English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Indifferent

Indifferent translate Turkish

485 parallel translation
The weather is mild and the morning indifferent.
" Hava ılık ve sabahlar aynı.
The prosecutor has called this behaviour stubborn and indifferent.
Savcı bu davranışa dikkafalılık ve fütursuzluk dedi.
But, ladies and gentlemen, only a truly innocent person can be indifferent towards such an accusation.
Lakin, bayanlar baylar ; sadece gerçekten masum biri böyle bir suçlamayla karşı kayıtsızlık sergileyebilir.
Did you think they'd be indifferent?
Farklı olacaklarını mı sandın?
You may be indifferent if you like, your lordship, but the peasants are aroused.
Dilerseniz kayıtsız kalabilirsiniz efendim ama köylüler ayaklanmış durumda.
Whilst I'm in charge here, regulations - good, bad or indifferent - must be carried out to the letter!
Ben görevdeyken, kanunlar, iyi, kötü ya da önemsiz bile olsa usulüne uygun şekilde uygulanacaktır!
I administer the law. Good, bad or indifferent, it's no business of mine.
Ben yasaları uygularım, iyi kötü, ya da önemsiz olması, benim için farketmez.
I don't despise facts, sir, I'm indifferent to them.
Hoşlanmıyor değil, onlara karşı kayıtsızım.
I can't be indifferent to his plight.
Böyle zor bir durumda onu terk edemem.
Then you come home, you're indifferent to your wife.
Sonra eve geldin, karına karşı ilgisiz davrandın.
Lizzie, are you really indifferent to Mr. Darcy's departure as you seem?
Lizzie, Bay Darcy'nin gidişi... gerçekten umurunda değil mi?
Indifferent?
Umurumda mı?
They seemed indifferent.
İlgisiz göründüler.
In my mind you were indifferent to our problems, preoccupied solely with your own existence.
Yalnızca kendinizi düşündüğünüzü ve bizim sorunlarımızı umarsamadığınızı sanmıştım.
'These princes and boyars have amassed great wealth,'but not a thought do they spare for the Tsar or the State,'and they are even indifferent to religion,'since they refuse to defend themselves against our enemies'the Tartars, the Livonians, the Germans 'and oppress the people.
Bütün bu prensler ve Boyarlar büyük servet yaptılar fakat Çar'dan ya da devletten esirgediler, ve kendilerini düşmanlarımıza, Tartar'lara, Livonyalı'lara Alman'lara karşı savunmayı reddettiklerinden ve insanlara zulmettiklerinden dolayı dinden farksızlar.
You get indifferent to it in time?
Zaman içinde aldırmaz mı oluyorsun?
But I'm a bit lazy and indifferent.
Ama ben biraz tembel ve aldırışsızımdır.
I am myself indifferent honest, but yet I could accuse me of such things that it were better my mother had not born me.
Ben doğru adamımdır az çok, yine de öyle şeylerle suçlayabilirim ki kendimi anam doğurmasaydı keşke derim.
- It is indifferent cold, indeed.
- Evet, biraz soğukça galiba efendimiz, haklısınız.
The bored, tired and indifferent can commit suicide.
Bıkmış, yorgun ve yalnız olan da intiharı çözüm olarak görür.
Life is so indifferent!
Hayat çok önemsiz!
But you civilians are too lazy, or selfish or scared... or just too indifferent to even want to appear in court... and see the charges through that you, yourselves, bring.
Ama siz siviller, mahkemeye gelip yaptığınız suçlamaları... sonuçlandırmak için fazlasıyla tembel, bencil... korkak ya da sadece lakaytsınız.
There isn't any husband, rich, poor, indifferent.
Zengin, fakir ya da umursamaz bir koca da yok.
Even before I met you... I was far from indifferent to you.
Sizi tanımadan önce bile size karşı kayıtsız değildim.
Well, surely. You know that I love you, and you led me to believe... Miss Fairfax, that you were not absolutely indifferent to me.
Benim seni sevdiğimi biliyorsun, ve şimdi de Bayan Fairfax, sizin de bana karşı tamamen kayıtsız olmadığınıza beni inandırdınız.
An indifferent one, but... lndifferent?
sıradan biridir, fakat... sıradan mı?
I'm indifferent to'em.
Onlarla hiç ilgilenmemişimdir.
I was planning to palm you off with an indifferent port. But let's see what we have here.
Seni vasat bir şarapla geçiştirecektim ama bakalım burada neler varmış.
I prefer my slippers and the amiably indifferent log fire, compared to your perfumed body.
Sizin parfüm kokan bedeninizi değil evimde tatlı tatlı yanan şömine ateşini tercih ederim.
You must excuse my indifferent French.
Berbat Fransızcamı mazur görün.
An indifferent autumn sky.
Ayni sonbahar gökyüzü.
Meaningless in heaven, indifferent in hell.
Cennette anlamsız, cehennemde kayıtsız.
Don't look up so indifferent
Boş boş bakma öyle.
I'm not indifferent.
Hayır, bakmıyorum.
But I'm not indifferent either.
Umursamadım da diyemem ama.
The tiny country remains unconcerned and almost indifferent to the tension.
Küçük ülke, artan gerilime karşı sessiz, kayıtsız ve aldırışsız tutumunu sürdürüyor.
But your love is indifferent for me.
Ama senin aşkının hiç bir önemi yok benim için.
As for women, I became indifferent when I was 83.
Kadınlara gelince, 83 yaşında ilgimi kaybettim.
Forever, a past of marble... like this garden carved in stone... this mansion, its rooms deserted now... these still, silent, perhaps long-dead people... still guarding the web of corridors... along which I advanced to meet you... between hedgerows of faces, masklike... watchful, indifferent... towards you as you still hesitate, perhaps... gazing at the entrance to this garden.
Ebediyen, mermer bir mazi.... taşa oyulmuş bu bahçe misali ;.. odaları artık metruk bu malikâne misali ;.. sen hâlâ tereddütte, bu bahçenin girişine... gözünü dikmişken belki de... maskevari, müteyakkız, lakayıt yüzlerden oluşan... çitlerin arasından geçerek sana kavuşmak için... içlerinde yürüdüğüm koridorları hâlâ gözleyen... bu durgun, sessiz,..
Today I'm indifferent to them
Bugün bana kayıtsız değiller.
- I'm tired of all these delays... - Hastler has done nothing... he's either too old, too sick or too indifferent. - Please, no you can't
Bir şey yaptığı yok.
Nothing can disturb Liza's life among people indifferent to yesterday's crimes, who even today...
Artık Liza'nın hayatını, geçmişin suçlarına kayıtsız insanlardan hiçbiri altüst edemez.
Ι aΙways thought peopΙe in the north were coΙd and indifferent but Ι've met some ΙoveΙy peopΙe.
Kuzeyin insanlarını her zaman soğuk ve kayıtsız olarak hayal etmiştim ama çok hoş insanlarla tanıştım.
You leave me indifferent.
Beni duygusuz kılıyorsun.
She's completely indifferent to it.
Pek umurunda değil gibi ama.
It should be obvious I'm completely indifferent to anything he might give...
Onun vereceği her şeye karşı ilgisiz olduğum anlaşılıyor olma...
Why are you so intent on marrying me... when it's perfectly obvious I'm indifferent to you... and all of the so-called advantages you have to offer?
Benimle evlenmeye neden bu kadar heveslisin? Oysa benim sana ve bana sağlayabileceğin adına çıkar dedikleri her şeye karşı kayıtsız olduğum besbelli.
It's neither cold nor indifferent.
Soğuk değildir, kayıtsız değildir.
But you, you're indifferent.
Ama sen, çok ilgisizsin.
I'm cold and rotten and indifferent!
Soğuk, duygusuz ve çürümüşün biriyim.
I mean, so indifferent.
Çok ilgisiz.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]