Irrelevant translate Turkish
1,735 parallel translation
You are irrelevant.
Bu konuyla hiç bir alakan yok.
It's irrelevant now, because I don't care if I ever see him again. You know what?
- Tabii.
I was supposed to do pre-law but I said screw it, I studied philosophy instead and that pissed the parental units off big time, as if the meaning of life's just irrelevant, right?
Ön hukuk almam gerekiyordu ama, siktir et dedim ve yerine filozofi aldım. Bu sahiplerimi fena halde kızdırdı. Sanki yaşamın anlamı alakasızlık değil, değil mi?
- No, that's irrelevant, thank you.
- Hayır, öyle olmaz, teşekkürler.
They'll drown you in so many irrelevant documents that you'll wake up, with cold sweats.
Seni evraklarla öylesine boğacaklar ki soğuk terler dökerek uyanacaksın.
That's irrelevant.
Bu çok alakasız.
we'll make those publications irrelevant as well, and thus we'll make the 1st Amendment irrelevant.
Ve başka gazetecileri de tutukladıkları zaman aynı şey bütün gazetelere olacaktı. Ve bu birinci yasaya aykırı olurdu.
But who did it, I think is irrelevant.
Kimin yaptığının bir anlamı yok.
It's irrelevant.
Onun önemi yok.
I think that is irrelevant.
İşle bir ilgisi olduğunu sanmıyorum.
When Hubble announced space was expanding... suddenly, Einstein's cosmological constant seemed irrelevant... and he labeled it his biggest blunder.
Hubble uzayın genişlediğini açıkladığında... Einstein'in kozmolojik sabiti birden anlamsız hale geldi... ve bunu en büyük hatası olarak adlandırdı.
MOTIVE IS IRRELEVANT AS LONG AS OUR ENDGAME IS THE SAME. NO, BLAIR,
Son hamlemiz aynı olduğu sürece motivasyonun önemi yok.
Disinterest in making your father feel old and irrelevant.
Babanı yaşlı ve önemsiz yapma ilgisizliği.
Technically yes, but that's irrelevant.
Evet, ama artık önemli değil. Ekibimizi kurtarmamız lazım.
Just because you're not acting doesn't make you irrelevant.
Artık oyunculuk yapmıyorsun diye bu seni alakasız kılmaz.
So the sites are irrelevant to the geographical profile?
Yani bulduğumuz yerler katilin coğrafi konumuyla alakasız mı?
- We never spoke about it'cause it's irrelevant in this context.
- Daha önce konusmadik çünkü bu sartlar altinda alâkasizdi.
It's irrelevant.
Bağlantısını kuramadım.
Torchwood is irrelevant to us, not even a nuisance.
Torchwood bizim için konu dışı, dert bile değil.
The file is irrelevant, sir.
O dosyalar konu dışı, efendim.
You may not like me, Richard. And frankly, it's irrelevant to me whether or not you do.
Benden hoşlanmayabilirsin, Richard açıkçası umrumda da değil.
Given Al Qaeda's fondness for superfluity, we can assume that most are irrelevant.
Bir sürü El Kaide sempatizanı. Bunların çoğunun alakasız olduğunu varsayabiliriz.
Your Honour, this is irrelevant!
Sayın Yargıç, bunun konumuzla bir ilgisi yok.
But he was irrelevant in that diagnosis, he had no opinion of his own.
Teşhisle ilgilenmedi bile. Kendine ait hiç bir fikri yoktu.
I, too, find him intriguing in a non-rigorous, pragmatically irrelevant kind of way.
Onu, ben de özensiz, dalavereci ve konuyla alakasız buluyorum.
- Because what we think about the client's guilt or innocence is irrelevant.
- Neden? - Çünkü müvekkille ilgili düşüncelerimiz konu dışında.
Anything in her testimony will be completely irrelevant.
İfadesinde söyleyeceği her şey alakasız olacaktır. - Uzun süredir hiç birimizle görüşme- -
Irrelevant.
Geçersiz bir sebep.
- No. No, but what I think is irrelevant.
Hayır ama benim ne düşündüğüm önemli değil.
That's completely irrelevant.
Bu tamamen alakasız.
But judging by where they've placed us, higher-ups have deemed that mission irrelevant.
Ama bizi bu şekilde konumlandırdıklarına göre generaller bu görevi ilgisiz görüyor.
Irrelevant.
İlgisiz.
That's not irrelevant.
İlgisiz değil.
I hear the harmonica playing, Dr. Gates, but work is work, the rest is irrelevant.
Mızıkanın sesini duyuyorum Doktor Gates ama iş, iştir.Gerisi önemsiz.
Around these parts, traditional increasingly means irrelevant.
Ama buralarda, alışıldık olması geçersiz olduğu anlamına gelir.
Assuming you had the voice to be in any of them, it's irrelevant, because I called admissions and it looks like
Herhangi birisine girebilecek sesin olduğunu varsaysak bile, konumuz başka.
All she's doing is reducing irrelevant data
Onun bilgisayarla tek yaptığı, bilimi alakasız verilere indirgeyip sahte bir...
Irrelevant.
Konuyla alakası yok.
The resentment of Boston towards the crown is irrelevant!
Boston'ın krallığa olan nefreti konuyla alakalı değil!
In some circles, I am openly despised and in others, I am irrelevant.
Bazı çevrelerde, benden açıkça nefret ediliyor bazılarında ise, dikkate dahi alınmıyorum.
That's irrelevant.
Bu normal.
That doesn't seem irrelevant to me.
Bana pek normal gelmiyor.
So far you've given me irrelevant, and now you've given me libel, but not once have you denied it.
Az önce bunu normal buldunuz, şimdide hakaret olarak görüyorsunuz, ama bunu inkar etmediniz.
As a designer, your worst fear is becoming irrelevant.
Tasarımcı olarak, en büyük korkum önemsiz olmaya başlamıştı.
While that's a lovely epiphany, I'm afraid it's irrelevant.
Aman ne kadar güzel. Ama korkarım ki, konumuzla ilgisi yok.
{ \ pos ( 194,215 ) } - The fighter's irrelevant.
- Dövüşçü konuyla alâkasız.
Actually, there are three { \ types of people that hire me }, but the third's irrelevant to the point I want to make.
Aslında, üç çeşit var ama üçüncüsü anlatmaya çalıştığım şeyle alakasız.
You lead with the irrelevant types?
Bana tutup alakasız tipleri mi anlatıyorsun?
It's irrelevant.
Alâkasız.
You think it's sweet that I care for her modesty, but that it's archaic and ultimately irrelevant.
Ama bu modası geçmiş bir şey ve sonuçta konuyla alakasız.
- That's irrelevant.
Bu konu dışı.