English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Insurmountable

Insurmountable translate Turkish

114 parallel translation
The obstacles in solving crimes like these are often insurmountable, since perpetrator and victim are usually only connected by the crime itself.
Böyle suçları çözmek inanılmaz zordur. Çünkü katille kurban arasında suç dışında bir bağlantı yoktur.
Explanations will have to wait until later, at the moment we're faced with a problem, which I fear, is insurmountable.
Açıklamalar sonraya ertelenebilir, şu anda bir sorunla karşı karşıyayız. Korkarım bu sorun üstesinden gelinebilecek gibi değil.
And yes, the Americans want to turn every postman into an acrobat so insurmountable difficulties become child's play.
Onlar için bu iş, adeta bir çocuk oyunudur.
We understood it was insurmountable.
Kararın kesin olduğunu düşünüyorduk.
In my opinion, insurmountable differences do not exist.
Kanımca aşılamayan ayrılık yoktur.
A MEMBER OF THE BRIT'SH PARLIAMENT WHO FOUGHT FOR HOME RULE AGAINST INSURMOUNTABLE ODDS. AND MORE RECENTLY, GUNNER LOU BEVIS
Parnell Bevis, İngiliz parlamenter yerel yönetim için aşılmaz zorluklarla mücadele etti.
You've run through your inheritance your debts are insurmountable and you'd do practically anything for money.
Sana kalan mirası tükettin, borçlarını ödeyebilecek durumda değilsin. Para için neredeyse her şeyi yapabilirsin.
Hold on against insurmountable odds.
Kimseye geçit vermeyeceğiz.
That's why I was amused when you spoke of insurmountable circumstances.
İşte bu nedenle başa çıkılamayan şartlardan bahsettiğinde çok eğlendim.
At this stage the difficulty for Victor is insurmountable.
Şu anda bu, Victor için aşılamayacak bir güçlük.
There's no dividing line, no insurmountable wall.
Ne kutsal bir sınır var, ne de geçilemeyecek bir duvar.
I'm just a single man... working against insurmountable odds.
Ben sadece umutsuz durumlardan sıyrılabilen sıradan bir adamım.
We were forbidden to leave the garden whose fence was reputed to be insurmountable.
Bahçeden dışarı çıkmamız yasaktı. Bahçenin çiti, sözde aşılamazdı.
On the eve of the battle, his bride, Elizabetha, knew that he must face an insurmountable force from which he might never return.
Savaştan bir gece önce, karısı Elizabetha, onun çok büyük bir güçle karşılaşacağını anladı belki de dönemeyecekti.
The enemy may look insurmountable, but he is just flesh and blood.
Düşman yenilmez gibi görülebilir, ama onlar da sadece et ve kan.
There are stories of love inspiring success over the most insurmountable of odds.
En başa çıkılamayacak garip olaylara gebe olmasına rağmen başarıyı.. .. getiren aşk öyküleri mevcuttur.
She's the Fastest jumps out to an insurmountable lead.
En Hızlısı yarışı önde götürüyor.
Could he not empower me to find in myself the strength to have the knowledge to summon up the courage to accomplish this seemingly insurmountable task of making a city livable?
Beni, bu zor görevin üstesinden gelebilmek için cesaretimi nasıl toplamam gerektiği konusunda yönlendiremez mi? Bu şehri yaşanabilir hale getirebilmem için?
We were up against insurmountable odds.
Tekrarlanan başa çıkılamaz tuhaflıklar yaşıyoruz.
He's a romantic, dashing figure fighting the good fight against insurmountable odds.
Romantik, atılgan bir şahıs. Aşılamaz zorluklara karşı mücadele veriyor.
The natural condition is one of insurmountable obstacles on the road to imminent disaster.
Felakete giden yolda başedilemez engeller bu işin doğasında vardır
Oh, the whole thing is amusing when you know just how insurmountable the task is.
Bu konunun nasıl imkansız olduğunu bilince tümü komik geliyor.
If the right allies work together, the task might not be so insurmountable.
Eğer doğru müttefikler beraber çalışırsa, konu o kadar da imkansız olmayabilir.
The truth of it is, it isn't as insurmountable as it seems
O göründüğü gibi başa çıkılmaz değil.
Muslim thinkers saw no insurmountable contradiction between their faith and the laws governing the natural world.
Müslüman düşünürler kader ve doğa kanunları arasında yadsınamaz bir ilişki olduğuna inanırlar.
Now, are there any more insurmountable obstacles... we have to overcome here, young lady?
Başa çıkmamız gereken başka engeller varmı? ... Bunların hepsini yenmek zorundayız, küçük hanım?
"the towering cliff face would be insurmountable."
O olmadan bu uçurumu aşmak mümkün olmazdı.
Not like any European country where there's an insurmountable fact... of a kind of racial or ethnic monopoly or monolith.
Irksal ya da etnik tekel veya tek parçalılığın başa çıkılamaz gerçeğiyle yüzyüze olan Avrupa ülkelerinin tersine.
Even in the face of insurmountable odds.
En başa çıkılamaz zorluklarla yüzleşseniz de.
Let's just say that certain insurmountable forces finally made us raise the white flag. I'm sorry.
Üstesinden gelinemez güçler en sonunda ayrılmamıza sebep oldu diyelim.
But not an insurmountable problem.
fakat başa çıkılamayacak bir şey değil.
- It's an insurmountable amount of money.
- Bu altından kalkılamayacak bir rakam.
- No, it's not insurmountable.
- Hayır değil.
There are a number of obstacles... none of them insurmountable, but they do tend to slow us down.
Birkaç engel var. Hiçbiri aşılamaz değil ; fakat bizi yavaşlatır.
That despite insurmountable odds, the great Kinney can cross the finish line with one arm tied behind his back?
"Üstesinden gelinemez zorluklara rağmen, muhteşem Kinney, tek kolu sırtına bağlanmış bir şekilde bitiş çizgisine geldi," desinler diye mi?
But it's not insurmountable.
Ama üstesinden gelebiliriz.
Look, I know the problem seems insurmountable... but we are making progress.
Bakın, problemin başa çıkılamayacak gibi gözüktüğünün farkındayım. Ama ilerlemede kaydediyoruz.
There's just larger, more insurmountable obstacles.
- Başa çıkılamaz engeller vardır.
Something can't be "more insurmountable."
- Başa çıkılamaz diye bir şey olamaz.
It's not insurmountable.
Başa çıkılamaz değil.
whosoever has that book will have an insurmountable advantage over the rest of us.
... geri kalanlarımız üzerinde inanılmaz bir avantajı olacak.
Yes, but not an insurmountable one, right?
Evet, ama çözümlenemeyenlerden değil, değil mi?
We are the youth of America, endeavoring against insurmountable odds, to eke out a living.
Bizler, Amerikan gençliğiyiz. Tüm olumsuz koşullara rağmen kıt kanaat geçinmek için elimizden geleni yapıyoruz.
And it turns out every single person she interviewed, every single one confessed that after they threw themselves off that bridge, about two-thirds of the way down, it suddenly occurred to them that all the seemingly insurmountable problems
Onun görüştüğü bütün yalnız insanlar toplanıyor, Bu insanların herbiri kendilerini köprüden 2 / 3'ü kadar aşağıya, atmayı düşündüklerini itiraf etmiş. Aniden onlarda görünüşte başedilemez problemler ortaya çıkmış.
about two-thirds of the way down, it suddenly occurred to them that all the seemingly insurmountable problems that they had in their lives were fixable, every single one... save for the fact that they had just thrown themselves off the Golden Gate Bridge.
Aniden onlarda görünüşte başedilemez problemler ortaya çıkmış. Golden Gate köprüsünden kendilerini atmak istedikleri gerçeğini saklamak Yalnız insanların herbirinin hayatında belirgin olarak yer almış.
No problem is insurmountable. Not when you have the most accessible evidence locker in Miami.
Miami'deki en ulaşılabilir delil dolabına sahipseniz hiçbir problem üstesinden gelinemez değildir.
Judaism teaches usto accept whatever obstaclesare placed in front of us and sometimes they areseemingly insurmountable.
Yahudilik önümüzdeki engelleri kabul etmemizi öğretir ve... bazen başa çıkılamaz gibi görünürler.
You realize to determine the worth of this store out of this, um... fire hazard, really, is an insurmountable task, and if you have... somehow managed to keep from going bankrupt or being evicted,
Bütün bu belirsizlik arasında buranın değerini saptamak gerçekten aşılmaz bir külfet olacak. Ve siz bir şekilde burayı iflastan korumayı, buraya el konulmasını engellemeyi ya da vergi kaçırmaktan hapse atılmamayı başarmışsınız.
But it's not insurmountable.
Ama baş edilemez değil.
At first, the obstacles seemed insurmountable.
Evet, çok da esiyor.
Insurmountable amount of plastic surgery.
- Parmaklarına kadar estetikli biri.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]