English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Invigorating

Invigorating translate Turkish

151 parallel translation
A hearty, invigorating dish.
Doyurucu ve canlandırıcı bir yemek.
Your invigorating presence has accomplished a small revolution!
Burada kanlı canlı bulunmanız küçük bir devrim gerçekleştirdi!
Oh, Professor, your lecture was so invigorating.
- Profesör,.. ... konferansınız bize şevk verdi.
Oh, that's invigorating.
Adama canlılık veriyor.
The idea was both invigorating and oppressive.
Bir taraftan insana canlılık katıyor diğer taraftan tam bir zulüm oluyordu.
It's very invigorating.
İnsanı canlandırıyor.
But it was invigorating. It was...
Ama her şeye rağmen gösteri beni heyecanlandırdı.
Like the sea, a crowd is invigorating to my wandering mind.
Deniz gibi kalabalık da gezgin aklımda canlanır.
We didn't have great weather, but the climate is very invigorating.
Hava çok iyi değildi ama iklim, canlılık vericiydi.
- Yes, I find the air here most invigorating. I see.
Evet, buranın havası çok canlandırıcı geliyor.
It's quite invigorating.
Böylesi daha canlı oluyor.
Surprising conclusion to the story and the invigorating effect this has on the released prisoner.
Hikayenin sürpriz sonu ve serbest bırakılan mahkumu hayata döndüren etkisi.
Work in the mines will be invigorating for them.
Madende çalışmak onlar için geliştirici olur.
It was an invigorating experience.
Canlandırıcı bir deneyimdi.
Hardly that Hardly that I enjoy your invigorating northern air.
Biraz zor. Biraz zor. İnsanı canlandıran kuzey havanızı seviyorum
I enjoy your invigorating northern air.
İnsanı canlandıran kuzey havanızı seviyorum
yeah, invigorating.
Evet, çok dinlendirici.
But invigorating.
Hatta yanlış yazmıştı. Sonra da öylece durdu.
It's a beautiful day in the 49th state - crisp and clear, invigorating, intoxicating.
Arrowhead kasabasının kalbinden K-Bear'da karşınızdayım 49uncu eyalette temiz, keskin... insanı etkileyen ve dinçleştiren güzel bir gün.
Rejections can be invigorating
Kötüyü beklediğini ve iyi olmayı umduğunu söyleyen kim di?
You'll enjoy a weekend of sumptuous mineral baths specially prepared meals and invigorating nature hikes.
Haftasonu boyunca ihtişamlı mineral banyolarının özel hazırlanmış yemeklerin ve canlandırıcı doğa yürüyüşlerinin keyfini çıkaraksınız.
Isn't it invigorating?
Canlandırıcı değil mi?
- It's invigorating.
- Çok canlandırıcı.
There's nothing quite so invigorating as a crisp fall day in New England.
New England'da soğuk bir gün kadar dinçleştirici bir şey yoktur.
To a woman, freezing water on a woman's body is invigorating.
Buz gibi su bir kadının vücudunu canlandırır, hatta uyarır.
- Yeah, very invigorating.
- Evet, çok canlandırıcı.
However, a change of routine is often invigorating and a welcome diversion after a long assignment.
Bununla birlikte, rutinin değişmesi genellikle canlandırıcı ve uzun bir görevden sonra hoş bir değişiklik.
That was invigorating.
Bu bana zindelik verdi.
Mmm! Invigorating, isn't it?
Enerji verici, değil mi?
The water's invigorating!
Su insanı zindeleştirir!
As a matter of fact, I found it invigorating!
Gerçekçi olmak gerekirse, canlandırıcı bulduk!
Invigorating, isn't it?
Canlandırıcı değil mi?
Only a Cardassian would call this hellhole invigorating.
Sadece bir Kardasyalı böylesine bir cehennem çukuruna canlandırıcı der.
What fresh, invigorating air!
Ne kadar taze bir hava!
You know, Morn there's nothing more invigorating than breakfast in a bar.
Morn biliyorsun. hiçbir şey bir barda kahvaltıdan daha canlandırıcı değildir.
It's invigorating.
Canlandırıyor.
Invigorating.
Uyarı.
The sea air is so invigorating.
Deniz havası çok güzel
You have no idea how invigorating it was to have a new mind in the link, even if it was only for a short time.
Bağlantıdaki yeni aklın bizi nasıl güçlendirdiğini bilemezsiniz, kısa bir süre olmuş olmasına rağmen.
Invigorating.
- Hayat verici.
And I think that despite the unhappy financial upheaval it's caused in the movie industry it's also provided an invigorating and stimulating challenge which has made it necessary for films to be made with more sincerity and more daring.
Bence film endüstrisinde yarattığı olumsuz mali değişikliğe rağmen aynı zamanda canlandırıcı ve kamçılayıcı bir rakip oldu. Bu da filmlerin daha büyük içtenlik ve cesaretle yapılmasını gerekli kıldı.
- Invigorating.
- Canlandırır.
I think the sea air would be invigorating.
Denizin havası iyi gelir.
Not that I don't find the stench of a cave invigorating... but what does this have to do with Joseph?
Mağaranın iğrenç kokusu canlandırıcı ama bunun Joseph'le ne ilgisi var?
I don't usually like being touched by strangers, but this is invigorating.
Genelde yabancıların bana dokunması pek hoşuma gitmez ama bu canlandırıcı.
"Private balconies, invigorating pool and Jacuzzis, gourmet cuisine, and an array of activities are just some of the pleasures awaiting our guests at the romantic refuge that is Los Lomos."
"Özel Sezonlar, canlandırıcı havuzlar ve jakuzi ; lezzetli yemekler ve farklı aktiviteler müşterilerimizi romantik bir kaçamak yeri olan Los Lomos'ta bekliyor."
The ocean air is so invigorating.
Okyanus havası canlandırıcı.
- This is invigorating.
- Güzel.
Yes, the girl's daring is invigorating me.
Evet, kızın cesareti çok canlandırıcı.
Most invigorating.
İnsana zindelik veriyor.
More... invigorating.
Daha canlandırıcı.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]