English phrases | Russian phrases | Turkish phrases
Translate.vc / English → Turkish / [ I ] / Irreparable

Irreparable translate Turkish

168 parallel translation
The refusal of time and of growing old... automatically limited encounters in this narrow... and contingent zone, where what was lacking was felt as irreparable.
Zamanın ve yaşlanmanın reddi, eksik olan şeyin çaresinin olmadığı hissedilen bu dar ve tesadüfi bölgede karşılaşmaları kendiliğinden kısıtlıyordu.
She is merely doing something irreparable.
Hayır. Sadece onarılmaz bir şey yaptığını düşünüyorum.
I wouldn't have had the guts, if he hadn't done something simple and irreparable.
Basit ve onarılamaz bir şey yapmasaydı bunu yapacak cesaretim olmazdı.
"I believe in the pleasure of the flesh and the irreparable loneliness of the soul."
"Hazzın sadece bedene ait olduğuna ruhun ise amansız yalnızlığına inanıyorum."
How wretched I was without you how tormented by the irreparable harm I'd done.
Sensiz ne kadar zavallıydım! Seni boşamak için ne kadar gönülsüzdüm!
I can see your worries, but do believe me, nothing is irreparable.
Kaygınızı anlıyorum, ama kesin olan ve tamir edilemeyecek hiçbir şey yoktur.
I assure you, nothing's happened that's final or irreparable.
Kesin olan hiçbir şey yok.
The damage he had caused was considerable, but not irreparable.
Hasar ağırdı, fakat tamir edilemeyecek gibi değildi.
It could cause irreparable damage to your human brain, doctor.
Bu senin insan beynine tedavisi olanaksız bir zarar verebilir.
The cerebrum has suffered massive and irreparable damage.
" Beyin tedavi edilemeyecek kadar büyük ve kalıcı hasar görmüştür.
Every slip is a fall, a catastrophe, resulting in irreparable contamination.
En küçük hatada çöküyor, saflığını kaybediyorsun.
Rommel suffered irreparable losses.
Rommel, ucu ucuna telafi edebileceği kayıplarla geri atıldı.
It will have irreparable consequences for you.
Sizin için onarılamaz sonuçları olacak.
If there are any oversights when it comes to our lord's mother, the damage will be irreparable.
Efendimizin annesine geldiğinde, bir kusur olursa... doğacak zararın telafisi olmaz.
Now, as a director, I am constantly using my eyes and this Opti-Grab device has caused irreparable harm to my career.
Bir yönetmen olarak, "sürekli gözlerimle çalışıyorum"... ve bu optik tutacak, "kariyerimde onarılmaz hasarlara yol açtı".
If you destroy that it may be irreparable.
Bunu mahvederseniz tamir edilemeyebilir.
We have far surpassed the science known to the ancient world but there are irreparable gaps in our historical knowledge.
Bilgilerimizi eski dünyaya ait olan bilgilere nazaran çok artirmis olsakta, bu kayip tamiri mümkün olmayan bir bosluga yolaçti.
That's why I sent the telegram, so that all these reasons wouldn't exist, so that my craziness would be irreparable.
Telgrafın sebebi buydu, böylece tüm bu sebepler olmayacaktı, ki benim çılgınlığımın telafisi olanaksızdı.
For two years in a row this day of mourning has had a pall cast over it by the death of a panda, more irreparable — according to the newspapers — than the death of the prime minister that took place at the same time.
Bir pandanin ölümü ; bu agit günü üstüne, art arda iki yil, bir kara örtü firlatmisti, biçare birakan... hem de ne biçare... – gazetelere göre - o siralar ölen basbakanin ölümünden de fazla...
Nothing irreparable. But my presence is a bad sign.
Önemli bir şey değil ama içimde kötü bir his var.
If you push yourself, you might do irreparable damage.
Eğer kendini zorlarsan, tedavisi imkansız hasarlara sebep olabilirsin.
Lots of irreparable damage.
Tamiri imkansız beyin hasarı.
It is conceivable, even for me, that time will eventually lead to irreparable circuit failure.
Nihayetinde zamanın bende bile... onarılamaz devre hasarına yol açacağı bir gerçek.
If mistakes are made, the damage that's done might be irreparable.
Hatalar yapılacak olursa, hasar düzeltilemez olabilir.
The damage will be irreparable if they're separated.
Asıl birbirlerinden ayrılırlarsa hasar düzeltilemez olacaktır.
... nothing's... irreparable.
... hiçbir şey... onarılamaz değil.
But there is a chance the damage would not be irreparable.
Ama oluşacak hasarın tamir edilebilir olma ihtimali var.
- But there is no irreparable harm.
- Ama henüz geri dönüşsüz bir zarar olmadı.
Dad and I had another fight. I'm afraid if we stay under the same roof we'll do irreparable harm to our relationship.
Aynı çatı altında kalmaya devam edersek ilişkimiz onarılamaz hale gelecek.
Oh, sure it causes irreparable, emotional scars but saves a few bucks in presents.
Bu durum, tamir edilemez duygusal yaralar açıyor tabi ama hediyelere gelince birkaç kuruşumuz cebimize kalıyor.
But if you keep time shifting, the damage might become irreparable.
- Evet ama etki birikerek çoğalmış. Zaman kaymaların devam ederse hasar tedavi edilemez bir noktaya gelebilir.
No irreparable damage.
Telafisi olmayan bir hasar yok.
You can suffer irreparable damage if you break it off like this!
Eğer bu şekilde bırakırsan, onarılamaz derecede acı bir hasar yaşayabilirsin!
Irreversible, irreparable, irrational ruin!
Amacımız "mahvetme". Dönüşü olmayan, tamir edilemez ve mantıksız bir mahvetme.
Your son sustained irreparable damage to the blood vessels supplying the spleen.
Oğlunuz dalağı besleyen kan damarlarında onarılamaz hasara maruz kalmış.
I can't remove it surgically, not without doing irreparable harm to B'Elanna's internal organs.
B'Elanna'nın iç organlarına tamiri mümkün olmayan bir hasar vermeden, cerrahi müdahaleyle çıkartamam.
Damage to beryllium sphere irreparable.
- Küredeki hasar tamir edilemez.
The news came this morning. Yes. A series of insane, irreparable and awful crimes have just been committed.
Bütün emeklerini, endüstrilerini yıktılar,... hepsi yok oldu, çok yazık.
It will do irreparable damage to us all. "
Hepimizi tahrip edecek. " idi.
It met the only irreparable doom... that marks our strange destiny on this Earth.
Bu Dünyada sürdürdüğümüz garip varlığımızın onarıImaz sonucuna ulaştı.
He fulfilled his fate... met the irreparable doom... which marks our strange destiny on this Earth... the unexplainable fact... which puts all living things in one flock of condemned creatures... because all that lives... shall die.
Bu dünyada sürdürdüğümüz garip varlığımızın onarıImaz sonucuna ulaştı. Yaşayan tüm canlıları, yazgısı önceden belli geniş bir mahlûkat sürüsü içine katan ve açıklaması bulunmayan bu gerçekle karşılaştı. Zira yaşayan her şey ölecektir.
"we fulfilled our fates and met the irreparable doom."
"kaderimiz bizi onarılamayan sonuca ulaştırdı."
The witness is clearly hysterical and has done irreparable harm to the jury.
Tanık isterik bir halde... -... ve jüriyi yanlış etkiliyor.
Not without causing irreparable brain damage, sir.
Düzeltilemez bir beyin hasarı oluşturmadan olmaz, efendim.
For one day? One horribly traumatic day in which my client suffered... irreparable psychological damage to her self-esteem.
Müvekkilimin kendine olan güvenine onarılamaz bir şekilde zarar veren travmatik ve korkunç bir gün.
- Irreparable.
- Telafisi olmaz. - Evet!
To get that kind of order, we must prove irreparable harm.
Böyle bir emir için, telafisi imkânsız bir hasar olduğunu kanıtlamalıyız.
- Where's the irreparable harm here?
- Telafisi imkansız zarar nerede?
ALLY : What Dr. Harris is trying to say is that the rejection could cause irreparable social harm.
Dr. Harris'in söylemeye çalıştığı reddedilmek, telafisi imkânsız sosyal yaralar açabilir.
Because the harm isn't irreparable.
Çünkü zararın telafisi imkânsız değildi.
But unless we destroy them soon, the internal damage may be irreparable.
Moya ölebilir.

© 2017 - 2024 Translate.vc | [email protected]