potentially incriminating evidence from an unsuspecting subject.
Özel bir röportaj durumunun avantajlarından faydalanıp şüphelenilmeyen bir şeyden potansiyel suç kanıtı çıkardın.
- And Foscatini is employed by the government to pay money to retrieve incriminating papers from Asciano. - Right.
İtalyan hükümeti, parayı ödeyip bu suçlayıcı belgeleri alması için Foscatini'yi tutmuştu.
- Uh, nothing incriminating.
- Uh, suçlayacak bir şey görmedim.
She's done nothing more incriminating than return an overdue video.
Geri vermeyi geciktirdiği videodan başka suçlayıcı hiçbir şey yapmadı.
Mullet obligingly left his fingerprints on the Count's wallet, and Froy had written an incriminating letter,
Mullet lutfedercesine parmak izlerini Kontun cüzdanında bıraktı,

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]