Insist translate Turkish
4,757 parallel translation
You wrote in a letter, "insist on happiness."
Mektubunda şey demiştin "mutlulukta ısrar et".
Listen, if you insist on speaking to me like you're my wife, then don't be surprised to find my in you and then you never hear from me again.
Eğer karımmışsın gibi konuşmakta ısrar edersen şeyimi içinde bulunca ve benden bir daha haber alamayınca şaşırma.
- I insist.
- Israr ediyorum.
And Frank, you made it clear that you don't like to take orders, but I'm going to insist that you follow this one to the letter.
Frank, emir almaktan hoşlanmadığını belli ettin. Ama bu emrimi sonuna kadar uygulamanda ısrarcıyım.
I insist.
Israr ediyorum.
Despite the police's failed attempt to apprehend the Vigilante, police have continued to insist that their warnings remain.
Polisin kanuncuyu yakalama konusundaki başarısız girişimine rağmen polis, uyarılarının hâlâ geçerli olduğu konusunda ısrarcı olmaya devam etti.
Bashir would insist we leave moments after we arrived.
Beşir bir yere varmamızdan dakikalar sonra gitmemiz konusunda ısrar edip durdu.
- Yeah. Well, this time, I'm afraid I'm gonna have to insist.
Bu sefer maalesef ısrar edeceğim.
Well, they insist the evidence is circumstantial, that we need a confession before we announce.
Delillerin dolaylı delil olduğunu ve suçunu itiraf etmediği sürece açıklama yapamayacağımızı söylüyorlar.
No, Moz, you can't. I insist.
Israr ediyorum.
All right, now, if we do move forward, I insist we use the right materials.
Pekâlâ, ilerleme kaydedeceksek doğru malzemeleri kullanmakta ısrar ediyorum.
yöu will have to drink some mineral water, I insist.
O halde maden suyu için, ısrar ediyorum.
If she's going to insist on wearing dresses, she has to wear tights.
Elbise giymekte ısrar edecekse külotlu çorap giymek zorunda.
- I can't. No, I insist upon it.
Sende kalması için ısrar ediyorum.
You want me to insist that you promote Miller over Quinn.
Quinn yerine Miller'ı terfi ettirmen için ısrar etmemi istiyorsun.
No, that's not- - I insist.
- Aslında- - - Israr ediyorum.
I insist, Roderick.
Israr ediyorum Roderick.
In fact, I insist on it.
İşin gerçeği almanızı ısrar ediyoruz.
Max, please, I insist.
Max, lütfen. Israr ediyorum.
I insist...
Israr ediyorum...
I insist out of respect to this august body and our history of civil discourse that we all engage in a long and thorough debate on the matter...
Bu saygıdeğer meclisin ve daha önceki yapılan konuşmaların hatrına bu konuda uzun ve ayrıntılı bir müzakerede bulunmayı ısrar ediyorum.
I didn't insist.
Israr da ettim.
- Then I won't insist.
Ee peki, ısrar etmeyelim o zaman.
I would never listen to a voice mail, but if you insist on trying...
Hayatta açıp da sesli mesaj dinlemem ama illa çok hevesliyseniz...
Look, not... Okay, not that I'd insist, Piper.
Israr ettiğimden değil Piper.
I must insist you put on some clothing.
Bayım, üzerinize bir şeyler giymeniz konusunda ısrar ediyorum.
- And I must insist that you leave. - Detective Murdoch,
- Ben de gitmeniz konusunda ısrar ediyorum.
I must insist that you leave at once.
Hemen buradan gitmenizi istemek zorundayım.
I'm gonna have to invoke executive privileges and insist that we dance.
İdari ayrıcalıklara başvurup dans etmemiz konusunda ısrar edeceğim.
Don't try to insist, I refuse to meet her family.
Hiç boşuna ısrar etme, hayatta ailesiyle tanışmaya gitmem.
Excuse me, but I have a few words to say. I insist.
Pardon ama, benim de söyleyeceklerim var.
I'm just saying, I'd insist you take me someplace nice.
Sadece söylemek istedim daha güzel bir yer için ısrar ederdim.
Well, then I must go to him and insist that -
O zaman ona gitmeli ve...
Well, you could insist.
- Israr edebilirsin. - Edeceğim.
Well, I insist.
Israr ediyorum.
Sergeant, stay, please. I insist.
- Başçavuş, kal lütfen, ısrar ediyorum.
You know this, yet you insist on accompanying me virtually everywhere I go.
Bunu bildiğin halde, hala bana eşlik ediyorsun nereye gidersem benimle geliyorsun.
We strenuously insist that this case be dismissed with prejudice.
Üstüne basa basa önyargıdan ötürü bu davanın reddini talep ediyoruz.
And you still insist this was not defamatory?
- Dedim. - Hâlâ bunun iftira olmadığında ısrar mı ediyorsunuz?
You will insist on... OK, come in on, er...
- Eğer oraya gitmekte...
You are the only person in the world who would insist on being alone with this man, but okay.
Bu dünyada böyle bir adamla yalnız kalmak için ısrar eden tek kişi sensin ama olsun.
But you insist that we do it.
Ama bunu yapmamızda ısrar ediyorsun.
- I insist.
Israr ediyorum.
It is with your leaders who insist upon war. "
Savaş konusunda ısrar eden liderlerinizle. "
I must insist the Duke of Brittany hands Henry Tudor over before he can attack.
Britanya Dükünü, Henry Tudor'u saldırıya geçmeden'tutuklaması için uyarmam gerek.
Felicity, if you're so scared, why did you insist on sitting up front?
Felicity, madem bu kadar korkuyorsun neden ön koltukta oturmakta ısrar ettin?
If she means you can't do your job, you must insist on being informed.
İşini düzgün yapmana engel oluyorsa, anlatması için ısrar etmelisin.
( applause ) Jeff Fischer, you insist you have a right to be returned safely to Earth.
Jeff Fischer, güvenli bir şekilde Dünya'ya dönme hakkın olduğu iddia ediyorsun.
Please, I insist.
Lütfen, ısrar ediyorum.
Oh, I insist.
Ve şunu da söyleyeyim...
Why do people insist on doing that?
Neden bunu yapmakta ısrar ediyorlar?